Adı konulamayan süreç devam ediyor. İmralı Heyeti büyük oranda görüşmelerini tamamladı. Heyet barış meselesinde güven vermeye çalışsa da yeterli aranda güven ortamının oluştuğu söylenemez. Güven oluşturan temel bir olgu PKK Lideri Abdullah Öcalan adına yapılan yedi maddelik açıklamadır. Bu güven de Öcalan’ın ezici olarak Kürt toplumunda oluşan güveniyle ilgilidir. Genelde kamuoyu özelde Kürtler geçmişte yaşanan bu tür süreçlerin hep tek yanlı kalması, hükümet veya devlet tarafından güven verici adımların atılmaması nedeniyle güvenmemekte. Bu da sürece güveni zayıflatmakta, yaklaşımda temkinliye yol açmaktadır.
Öcalan’ın çözüm ve barış arayışı otuz birinci yılını geride bıraktı. İlk tek yanlı ateşkes pratiği 1993 yılında yaşanmıştır. Daha sonraları benzeri şekilde defalarca adeta tekrarlanan süreçler olmuştur. En kapsamlısı ve uzun süreleri olanı da 2013-2015 sürecinde olanıdır. Barışa dönük her adım hedeflenene ulaşamasa da önemli birikimler yarattı, tecrübeler edinildi ve dersler oluşturdu. Özcesi çözüm ve barış konuşu toplumsal düzeyde toplumsallaşmıştır, politize olmuştur. Aynı zamanda pozitif ve negatif düşünceler oluşturmuştur. Bu durum yeni barış arayışında çeşitli duygu ve düşüncelerin oluşmasına da yol verebilmektedir. Yani nötr bir durumdan söz etmek güç, geniş kesimlerin geçmiş yaşanmışlıklara dayanarak tarafların yaklaşım ve tutamlarına ilişkin daha rahat düşünceler oluşturabilmektedir.
Her şeyden önce Kürtlerin temkinli yaklaşmaları anlaşılırdır. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş denir. Sütten ağzı yananın hayli fazla olduğu akılda tutmaktan yarar olabilir. Devlet veya hükümet tarafının söylemleri aleni, hemen her gün dile getirilmektedir ve geniş çevrelerce dinlenmektedir; umut verici yanı zayıf ve ağırlıklı ‘düzleyip-yıkıp’ geçileceğinden dem vurulmaktadır. Bu söylem şeklinde barışa dair aranırsa çok az şey bulunabilir. Ağırlık bastırma ve tasfiye içeriklidir.
Öcalan, dünya ve bölge okuması; konjonktür ve yeni güç konumlanmaları, ilişki-çelişkileri, fırsatlar ve riskler bağlamlarından vardığı sonuçlardan hareketle yedi maddede çerçevelemiştir, çözüm ve barışı. Bunlarla en azından barışın önünün açılması sağlanabilir. Sorunların çözümü konulan çerçeve içinde kurulacak diyaloglarla barışa ulaşılacağını vurgulamaktadır. Bu konuda rol oynamaya gücünün olduğu, ehil olduğunu belirtmektedir. Yoksa tek yanlı adım atacağını, egemen çevreler tarafından köpürtülen çağrıyı yapacağını belirtmemektedir, Öcalan. Yani “barış önce gelir çözüm peşi sıra” şeklinde okunur veya yansıtılırsa hayli problemli durumlar ortay çıkar.
Adı konulamayan sürece ilişkin muhtelif yaklaşımların olduğu açıktır. Her çevre kendi çıkar ve meşrebine uygun bakışlar ve tutumlar ortaya koymaktadır. Dolayısıyla İmralı Heyeti’nin açıklamalarında ortamı provoke veya tahrik etmeden açıklamalar yapmasının çok zor olduğu tartışma götürmez. Kimi çevreler sürece dair provokatif açıklamalar, saldırgan tutumlar almaktadırlar. Bu çevreleri yatıştırmak adına zaman zaman adeta Kürtlerin veya temsilcilerin bir istemleri yoktur; yeter ki barış olsun söylemi o çevreleri yatıştırmayacağı gibi, daha da saldırgan kılabilir. Zira tecrübeler yaşanacakların böyle tecelli edeceğini göstermektedir.
İşte “birkaç görüşme sonrası Öcalan’dan çağrı gelebilir” veya “önce barış olacak.” Zira “çözüm uzun sürer, barış ise bazen bir sarılmayla gerçekleşebilir” türü açıklamalar Kürt kamuoyunda sıkıntılı olabilir. Herhalde yaşanacak olan Roma Barışı (Pax Romana) olmayacak. Roma Barışı olacaksa bu kadar çabaya gerek var mıdır? Bir sarılmayla barış olacaktıysa kırk-elli yıldır yaşanan nedir?
Türkiye Cumhuriyeti Ortadoğu’nun son imparatorluk bakiyesi üzerinde kurulmuştur. Her ne kadar Batının kapitalist modernist yaşamını esas alarak kurulmuş olsa da Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün toplumsal sorunlarını çözemeden bünyesine çekmiştir. Bir de buna bölgenin ilk ulus-devlet modelini inşaya kalkması sorunlarını katlamıştır, devletin. Diğer yandan yitirilen imparatorluk, onun yarattığı yer yer travmatik hal alan ruh halleri; ulus-devlet inşasındaki tekleşme kişilik problemlerini de arttırmış. Ret ve inkarın yarattığı toplumsal sorunlar günümüze kadar katlanarak gelmiştir. Özellikle ülkemizi bölüyorlar yapay endişe ve korkuları çözüm ve barışta adım atmayı oldukça zorlaştırmaktadır.
Son gelişmeler başta Suriye olmak üzere bölgemizde yaşananlar bir yandan Osmanlı heveslerini arttırmıştır ve “düzleyip gideriz” duygu ve düşüncelerini gıdıklamaktadır, diğer yandan İsrail benzeri güçlerin güvenlik ve değişik çıkarlarının yarattığı kaygılar gibi durumlar bölünme korkularını arttırmaktadır.
Hal böyle olunca İmralı Heyeti’nin zorlukları anlaşılabilir. Bütün bu duygu ve düşünceleri dengeleyecek, ortalama açıklamalar yapmayı güçleştirmektedir. Sanki heyet batıyı kale alan gibi bir yaklaşım içindedir. Bu durum bir noktaya kadar anlaşılabilir. Ancak Kürt’ün duygu ve düşüncesi de bir noktadan sonra dikkate alınabilmelidir. Özellikle son yüzyıldır Kürt’ün duygusu hayli örselenmiştir. Barış konusunda düşüncede endişeli ve temkinli olması anlaşılırdır.
Sonuç itibariyle Ortadoğu tarihi bir kavşakta keskin bir virajı dönmektedir. Belirsizlikler çok fazla ama çözüm ve barışa fırsatı da vardır. Virajın yetkin dönülmesi özgürlüğün ve demokrasinin önünü sonuna kadar açık hele getirmeye adaydır. Başta Kürtler olmak üzere halklar bu keskin virajı alacak kudrettedir. Kandırılırız kaygısına çok kapılmadan özgürlük yürüyüşünü tamamlamaya olan inanç her zamankinden daha çok olabilmelidir.