Ortadoğu, Arap baharı ile başlayan bir dizi isyan ve değişimler ile yeni dünyadaki yeni yerini oluşturmaya çalışıyor. Mısır, Libya ile başlayan diktatör karşıtı eylemlerin ilk çıkışı halk isyanlarına benzese de çok geçmeden işin rengi belli oldu. Halkın sokaklara çıkması ile sallanan diktatörlük tahtları merkezi hegemonyanın içten desteği ile kısa bir sürede tuzla buz oldu. Diktatörler sözde halkın eliyle cezalandırılıyormuş gibi sopalar ile, kaba dayak ile, sokak ortasında öldürüldüler. Saddam’ın idam görüntüleri, Kaddafi’nin kanlar içindeki bedeni, halkın zaferiymiş gibi tüm dünya medyasında servis edildi. Diktatörlerin saray yaşamı, şatafatlı mekanları, kamyonlar dolusu paraları, hiç kullanılmamış son model spor araçları, aynı medya organları tarafından teşhir edildi. Mal varlıklarının küçük bir bölümü, anlaşmalı oldukları talancıların önüne atılarak “halk kendi malına sahip çıktı” algısı oluşturmaya çalışıldı. Talancılar çetesi, önlerine atılan paralar ile ortadan kayboldular ya da kaybedildiler. Abileri olan merkezi uygarlık temsilcileri ise askeri uçaklar ile saraylardaki tarihi eserleri, paha biçilemeyen değerli mal varlıklarını, spor arabaları kendi ülkelerine taşıdılar. Halk devrimi görünümü verdikleri isyanlar aslında tarihte tekrarlanan senaryonun aynısıydı. Halk isyan eder, sistemin ağaları o emeğin üstüne çullanır. Fransız devriminde olan neyse Ortadoğu’da olan da o oldu. Ya da 68 devrimini bahane ederek finans sistemine geçen ve doları uluslararası endeks haline getiren sistem bugün Ortadoğu’da aynı yöntemi tekrarlıyor.
Peki bu olanların halka yararı oldu mu? Bugün halkın eline geçen imkanlar az olabilir, ama halkın kendi Özyönetimlerini kurmaları için büyük fırsatlar da doğmuştur. Saddam’ın ya da diğer diktatörlerin ölmesi halkın üstündeki o ilk korkuyu kaldırmış durumda ve iyi bir örgütlenme ile halk kendi kendini yönetecek duruma gelebilir. Yani Ortadoğu’da siyasi bir Rönesans başladı diyebiliriz. Fakat bazı gerçekleri tecrübe eden halk aynı hatayı maalesef Suriye’de de yapmaya devam ediyor. Suriye’de bugün olanlar Irak, Mısır, Libya ile aynı senaryonun tekrarı gibidir. Suriye’de Kürt güçlerinin elinde olan yerler hariç diğer yerlerin tamamında aynı senaryo tekrar tekrar oynanıyor.
Mısır, Libya, Irak gibi ülkelerde talancı grubun başı ile DAİŞ aynı zihniyetin, aynı patronun, ismi değişik askerleriydi. Diğerlerine sadece para vaat edilmişti ancak DAİŞ’e daha fazla ganimet vaat edildi. DAİŞ hem para hem de insanları ganimet olarak alabilecek sözü almıştı. Kapitalist modernitenin sınıfta kalmış liberal öğrencilerini sokaklardan toplayarak oluşturdukları DAİŞ örgütü aslında liberalizmin nasıl bir canavar yaratabileceğinin de en iyi kanıtı oldu. Sistemde yer alan ve tek hedefi haz almak olan liberal sistemin yeni canavarlarını sadece DAİŞ şahsında değil sıradanlaştırılmış haberlerde dahi görebiliyoruz. Eşine, annesine, babasına hatta çocuğuna hayat sigortası yaptırıp sonra da onu öldürenler ve sigortadan aldıkları paralarla lüks yaşamlarına devam edenleri DAİŞ gibi örgütlere üye yapmak çok zor olmamalı. Bu sadece bir haberin örneği. Tüm ahlaki yapılardan sıyrılmış ve sadece haz peşinde koşan yeni kapitalist sistemin insancıkları ile her türden talancı, tecavüzcü örgütü kurulabilir. DAİŞ ve benzeri çetelerin mutfağı da aynı mimar tarafından restore edilmiştir.
Uluslararası sistemin Suriye’deki hedefleri ve HTŞ
HTŞ’nin 27 Kasım günü başlayan ve 12 gün gibi kısa sürede Şam’a kadar varan sözde fetih yürüyüşünü basit ve çok sıradan bir tiyatro sahnesini izler gibi izledik. İnsanların katledilmesi olmazsa aslında komik bir Türk filmi gibi bir sahneyi izlemiş gibi olduk. Özellikle Türkiye medyasının Colani’yi kahraman gösteren sahneleri ile ortada büyük bir zafer varmış gibi göstermeleri işin arkasında kimlerin olduğunu da gösteriyor.
HTŞ’nin düz asfaltta ilerlemesinin asıl nedeni İran ve Rusya’nın bölgeden çekilmesi olarak gösterildi. Tabii bu iki gücün çekilmesi HTŞ için önemliydi ama yol tamamen temizlenmemişti. Hatta iki gücün çekilmesinden önce yol temizliği yapıldı. Örneğin Hizbullah’ın Suriye’deki kolu İsrail tarafından darbelendi. Hizbullah’ın hem örgütsel yapısı hem de örgütün üst kademesi tamamen çökertildi. Böylece HTŞ’nin önündeki en büyük engellerden biri kaldırılmış oldu. Hizbullah Suriye’de sayıca çok fazla değildi ama sınırlardan rahat geçiş yapabiliyor ve etkili eylemler düzenleyebiliyordu. İkinci yol temizliği Suriye ordusundaki İsrail yanlıları bazı subaylara darbe teşebbüsleri yaptırılması oldu. Zaten dağınık ve daha çok Rusya ile İran komutasında olan ordu ufak bir kıpırdanma ile yıkılma aşamasına geldi. Darbe hazırlığı yapan subaya Şam’daki üst düzey subaylar sessiz kalınca Esat valizini toplaması gerektiğini anladı. Son yol temizliği ise İsrail’in tehditleri karşısında kendi iç cephesini güçlendirmek zorunda kalan İran’ın çekilmesiydi. Bu arada Rusya da çekildi haberleri var ama Rusya hala sahada bulunuyor. Fakat çok aktif değil ve gelişmeleri seyretmekle yetiniyor. Unutmayalım ki Rusya sadece izliyorsa gelişmeler onun lehine olduğu içindir. Özetle; Şam’a giden yollar temizlendi, iş HTŞ’ye havale edildi. HTŞ’nin yapması gereken sadece yol yürümekti. Araba ile iki saatte gidebileceği yolu oyalanarak on iki günde bitirdi. Esad’a yürekten bağlı olan birkaç askeri dışında herhangi bir engele takılmadan Şam’a kadar gittiler. Sözde kahraman Colani Şam’ı fethetmiş gibi pozlar vererek Suriye’nin savaşını sona erdirdiğini duyurdu. Tabii bu senaryoda en fazla sevinen Türk tarafı oldu. Colani’nin yüzünde o kadar da zafer sevinci yoktu. Çünkü Colani ipin kendi elinde olmadığını iyi biliyor. Ona Şam’ın yolunu temizleyen egemen sistem oldu ve Colani sistemin bir sonraki hamlesini merakla beklemeye başladı. Şimdilik takım elbiseli olmanın keyfini çıkarmaya çalışıyor. Bu bağlamda bekleyen ama aslında ne olacağını iyi bilen AKP Türkiye’si Colani’ye siyasetçi muamelesi yapmaya devam ediyor. Tayyip’in meşhur bir sözü var; “Dere geçilirken at değiştirilmez.” O derenin son aşamasında olduğu artık ayan beyan ortadadır. Gelinen aşamada Ortadoğu görece bir siyası rönesans yaşıyor ve bu rönesans din ve sistem üzerinden değişim yaşamaya devam edecektir. Taşlar yerine oturduğu ve sular durulduğu zaman yüzyıl önce Kürtlere ihanet eden ve Kürtleri bugün ihanet ile suçlayan kesim aslında uluslararası komplonun da ne olduğunu iyi anlayacaktır. Umarım AKP Türkiye’si bu geçiş döneminde geri dönülemeyecek stratejik hatalar yapmaz. Çünkü beslediği yılanın yavrusu da aynı zehri taşıyan yılanlar olacaktır.
***
Not: Yeni Yaşam gazetesinin okurlarına merhaba. Bundan sonra elimden geldiğince yazılarımla katkı sunacağım. Selamlar, sevgiler…