• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
2 Ağustos 2025 Cumartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Doğan Kılıçkaya

Yarına geç kalmadan bugünü doğru anlayalım

2 Ağustos 2025 Cumartesi - 00:00
Kategori: Doğan Kılıçkaya, Yazarlar
Yarına geç kalmadan bugünü doğru anlayalım

Dün, bugün ve yarın olarak dilimizde pelesenk gibi kullandığımız kelimeler veya sözcükler vardır. Bizde anlamı, içeriği, yapısal yanları, etimolojik özelliklerini çok fazla sorgulamadan kullandığımız basit kelimeler dizgisi olarak dururlar. Yakın geçmiş zamanda ise Türk siyasetinin duayenlerinden olan Süleyman Demirel’e atfen “dün dündür” cümlesi bir tekerleme gibi söylenir. Olmuş, bitmiş ve geçmiş, dolayısıyla sorgulamaya bile değmez anlamında kullanılmaktadır. Fakat yaşam tecrübelerimizden, tarih bilincimizden biliriz ki, hiçbir şey dünde kalmaz. Çünkü dünya, sürekli bir oluş halindedir. Onun için de zamansız bir oluş, oluşsuz da zaman yoktur.

Dün; bugünden bir önceki gün yani geçmiş. Yaşanmış, olmuş ve içinde insanlığa ait bir şeyler biriktirerek insanlık tarihi açısından geride kalmış “an”lar veya daha geniş anlamıyla zamandır. Zaman kendi başına nötr bir kavramdır. O sadece edinimsiz, eylemsiz olarak kendiliğinden toplayan ve biriktirendir. Tıpkı bir matruşka gibi yerleştirdikçe sürekli içine alan konumundadır. Ucu-bucağı yokmuş gibi upuzun bir şey gelir bize. Ama başlangıç olarak yine de büyük patlamadan (big-bang) yaşadığımız ana kadarki tüm geçmiş olarak tarif edilir.

Genel olarak sosyal bilimciler zamanı, big-bangdan başlatarak bugüne getirirler. Ortak bir kanaat olarak biz de bunu esas alırsak, yaklaşık olarak 13,5 (13.500.000.000) milyar yılı kapsadığını söylemiş oluruz. Rakamın büyüklüğü, aynı zamanda zamanın da uzunluğunu tarif eder bize. Dolayısıyla bu kadar devasa uzunlukta olan bir zaman tüneli insan havsalasına bile yerleşmeyebilir. Ortalama ömrü 60-70 yıl olan insan türü için gerçekten çok uzun bir zamanı tarif eder. Ama ona rağmen mevcut bilimsel olanaklar ve diyalektik perspektifimiz yaklaşık otuz bin yıl kadarını aydınlatmaya, anlamaya ve anlamlandırmaya ancak yetebilmektedir. Geri kalan kocaman bir karanlık zaman tüneli, içinde büyük yalanlar, saptırmalar, aldatmalar ve aldatılmalarla dolu. Bunların da merkezinde elbette ki sosyal bilimler gelmektedir. Bilimsellik adına o kadar yalan üretilmiştir ki, yalanlar girdabında türler ve insanlık kendi köklerinden koparılmıştır. Bunun da adına “tarihçilik” denmiştir.

Tarih ise, bu geçmiş zamanın incelenmesine denir.  Yani zamanın içinde toplanmış olan tüm geçmiş tarih bilimiyle ayrıştırılarak netleştirilir. Bu bakımdan da tarih bilimi, sosyolojinin tüm disiplinlerine başvurarak ayrıştırır ve sadece bir “geçmiş” olmaktan çıkararak insanlığın kendisine ayna görevi olur. Onun için “düne bakınca bugün, bugüne bakınca da yarın belli olur” denir. Yani sosyal bilimlerin tümüyle birlikte tarih de bir bilim dalı olarak kendisini disipline eder. Bu anlamda tarih için, “geçmişte yaşanan olayların incelenmesinin yanı sıra, bu olaylarla ilgili bilgilerin keşfi, toplanması, organizasyonu, sunumu ve yorumlanması ile ilgilenen disiplindir” denir. Tarih bilimi için genel ortak tanım böyle yapılır. “Organizasyonu, sunumu ve yorumlanması” ise tamamen kârı, sömürüyü ve tahakkümü; iktidar ve devlet üretimini esas almaktadır. Bunların hiçbirinde doğa ve toplum yoktur.

Zaten amaç kâr ve iktidar üretme üzerine olunca doğa ve toplum zaten “işlevi olmayan arkaik” varlıklar olarak tarif edilmektedir. Onun için de oturdukları yerden hem doğaya hem de topluma biçim vermektedirler. Bunun en somut örneği ise kendi içine bile sığmayan devasa kentler, koca koca rezidanslarla, insanı insana yabancılaştıran sitelerle; maviyle yeşilin buluştuğu kesitlerin betonlaştırılması; organik tarımdan endüstriyel gıda sektörüne geçiş, gerçekleştirilen doğa katliamlarıyla doğanın habitat özelliklerinin bitirilmesi; kardeşin kardeşle, bireyin toplumla, toplumların birbiriyle boğuşturulmasının hepsinin arka planında “bilimsellik” adına uygulanan ahlaki ve politik değerlerini yitirmiş “bilimcilik” bulunmaktadır.

Kâr ve sermaye sarmalındaki bilim Réber Apo’nun söylediği gibi özellikle “sosyal bilim Sümer rahipleri kadar bile toplumcu olamamıştır (…) Sosyal bilimciler rahiplere göre çok olumsuzdur derken çok önemli bir husustan bahsediyoruz. Toplumun önde gelen şuurlusu olarak rahip, düşünüp inandığı gibi toplumladır ve toplum için yaşar. Bilgisinin doğruluğu temel kıstas değildir. Toplumun komünalliğine bağlılığı esas kıstastır. ‘Sosyal bilimci’ ise, bilgisinin doğruluğu ne olursa olsun, toplumsal komünalliği esas almaz. Bir teknik eleman gibi yaklaşır. Felaket de böyle başlar. Genelde tüm bilimciler, özelde sosyal bilimciler toplumun komünalliğinin kutsallığını tanıyıp ölümüne bağlı kalmadıkça, haklı olarak BÜYÜK AHLÂKSIZLAR olarak adlandırılmaktan kurtulamayacaklardır. Toplum komünalliğine bağlı olunsaydı, ne savaş ve iktidar ne de sömürü ve istismar bu boyutlara gelirdi. Atom bombasının patlatılmasını hangi toplumsallıkla izah edebiliriz?”

Dolayısıyla tüm bunlar da bize gösteriyor ki, ekolojik mücadeleyi öncelikle zihniyette yaşamak, onun başarısıyla yeni bir yaşamı inşa etmek gerekiyor. Son yılların doğa talanı ve kıyımı ancak böyle bir mücadeleyle durdurulabilir.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Ulus krizine iki zıt çözüm / 2

Sonraki Haber

KCK: Şengal halkının evlatları direnişle yeni bir tarih yazdı

Sonraki Haber
KCK: Şengal halkının evlatları direnişle yeni bir tarih yazdı

KCK: Şengal halkının evlatları direnişle yeni bir tarih yazdı

SON HABERLER

Barış Anneleri: Komisyonun ilk işi tutsakların serbest bırakılması

Barış Anneleri: Komisyonun ilk işi tutsakların serbest bırakılması

Yazar: Yeni Yaşam
2 Ağustos 2025

ICOMOS’tan uyarı: Tarihi On Gözlü Köprü tehlikede

ICOMOS’tan uyarı: Tarihi On Gözlü Köprü tehlikede

Yazar: Yeni Yaşam
2 Ağustos 2025

Hasta tutsağın ilaçları temin edilmeden sürgün edildi

Hasta tutsağın ilaçları temin edilmeden sürgün edildi

Yazar: Yeni Yaşam
2 Ağustos 2025

Çocuk yaşta evlendirilen Nuran Başaran’ın direnişi

Çocuk yaşta evlendirilen Nuran Başaran’ın direnişi

Yazar: Yeni Yaşam
2 Ağustos 2025

Özgül Saki: Göçmenler için politikalar oluşturmalıyız

Özgül Saki: Kadınlar olarak komisyonun takipçisi olacağız

Yazar: Yeni Yaşam
2 Ağustos 2025

CİSST Temsilcisi Avcı: ‘Umut hakkı’ insan onuruna saygının gereğidir

CİSST Temsilcisi Avcı: ‘Umut hakkı’ insan onuruna saygının gereğidir

Yazar: Yeni Yaşam
2 Ağustos 2025

Îbrahîm Spîndar: Kürt halkı yeni dönemin kurucu gücü olabilir

Îbrahîm Spîndar: Kürt halkı yeni dönemin kurucu gücü olabilir

Yazar: Yeni Yaşam
2 Ağustos 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır