Ortadoğu, binlerce yıldır halkların sınandığı bir zaman nehri… Kimileri zincirlerine alıştı, kimileri o zincirleri kırmaya yeltendi. Kürt halkı, yüzyılların suskunluğunu Öcalan’ın diliyle bozduğunda bu topraklarda yeni bir kapı açıldı. O kapıdan bir kişi değil, bir fikir yürüdü.
Ve o fikir, halkın kendisini ilk kez kendi gözleriyle görmesiydi.
Artık bir “nesne” değil Kürtler; düşünen, direnen, yönünü tayin eden bir halk oldular.
Fakat en büyük sınav hâlâ içeride: Zihinlerin ağır, temkinli yürüyüşü. Öcalan’ın ışığın ötesine geçen kuantumik düşünce hızına karşılık, dışarıdakilerin adımları hâlâ kaplumbağa hızıyla. Bu çelişki bir karamsarlık değil, bir davet gibidir: “Zamanı yakala, hızlan, kendi ritmini keşfet.”
İmralı’da bir ada, dışarıdan bakınca sessiz. Oysa orada üretilen düşünce, ışığın hızına meydan okuyan bir evren kuruyor. Bir anı bir asra dönüştüren, tek bir fikri halkların yoluna serpen bir yoğunluk… Öcalan’ın zamanı, düz bir çizgi değil; katlanmış, kıvrılmış, kuantumik bir zaman. Dışarıda her şey ağır akarken o düşünce, hızla çoğalıyor.
Bugün bu topraklarda krizler büyüdükçe, umut da büyüyor. Çünkü her yıkımın ardından, daha canlı bir filiz fışkırıyor. Rojava’da kadınların öncülüğünde kurulan yaşam, Şengal’de özyönetimini kuran halk, Bakur’da bitmeyen direniş… Bunların her biri, başka bir dünyanın mümkün olduğuna dair işaretlerdir.
Ve artık biliyoruz: Barış sadece beklemekle gelmez. Barış, halkların kendi kaderine sahip çıkmasıyla gelir. Adım atmakla, kulak vermekle, çoğalmakla gelir. En önemlisi, barış hızlanmayı sever. Çünkü tanklar koşarken kaplumbağalar yürüyorsa, zaman halkların aleyhine işler. Öcalan’ın her çağrısı, bir uyarı olduğu kadar bir umuttur da: “Hızlan! Düşüncede, cesarette, örgütlenmede hızlan. Çünkü geleceğin ritmi ağırları beklemez.”
Bugün Kürt halkı kendi tarihini kendi eliyle, kendi kalemiyle yazıyor. Bu yazıya katılan her ses, sadece bir halkın değil, bütün bir coğrafyanın geleceğini kuracak. Çünkü özgürlük, tek bir halkın değil, bütün insanlığın talebidir. Ve o özgürlük için gerekli olan şey, zincirleri kırmaktan çok daha fazlasıdır: Yeni bir zaman duygusu.
Öcalan’ın kuantumik zamanı tam da bunu öğretiyor. Bu zaman, geçmişin zincirlerinden çok daha hızlıdır. Göz kırptığın anda çoğalır, bir kıvılcım gibi yayılır, bir halkın iradesini başka halkların umuduna bağlar. Geleceğin yolu işte buradadır: Hızlananlar, düşünenler, cesaret edenler… Yeni yaşamın temposuna ayak uyduranlar.
Şimdi önümüzde tek bir soru duruyor: Eski alışkanlıkların yorgun adımlarını mı takip edeceğiz, yoksa kuantumik bir hızla yeni yaşamın ritmine mi karışacağız? Gelecek, bekleyenlere değil, hazır olanlara açılır. Hazır olanlara… ve hızlananlara.