• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
18 Haziran 2025 Çarşamba
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Kültür

Yarım Kalanlar: Direnişin kalbinde açan bir roman

18 Haziran 2025 Çarşamba - 00:00
Kategori: Kültür, Manşet, Söyleşi
Yarım Kalanlar: Direnişin kalbinde açan bir roman

Direniş bir duruş biçimidir. Bir annenin, çocuğunun mezar taşına yaslanıp dimdik oturması da direniştir. Bir tutsağın mektuplarında her satıra umut koyması da

Mahsum Sağlam 

Bazen bir cümle, bir annenin sessiz ağıtlarından yükselir. Bazen bir paragraf, bir çocuğun soğuk zindan taşlarına kazıdığı haykırış olur. Yarım Kalanlar, işte tam da oradan yazılmış bir kitap: İnsan yüreğinin çatlağından sızan bir stran gibi…

“Her yarım kalan aslında bir direniş çağrısıdır” diyor Fırat Can. İki ciltlik yeni romanı Yarım Kalanlar, sadece edebi bir anlatı değil; bir halkın, bir sınıfın, bir kuşağın, bir coğrafyanın eksiltilmiş hikâyelerinin toplumsal bellekteki karşılığı. Bu kitap, okuru salt okur olmaktan çıkarıp, tanıklığa; oradan da yüzleşmeye ve dayanışmaya çağırıyor.

Zindan sürecinde birlikte kaldığım Fırat Can, Kürt özgürlük mücadelesinin bir parçası ve tanığıdır. Yaşadığı zorlu hayat deneyimleri, özellikle Suriye’de tutuklanması ve Türkiye’ye teslim edilmesi, onun yazarlık serüvenini ve edebiyata olan yönelimini etkilemiştir. Cezaevinde geçirdiği yıllar, Can’ın yazma eylemine yeni bir boyut kazandırmıştır. Hapishane koşullarının zorluklarına rağmen, o bu ortamı bir “üretim merkezi” olarak görmüş ve yazmaya devam etmiştir. Yazdıklarıyla “dört duvarı aşmayı” başarmış, Kürt halkının özgürlük mücadelesini ve bu mücadeledeki değerli insanları edebiyat aracılığıyla geleceğe taşımayı hedeflemiştir.

Can’ın yazarlık serüveni, aynı zamanda Kürt halkının maruz kaldığı baskı ve şiddete de ışık tutmaktadır. Suriye’de ve Türkiye’de yaşadığı işkence ve tutuklanma deneyimleri, onun yazılarında yer bulmuştur. Yazarlığını, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin bir parçası olarak görmekte ve bu mücadelenin ona “yazma direnci” verdiğini belirtmektedir. Cezaevinde yazmak, Can için bir tür “terapi” işlevi görmüş, kendini özgür hissetmesini sağlamıştır. Ancak, hapishanedeki kısıtlı imkanlar, yazma sürecini zorlaştırmıştır. Buna rağmen, üç kitap kaleme almayı başarmıştır: “Umuda Bir Ülke”, “Hep Mavi Kal” ve “Umut ve Mavi”.

Sonuç olarak, Fırat Can’ın yazarlık serüveni, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Yaşadığı zorlu deneyimler, onun yazma eylemini şekillendirmiş ve Kürt halkının tarihsel hafızasını edebiyat aracılığıyla geleceğe taşıma çabasına dönüşmüştür. Fırat Can’ın yazım tarzı, genellikle akıcı bir dil ve derin karakter analizleri ile dikkat çeker. Eserlerinde yoğun duygusal temalar, sosyal meseleler ve bireyin içsel çatışmaları gibi konuları işler. Yazar, okuyucuyla kurduğu duygusal bağ sayesinde, hikayelerini etkileyici bir biçimde sunar. Ayrıca, betimlemeleriyle ortamı ve karakterlerin ruh hallerini ustaca yansıtır.

Yeni Yaşam Gazetesi olarak yazar, gazeteci ve toplumsal analizleriyle dikkati çeken Fırat Can ile bu önemli çalışması üzerine uzun soluklu bir söyleşi gerçekleştirdik. Hayatın yarım bırakılmış yanlarını, sistemin görünmeyen şiddetini, kadınların direnişini, göçmenliği, kaybı ve devrimci umudu konuştuk.

  • Yeni kitabınızdan dolayı tebrik ediyorum ve ilk soruyla başlamak istiyorum. ‘Yarım Kalanlar’ güçlü, yaralayıcı ve bir o kadar da umut verici bir eser olmuş. Kitabınız, başta kadınlar olmak üzere, çok sayıda ‘yarım kalmış’ insana dokunuyor. Yarım Kalanlar hem adında hem içeriğinde çok güçlü bir metafor taşıyor. Neden bu ismi seçtiniz?

Çünkü yaşadığımız topraklarda hiçbir şey tamamlanmıyor. Bu ülkede doğan her çocuk, özellikle de Kürt çocuklar bir eksikliğin içinde büyüyor. Ya bir kardeşi cezaevinde ya dağda ya babası sürgünde… Annesi metropollerin yoksul mahallelerinde güvencesiz işlerde çalışıyor. Aşk bile burada yarım, hayal bile yarım… “Yarım Kalanlar” aslında bir çağrıdır: “Tamamlanmak istiyoruz ama bu sistem tamamlamaz!” demektir. Bu roman, tamamlanamayan hayatların hikâyesidir.

  • Kitap boyunca farklı karakterlerle karşılaşıyoruz. Özlem, Berfîn, Özgür, Leyla, Elif Deniz, Songül, Mazlum Doğan, Agir, Xecê Ana … Her biri kendi eksikliğiyle, acısıyla, ama aynı zamanda direnişiyle var oluyor. Bu karakterleri oluştururken nelere dikkat ettiniz?

Bu karakterler hayal ürünü değil. Her biri sokakta karşılaştığımız insanlar. Berfîn mesela, İstanbul’da stajyerlik yapan bir Kürt kadını. Gündelik ayrımcılıkların, sistemin cinsiyetçi yüzünün hedefi. Özlem, hayalleri olan ama sınıfsal sınırlarla örülü bir genç kadın. Agir hem dağda hem de şehirde yürüyen Kürt çocukları ve gençlerinin sembolü. Onlar aslında farklı coğrafyalarda aynı mücadeleyi veriyor. Onları kurgularken değil, gözlemleyerek, dinleyerek, her solukta yaşayarak, bilincime kazıyarak, yüreğimin en derinlerinde hissederek yazdım.

  • Kitapta özellikle sınıfsal mücadeleye, sosyal adaletsizliklere yoğun vurgu var. Günümüz Türkiye’sinde bu meseleleri edebiyatın diline nasıl taşıyorsunuz?

Edebiyat, lüks bir alan değildir. Tüketim nesnesi hiç değildir. Benim için edebiyat, hakikatin estetik biçimidir. Bugün Türkiye’de yüz binlerce çocuk aç yatıyor. Gençler dağlarda kimyasallarla katlediliyor. Kadınlar her gün öldürülüyor. Kürt halkının dili, kültürü, varlığı hâlâ inkâr ediliyor. Bu gerçeklikler varken edebiyat sadece aşk yazamaz. Bu romanda sınıf, cinsiyet, ulus, kimlik gibi temel çelişkiler birer arka fon değil, bizzat anlatının merkezidir. Çünkü gerçek olanı yazmazsak, o zaman biz de yarım kalırız.

  • Romanın dili oldukça şiirsel ama bir o kadar da sert. Özellikle annenin kayıp kızına dair bölüm çok çarpıcı. Bu dili nasıl kurdunuz?

Hayatın kendisi şiirsel ama acımasız. Bir annenin çocuğuna duyduğu özlem zaten başlı başına bir şiirdir. Ama aynı zamanda devlete, sisteme, savaşlara karşı bir öfkeyi de taşır. Ben o annenin gözünden yazarken, annesiz kalan dağları, dilsizleşen köyleri, sesini yitiren şehirleri, Cizîr bodrumlarını, Gever sokaklarını, Nisebîn kaldırımlarını, Sur’un Çiyagerlerini düşündüm. O yüzden dil sertleşti. Çünkü acı romantik değildir; acı gerçekçidir, politiktir, yakıcıdır.

  • Kitap boyunca kadınların direnişine özel bir yer ayrıldığını görüyoruz. Bunu bilinçli mi yaptınız?

Kesinlikle. Kadınlar bu sistemin en görünmez “kurbanları” ama aynı zamanda en büyük direnişçileri. Onların mücadelesi bireysel değil; tarihsel, sınıfsal, kültürel bir isyan. Kadınlar bu ülkede yalnızca hayatı değil, direnişi de sırtlıyor. Özlem’in sessiz ama kararlı yürüyüşü, Gülistan’ın “Artık bir gerilla kızınız var” diyerek ailesine yazdığı veda, Berfîn’in ise doğrudan devlete, sisteme yazdığı isyan mektubu… Bunlar edebiyat değil; hakikatin kalbidir. Kadınlar bu ülkede hem erkek egemenliğine hem de devlet şiddetine karşı direniyor. Bu roman da onların sesidir. Berfîn’in mektubundaki şu cümleleri neredeyse bir manifestoya dönüşüyor. Çok çarpıcı ve çok cesur. ‘Kadın olduğumuz için erkekler tarafından tacize, şiddete, tecavüze maruz bırakılıyoruz. Kürt olduğumuz için bölücü ilan ediliyoruz. Alevi olduğumuz için eziliyoruz. Artık sabahları Kürt gençlerinin vahşice öldürüldüğünü izlemek istemiyorum. Ben üç maymunu oynamayacağım. Özgürlük bedel istiyor ve ben bedel ödemeye hazırım.’

Berfîn, sistemin bütün baskılarına rağmen başını eğmeyen bir kadındır. Onun mektubu bir vedadan çok bir isyan bildirgesidir. Her cümlesiyle devlete, erkek egemenliğine, burjuva ahlakına ve üç maymunu oynayan toplum düzenine meydan okur.

  •  ‘Yarım kalanların son sözü baş eğmek değil, direnmek olacaktı’ cümlesi kitaptan çok güçlü bir alıntı. Direniş burada sadece fiziksel bir mücadele mi?

Asla değil. Direniş bir duruş biçimidir. Bir annenin, çocuğunun mezar taşına yaslanıp dimdik oturması da direniştir. Bir gencin, üniversitede uğradığı ayrımcılığa rağmen okumaya devam etmesi de. Bir tutsağın mektuplarında her satıra umut koyması da… Yarım Kalanlar bu yüzden bir direniş romanı. Ama silahlarla değil; kelimelerle, gözyaşlarıyla, hatıralarla yazılmış bir direniş.

  • Gazetemiz Yeni Yaşam’da üç yıldır düzenli köşe yazıları kaleme alıyorsunuz. Bu süre zarfında gazetecilikle iç içe yaşamak, edebiyatınıza ve yazarlığınıza nasıl yansıdı?

Köşe yazarlığı bana yalnızca yazmayı değil, bakmayı da öğretti; görmekle yetinmemeyi, derinleşmeyi… Bir olayın değil, onun arkasındaki suskunluğun izini sürmeyi… Çünkü bazen en büyük çığlık sessizlikte gizlidir. Her haber, bir romanın giriş cümlesi olabilir; her röportaj, insan ruhunun dip akıntılarına açılan bir kapı… Yarım Kalanlar duyduğum suskunlukların, yarım kalmış cümlelerin, bastırılmış çığlıkların birikimidir. Bir annenin gözyaşı, karanlıkta yürüyen bir işçinin yorgun soluğu, bir kadının içe çektiği öfke… Köşe yazarlığı bana tüm bunların tanığı olma sorumluluğunu yükledi. Yazarlığım o tanıklığın yankısıdır; her satır bir iz, her hikâye bir yüzdür.

  • Peki ‘yarım kalmak’ sadece bireysel bir durum mu, yoksa kolektif bir olgu mu?

Kesinlikle kolektif. Bir halkın dili yasaklanmışsa, o halk yarım kalmıştır. Bir gerillanın mezarı yoksa, o acı tamamlanamaz. Bir genç kadın üniversiteye gidip iş bulamıyorsa, o hayat askıya alınmıştır. Yani bu coğrafyada bireysel yarım kalışlar, kolektif yaraların bir sonucudur. Bu yüzden çözüm de bireysel değil, kolektif olacak: Dayanışmayla, mücadeleyle, örgütlü umutla.

  • Kitabın sonunda okuyucuyu ne bekliyor? Yani bu kitap sadece yarım kalanların hikâyesi mi?

Hayır. Bu kitap aynı zamanda tamamlanma ihtimalinin hikâyesidir. Umutsuz değilim, çünkü halkımın direniş tarihine bakınca umutlanmamak imkânsız. Bu topraklarda mahpuslar, sürgünler, devrimciler, kadınlar hep yarım kaldı ama her biri diğerine güç oldu. Bu roman onların hafızasını taşıyor. Belki roman bitiyor ama mücadele devam ediyor.

  • Okuyucularınıza nasıl bir duygu bırakmak istiyorsunuz?

Acının sadece yıkan bir şey olmadığını, onun aynı zamanda bizi yeniden inşa eden bir güç olduğunu hatırlamalarını istiyorum. Bu kitap bir çağrıysa eğer, bu çağrı susanlara değil; duyanlara yöneliktir. Yarım kalan her hikâyede bir tamamlanma ihtimali vardır. Bizim görevimiz, bu ihtimali yaşatmak.

  • Son olarak, Yarım Kalanlar’ı okuyacak olanlara bir çağrınız var mı?

Evet. Bu kitabı sadece okumayın. Yarım kalanlar biten değil, başlayan bir kitaptır.  Hissediyorsanız, değiştirin. Tanıklık ediyorsanız, taraf olun. Çünkü bu sadece bir edebiyat eseri değil; bir çağrıdır. Bu kitap, o yolculukta bir duraktır. Yarım Kalanlar, sadece bir roman değil; belleğin, isyanın, umudun kalbinden kopmuş bir çığlıktır. Yarım kalanlar tamamlanmak için değil, değiştirmek için yazılan bir hikâyedir. İçindeki her cümle, direnen bir halkın göğsünden kopup gelen bir yankı gibi… Okuyun, düşünün, hissedin. Ama en önemlisi: Unutmayın.

Bu romanı okuyun. Ama sadece okuyup geçmeyin. Boğazınız düğümlensin. Vicdanınız sızlasın. Çünkü ancak o zaman yarım kalmaktan kurtulabilirsiniz.

Fırat Can Kimdir?

Kürtlerin özgürlük mücadelesinin bir bireyi, tanığı ve aynı zaman da edebiyatının temsilcilerinden olan yazar Fırat Can, Êlih’in (Batman) Sason ilçesinde dünyaya geldi. O süreçteki baskılardan dolayı ailesi ilk olarak Êlih kent merkezine ardında da İstanbul’a göç etti. Genç yaşta göçe zorlanan bir birey olarak halkının dili ve kültürü için mücadele etmeye başlayan Can, bu nedenle bu toprakları terk etmek zorunda kaldı. Mücadelesini dışarıda sürdüren Can, Suriye’de tutuklanarak Türkiye’ye teslim edildi. 11 yıl cezaevinde tutulan Can, burada da mücadeleden vazgeçmedi ve edebiyatla direnişini anlattı. Tahliye olduğu 13 Kasım 2021 tarihine kadar “Umuda Bir Ülke”, “Hep Mavi Kal” ve “Umut ve Mavi” romanlarına imza atan Can’ın son romanı ise Aram yayınlarından çıkan ‘Yarım Kalanlar’ oldu.

 

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

İsrail-İran savaşı ve sosyalistlerin tarafı

Sonraki Haber

Devletsiz

Sonraki Haber
Yazarlar

Devletsiz

SON HABERLER

Yasa değişse de ATK aynı: Hasta tutsak Çam’a ‘cezaevinde kalabilir’ raporu

Ağır hasta tutsak Çam’ın kızı Şimel Çam: İlla ölüm döşeğinde mi çıkmalı?

Yazar: Yeni Yaşam
18 Haziran 2025

İktidarın söylediklerine mi eylediklerine mi bakalım?

İktidarın söylediklerine mi eylediklerine mi bakalım?

Yazar: Yeni Yaşam
18 Haziran 2025

Yaralı bütünlük ve stratejik inşa

Yaralı bütünlük ve stratejik inşa

Yazar: Yeni Yaşam
18 Haziran 2025

Kobanê Üniversitesi’nden özgür üniversiteye

Kobanê Üniversitesi’nden özgür üniversiteye

Yazar: Yeni Yaşam
18 Haziran 2025

Sancı, umut ve başka haller

Bir güneş tutulması meselesi…

Yazar: Yeni Yaşam
18 Haziran 2025

Yazarlar

Devletsiz

Yazar: Yeni Yaşam
18 Haziran 2025

Yarım Kalanlar: Direnişin kalbinde açan bir roman

Yarım Kalanlar: Direnişin kalbinde açan bir roman

Yazar: Yeni Yaşam
18 Haziran 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır