Modern Türkiye ulus-devleti bir cumhuriyet formunda kuruldu. Cumhuriyetin temel karakteristiği 1924 anayasasıyla birlikte belirlendi. Daha sonraki tüm anayasaların 1924’ün konjonktüre duyarlı düzenlenmiş halleri olmasının nedeni 1924 ile birlikte cumhuriyetin köşe taşlarının, tabularının, dogmalarının yerleşik hale gelmesiydi. Yani 1924’ün izinden giden cumhuriyet artık hüviyet kazanmıştı.
Cumhuriyetin katı ulus-devletçi ve ulusu devletin varlık sigortası, hizmetçisi gören yaklaşımı, demokrasiye ve dolayısıyla demosa (halka) olan örtük korkusu ve nefreti, farklılıklarla birlik yerine aynılık dayatmasına yaslanan tekçiliği gibi karakteristik özellikleri hükümetler veya anayasalar değişse bile devam etti.
Yüz yılı aşkın bu karakteristik özelliklere sahip cumhuriyetin tornasından geçen büyükçe bir kesim devletçi eğilimleri fikri ve ruhsal olarak özümsedi. Bugün bir kesim cumhuriyeti sevk ve idare eden iktidardan, cumhuriyetin gidişatından şikayetçi olmasına rağmen kapsamlı bir cumhuriyet öz eleştirisi yapamamasının altında bu devletçi eğilimlerin derinlere nüfuz etmesinin büyük payı var.
Günümüzden örnek verirsek, Kürt siyaseti otoriterleşme sürecine dur demek ve demokratik zeminleri filizlendirmek için muhalefete güçlü destekler verdi. Bu dönemde “Kürt dostu” olan muhalefet medyası, demokratik çözüm tartışmaları başladığı gibi bir anda “Kürt ve çözüm karşıtı” bir yerde hizalandı. Bu hizalanmanın bu kadar hızlı ve şevkle yapılmasının arkasındaki dinamik devletçi eğilimlerin derine nüfusudur. Yani esasında cumhuriyetin kuruluşundan beri gelen kodlarıyla ne iktidarın ne muhalefetin bir derdi vardır. Temel dert cumhuriyeti kimin sevk ve idare edip iktidar nimetlerinden faydalanacağı meselesidir. Zihniyet dönüşümünü gerektiren bir trajik hal vardır.
Kurucu fikirler ve yapısal eğilimler açısından aslında cumhuriyette -kadrolar, ideolojik ton, yaşam biçimleri açısından bir fark olsa da- süreklilik vardır. Her şeyin aynı kaldığı bir süreklilik değildir ama cumhuriyetin kurucu karakteristik özelliklerinin geçer akçe kabul edilmesi açısından ciddi bir süreklilik söz konusudur. Kimi zaman cumhuriyetin temel karakteristik özelliklerine meydan okumalar gerçekleşse de bu meydan okumalar devletçi ve demokrasi karşıtı çerçevenin içerisinde absorbe edildi. Dolayısıyla cumhuriyetin yönetici-iktidar eliti tarafından zorlanan bir demokratik dönüşümü söz konusu olmadı.
Cumhuriyeti demokrasi rotasında az da olsa tutan temel dinamik, toplumdan doğru yükselen demokratik eğilimlerdi. Kürt halk mücadelesi, farklı inançların ve kimliklerin hak talepleri, kadın mücadelesi, ekoloji direnişleri, insan hakları mücadeleleri ve daha birçok toplum esaslı güçtü.
Cumhuriyetin yüz yıllık serüveni sona ererken şu gerçekle karşı karşıyayız: Sosyo-politik ve sosyo-ekonomik dönüşüm, kimlikle ilişkilenme, kolektif varlık bilinci siyasi inkâr, bastırma ve yok saymaya galip geldi. 1923’te kurulan statükocu-devletçi cumhuriyet için kurucu öteki olan Kürtlerle ilgili sorunu müzakereye dayalı çözme ve topyekûn demokratikleşme dışında pek bir seçenek kalmadı. Çünkü toplumsal bilinçteki dönüşüm ve demokratik eğilimlerdeki hem çoklaşma hem genişleme sistem siyasetinin gramerini bozguna uğrattı.
Bugün İmralı’da Sayın Öcalan’ın merkezinde olduğu süreç cumhuriyetin yenilenmesi imkanlarını sunuyor. Yüz yıllık cumhuriyet karakteristiği yerini demokratik eğilimlerin ana aktörlerinden olan Kürt hareketi özelinde gelişecek yeni bir karakter setine bırakabilir.
Cumhuriyetin yenilenmesinin şifreleri kuşkusuz ki şöyle özetlenebilir:
- Devleti demokrasiye duyarlı hale getirmek,
- Devletçi eğilimlere karşı demokratik eğilimleri güçlendirmek,
- Devlet+demokrasi formülünü temel pusula olarak görmek,
- Ulus ile devlet ilişkilerini dogmatik ve statükocu yerden çekerek ulusu demokratikleştirmek,
- Ulusal birlik fikrini aynılık kıskacından kurtararak farklılıklara dayalı hale getirmek,
- Kötülük üretim mekanizması olarak merkeziyetçiliğin yerine yerel demokrasiyi esas almak…
Sayın Öcalan’ın merkezi rolünün herkesçe kabul edildiği ve başlama ihtimali olan bir süreç ne sadece Kürtlerin sorununu çözmek ne de herhangi bir şahsa yeni ikbal kapıları açmakla ilgilidir. Bu tür yaklaşımlar dar, sığ ve apolitiktir.
Cumhuriyetin demokratik yenilenmesinin yukarıda ifade ettiğimiz her bir şifresi, bir külliyat kadar geniş tartışmaları gerektiriyor, bunun için olabildiğine politik olmayı şart kılıyor. Neticede ise yolun sonu yeni bir cumhuriyete, yani demokratik cumhuriyete çıkıyor. Bu sebeple, bu süreci toplumsallaştırmak, desteklemek ve tahkim etmek tarihsel bir sorumluluk olarak herkesin önünde duruyor.