Ülke olarak çok karanlık, derin ayrışmaların yaşandığı hukukun, adaletin, vicdanın rafa kaldırıldığı günler yaşıyoruz.
Bu devletin yasasını, hukuğunu kanunu korumakla ve uygulatmakla sorumlu olanlar siyasal ve toplumsal çıkarları gereği kendi kanunlarını bile uygulamıyor. Yaşanan her şey bir avuç azınlığın istekleri doğrultusunda şekilleniyor.
Biz, emek, demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesi yürütenler bu karanlık günlerde bırakın mevcut yasaların demokratikleştirilmesi için çaba harcamayı neredeyse dün itiraz ettiğimiz kanun ve yasaların uygulanması için uğraşıyoruz.
Kendi koyduğu yasayı, kanunu yok sayma yaşamın her alanında karşımıza çıkmakta.
Bugün DTK eşbaşkanı ve Hakkari milletvekili Leyla Güven öncülüğünde başlayan sonrasında binlerce siyasi tutuklunun dahil olduğu ve dışarıda da 3 milletvekili ve onlarca bireyin katıldığı tecrite karşı başlatılan açlık grevi. Devlete; yasalarını ve kanunlarını uygulatmak için açlık grevi yapıyor.
Sayın Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecridin kaldırılması için başlatılan açlık grevleri bugün yüzlercesi ölüm sınırına gelmiş yaklaşık 7000 kişi ile devam ediyor. Daha önce de aynı taleple açlık grevleri yapılmış taleplerin kısmi olarak karşılanmasıyla bu eylemler sonlandırılmıştı. 2012 yılında yaşanan açlık grevleri ardından Sayın Öcalan ile görüşmeler yapılmış, “çözüm süreci” başlatılmış 2015 yılına kadar devam eden çatışmasızlık süreci sürdürülmüştü. Yaşanan bu süreç tüm toplumda umut yaratan gelişmeleri açığa çıkarmıştı. Bir anda bu olumlu tablo yok edildi ve çözümsüzlük politikası dayatıldı. Çatışmaların yeniden başladığı 2015 yılından bu yana anti demokratik uygulamalar artarak da devam etmekte. 2016 yılında yaşanan darbe girişimi ardından başlatılan OHAL uygulaması, KHK’ler ile neredeyse bütün demokratik kazanımlar rafa kaldırılıp yeni bir sitem inşa edilmektedir. Yeni sistem inşa edilirken bir insanlık suçu olan tecridin İmralı ile sınırlı kalmayıp tüm topluma nasıl yayıldığına da tanıklık etmekteyiz.
Çatışmalı sürecin yeniden başlaması, anti demokratik uygulamaların 12 Eylül darbe günlerini aratmayacak şekilde tüm topluma yayılması, savaşa hayır diyenlerin, barış, isteyenlerin yargılanması akademisyenlerim gazetecilerin hak arayan işçilerin yargılanması, kayyum uygulamaları, yapılan seçim sonuçlarını tanımayan halk iradesinin gasp edilmesi….
Çözümsüzlüğün dayatılıp tecridin tüm topluma yayıldığının belli başlı göstergeleri. Bu baskı uygulamalarına sadece muhalefet karşılaşıyor olabİlir. Ama bu sürecin ekonomik ve siyasi etkisini yaşanan kriz ile tüm toplum yaşamaktadır.Önümüzdeki yazıda inşaat işçileri tecritten nasıl etkileniyor, kendileri nasıl tecrit ediliyor daha geniş ele alacağız. Bu yazıda birkaç tane geçmişten günümüze gelen yasaya aykırı uygulamaya değinelim.
İşçilerin sigorta primlerini asgari ücretten değil de gerçek ücretinden ödeyin. Hem bizim geleceğimizden çalmayın hem de eksik göstererek vergi kaçırmayın diyoruz.
İşçilerin hakkettikleri ücretleri zamanında verin hak yemeyin diyoruz, bunu mevcut iş kanunu da diyor.
İnsanca çalışmak insanca yemek ve barınma koşullarını sağlayın diyoruz. Bunu gene işçi sağlığı iş güvenliği yasası da diyor.
Biz bırakın yeni bir şey istemeyi mevcut kanunları uygulatmak için mücadele ederken siyasi iktidar ve bu kanunların uygulayıp uygulanmadığını denetlemesi gereken kurumları karşımızda buluyoruz. Verdiğimiz mücadeleye karşı biz cezalandırılırken kanunu hukuku hiçe sayarak Deli Dumrul yasalarını uygulayanlar ödüllendiriliyor. İddia ediyoruz bu ülkenin yasasını kanunu tam olarak uygulayan bir tane mega proje yoktur. Buralarda olanlara direk göz yumulmakta hatta ön ayak olunmaktadır. Neredeyse kamu projelerinin tamamında iş kanunu, çevre ve imar kanunu yok sayılarak çalışmalar yapılırken ilgili kurumlar bunları örtbas etmekle uğraşmaktadır.
Şunu belirtmeden geçmeyelim bu yasalar kanunlar biz işlilerin yıllar önce bedeller ödenerek çıkarttırdığı yasalar. Şimdi yok sayılıyorsa bugün bizlerinde burda eksiği var.günü kurtarma adına ortaya konan pratikler, kaygılı ve mücadeleyi yükseltmeyi değilde mevcut durumu korumaya dönük yaklaşımlar bizleri bu noktalara kadar getirdi.
Bu cendereden çıkmanın karanlığı aydınlatmanın yolu örgütlülüğü geliştirerek mücadeleyi büyütmekten geçer. Sadece kendi sorununa değil yanındakinin de sorununa sahip çıkmaktan geçer.
Son söz olarak, biz bugün kendi yasalarını yok sayanlara karşı yasaları uygulatacak mücadeleyi büyütelim yarın o yasaları demokratikleştirecek toplumsal mücadelenin mevzilerinide kazanmış oluruz…