Bugüne kadar tek taraflı, tarihi kardeşlik adımları atan Kürtler, tüm bu yaşanmışlıklardan edindikleri tecrübelerden çıkardıkları sonuçları dikkate aldıkları gibi; söylenenlere değil, atılacak adımlara bakarak hareket edeceklerdir
Afşin Aybar
27 Şubat 2025 tarihinde Önder Apo’nun “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısıyla, Kürt özgürlük hareketinin öncülüğünde tarihe yön veren gelişmeler artarda yaşanmaya başladı. 1 Mart ateşkes kararı, 5-7 Mayıs PKK’nin feshi ve silahlı mücadeleyi sonlandırma kongresi yeni bir dönemin başlangıcı oldu.
Atılan bu adımlara rağmen sürecin başından beri devlet tarafı sadece söylemde “Kürtlerle barış, kardeşlik ve terörsüz Türkiye’’ demagojisini yapmaktaki ısrarını korumuştur. Henüz hukuki ve yasal olarak herhangi bir adım atılmaması, Önder Apo öncülüğünde yaratılan Kürtlerin örgütlü yapısının tümüyle tasfiyesi için binbir hile ve oyun peşinde olunması da buna işaret etmektedir.
Önder Apo, Kürtler ve örgütlü yapısının bu tarihi sürece ne kadar ciddi yaklaştığını, 9 Temmuz 2025 tarihinde yaptığı görüntülü mesaj çağrısıyla tüm dünyaya bir kez daha gösterdi. Bu tarihi çağrının ardından 15 kadın ve 15 erkek olmak üzere toplam 30 özgürlük gerillasının KCK Eşbaşkanı Besê Hozat öncülüğüyle tüm dünyanın şahitliğinde örgütün tümüyle silahları devreden çıkarabileceğini ellerindeki silahlarını yakarak göstermiş oldu. Böylece atılan bu tarihi adımla, kendilerinden taraf sürecin önünde engel teşkil edebilecek tüm kaygıları ortadan kaldırdılar.
Önder Apo’nun yaptığı çağrı üzerine atılan bu tarihi adımı, başta Kürtler olmak üzere tüm dünya halkları büyük bir hayranlık ve insanlığa karşı gösterilmesi gereken en erdemli yaklaşım olarak değerlendirdi. Bu konuda artık devlet ve iktidarın Önder Apo ve Özgürlük Hareketi’ne karşı talepte bulunacağı hiçbir şey kalmamıştır.
Önder Apo 1993 yılından bu yana Kürt sorununu barışçıl ve demokratik yollarla çözme arayışında olmuştur. Ancak buna karşı, T.C. hep art niyetli bir yaklaşım içerisine girerek Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek istemiştir. Bunun en bariz örneği 2013-2015 yılları arasında yaşanmıştır. TC, o süreçte “çözüm” süreci adı altında Kürtlere karşı, kendisini “Çöktürme” adını verdiği soykırım planını uygulamaya hazır bir hale getirmiştir.
Fakat, devrimci mücadele tarihinin defalarca gösterdiği gibi, T.C.’nin Kürt Özgürlük Mücadelesi’ne karşı bu kirli hesapları, hile ve oyunları, özgürlük dağlarında gerillanın direnişiyle boşa çıkartılarakAnkara’ya iade edilmiştir. Eğer bu seferde kendileri için tanınan bir fırsat anlamına da gelen “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı, aynı şekilde istismar edilirsebu sefer yanlış hesap sadece özgür dağlardan geri dönmeyecektir. Türk devletini, mevcutiç ve dış konjonktürde yaşanan hızlı gelişmeler karşısında Devlet Bahçeli’nin de dediği gibi; “tümüyle Anadolu’dan atılmakla” yüz yüze getirecektir.
Önder Apo ve Özgürlük Hareketi’nin 9-11 Temmuz tarihlerinde attığı tarihi adımların ardından, gözler Erdoğan’ın ne gibi açıklamalar yapacağına çevrilmişti. Özel savaş medyası da günler öncesinden başlayarak kamuoyunu yapılacak olan bu açıklamalar için hazırlamaya girişti. Belirlenen tarih geldiğinde görüldü ki, yaratılan hava; hiçte gösterildiği gibi değildi. Aksine “dağ, fare doğurmuştu.” R.T. Erdoğan’ın 12 Temmuz’da Ankara-Kızılcahamam’da yaptığı toplantı sonuç konuşmasının, kamuoyu üzerinde ‘etkisi’ bunun ötesine geçemedi.
Erdoğan’ın açıklamaları bir yönüyle son yüz yılda TC’nin, Kürtlere nasıl bir soykırım uyguladığının bir nevi itirafı oldu. Geçmişte “Beyaz Toroslar” ile Kürtleri nasıl kaçırarak faili-meçhul cinayetlerle öldürdüklerinin, binlerce köyü yaktıklarının, milyonlarca Kürdün yerinden-yurdundan edildiğinin, Diyarbakır zindanında işlenen insanlık suçlarının, yapılan en vahşi işkencelerin, Kürtçe konuştuğu için yerlerde sürüklenen Kürt analarına edilen hakaretlerin bir itirafı oldu.
Ancak R.T. Erdoğan bunları itiraf ederken hiç kimse, dönüp ona şunu sormadı, “Tamam, geçmişte devlet Kürtlere karşı bu soykırım suçlarını işledi. Senin devlet adına bunları itiraf etmen iyi. Peki, senin 23 yıllık iktidar olduğun dönemde Kürtlere karşı ne gibi soykırım suçları işlendi?” Böyle bir soru sorulmayınca da Erdoğan’ın itirafı bu şekilde tek yanlı kaldı. Kürtlere karşı işlenensoykırım suçları, Erdoğan’dan önceki iktidarlarla sınırlandırıldı.Oysa, R.T. Erdoğan’ın23 yıllık iktidar döneminde Kürtlere karşı işlenen insanlık ve soykırım suçlarının haddi hesabı yoktu.21 Kasım 2004 tarihinde Mardin’de 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babasının katli, 2006 yılında Kürtlerin Özgürlük ve Barış çağrılarına karşı,“Kadın da olsa, çocuk da olsa gereği neyse yapılacaktır” diyen de kendisinden başkası değildi. 28 Aralık 2011 Roboski, 20 Temmuz 2015 Suruç, 10 Ekim 2015 Ankara Gar önü ve 2015 Cizre bodrumlarında yaralı insanların üzerine benzin dökülerek yakılması, yine Taybet ana gibi binlerce Kürdün katli hep onun döneminde yaşanmıştı.
Yine, Bakurê Kürdistan’da işlenen bu insanlık suçlarının yanı sıra; Efrin, Serêkanî, Girêspî’de napalm bombalarıyla içerisinde çocuk ve kadınların da olduğu binlerce insanın diri diri yandığı dehşet verici görüntüler ile Başur Kürdistan’da kimyasal gazların, bombaların, yasaklı silah ve taktik nükleer bombaların kullanımı onun döneminin icraatları olarak tarihe geçmiştir.
Tüm bunlar sadece Kürtler için değil başta Ortadoğu halkları olmak üzere tüm dünya insanlığı için öğretici ders ve deneyimler olmaktadır. O nedenle de bugüne kadar tek taraflı, tarihi kardeşlik adımları atan Kürtler, tüm bu yaşanmışlıklardan edindikleri tecrübelerden çıkardıkları sonuçları dikkate aldıkları gibi; söylenenlere değil, atılacak adımlara bakarak hareket edeceklerdir.
Bu nedenle adımlar doğru atılmalı ki, yanlış hesap bir daha özgür dağlardan geri dönmesin!