Bazı canavarlar sinsice gelir. Görünmez, sessiz adımlarla yaklaşır ve avını ele geçirene kadar fark edilmeyebilir. Başlangıçta sunduğu kısa süreli ve aldatıcı “huzur” veya “kaçış” vaadiyle masum bir deneme gibi görünen bu yolculuk, aslında kişiyi uçurumun kenarına sürükleyen tek yönlü bir illettir.
Uyuşturucu canavarı bunların başında gelir. Onun sinsi yanı, sunduğu ilk deneyimin geçiciliği ve sonrasındaki acımasız bağımlılık döngüsüdür. Bir anlık merak, bir grup baskısı ya da var olan sorunlardan kaçma isteğiyle başlayan bu macera, zamanla beynin kimyasını geri dönülmez biçimde değiştirir. Bağımlılık geliştikçe, madde artık haz kaynağı değil, normal hissedebilmek için bir zorunluluk haline gelir. Kişi, o “canavarı” beslemek için yaşar; hayatının kontrolünü tamamen ona devreder.
***
Onca hengamenin arasında bazı sorunlar gündemde yeterince yer bulamıyor. Tüm dünyanın başına bela olan bu zehir, ülkemizde de yaygın bir hal aldı ve kullanım yaşı da giderek düşüyor.
Uyuşturucu bir canavar olabilir, ancak yenilmez değildir. Bu sinsi düşmanla mücadele etmek; güçlü bir toplumsal bilinç, sağlıklı aile bağları, farkındalık ve profesyonel destekle mümkündür. Bağımlılık bir irade zayıflığı değil, tedavi edilmesi gereken ciddi bir hastalıktır.
Diyarbakır’da bazı demokratik kurumlar öncülüğünde uyuşturucuyla mücadele amacıyla “Şiyar Be! (Uyanık ol) şiarıyla bir platform kuruldu. Yaklaşık beş aylık bir hazırlık sürecinin ardından hayata geçirilen platform, uyuşturucu bağımlılığına karşı toplumsal farkındalığı artırmayı ve bu sorunun nedenleriyle mücadele etmeyi amaçlıyor.
Platformun saha çalışması sonuçlarına göre: Uyuşturucu kullanım yaşı 9’a kadar düşmüş durumda. Uyuşturucu satışı yapan çocukların yaşları da 12-13 yaşlara kadar düşmüş.
Platformun, toplumsal dinamikleri harekete geçirecek bir karşı-strateji oluşturma ihtiyacıyla doğduğunu belirten ilgililer örgütlü bir duruş olmadan toplumdaki çürümenin derinleştiğini ifade ediyorlar.
Madde kullanımının en yoğun görüldüğü kentlerin başında Diyarbakır ve Batman geliyor. Hakkari’de de uyuşturucu kullanımının arttığını belirten platform yöneticileri özellikle 90’larda yoğun savaş yaşamış kentlerde bağımlılığın daha çok yaygınlaştığını vurguluyorlar.
***
Konunun uzmanlarının ortaya koyduğu veriler ışığında söylemeye çalışırsak nasıl bir zehirle karşı karşıya olduğumuzun farkına varırız ancak.
Uyuşturucunun en büyük yıkımı, beynin ödül sisteminde ve kontrol mekanizmalarında başlar. Bağımlılık, beynin öğrenme, hafıza, karar verme ve dürtü kontrolü gibi kritik işlevlerini yöneten bölgelerini tahrip eder. Sonuçta kontrol kaybı, zihinsel çöküş, fiziksel yıkım…
Bağımlı, bırakmak istese de fiziksel ve ruhsal yoksunluk nedeniyle iradesine yenik düşer. Hafıza kaybı, dikkat eksikliği, paranoya, halüsinasyonlar ve ciddi psikolojik rahatsızlıklar (depresyon, anksiyete) ortaya çıkar.
Kalp krizi riskinden karaciğer ve böbrek hasarına, akciğer hastalıklarından bağışıklık sisteminin çökmesine kadar vücutta geri döndürülemez hasarlar oluşur.
Canavar, sadece kullanan kişinin bedenini değil, aynı zamanda ruhunu ve sosyal çevresini de ele geçirir. Bağımlı kişi, ailesi, arkadaşları ve sosyal çevresinden uzaklaşır, yalnızlaşır.
Maddeyi temin etme zorunluluğu, kişiyi çalma, yalan söyleme ve diğer suç teşkil eden davranışlara iter. Ekonomik çöküş kaçınılmaz hale gelir. Kişisel değerler, ahlaki prensipler ve geleceğe dair umutlar zamanla erozyona uğrar. Özsaygı ve özgüven tamamen kaybolur.
***
Madde bağımlılığını sadece bir suç değil, aynı zamanda sosyal ve politik stratejilerin bir sonucu olarak görerek, toplumsal dinamikleri harekete geçirecek karşı-stratejiler oluşturmak gerekir.
Unutulmamalıdır ki, bu canavarla savaşta atılacak ilk adım, onun varlığını ve tehlikesini kabul etmektir. En önemlisi, bu sinsi yola hiç girmemek, onu kapının eşiğinden geri çevirmektir. Hayatın gerçek tadı, geçici bir kaçış vaadi sunan zehirde değil, sağlıklı, bilinçli ve özgürce yaşanmış anlardadır.









