TBMM’de Kürt sorununda barış ve demokratik çözüme yönelik kurulacak Komisyon’da son aşamaya gelindi. İktidar henüz adını demokratikleşmeyle ilişkilendirerek izah etmese de işin aslı ve tarihsel tanımı Kürt sorunudur.
Partiler tutumlarına ilişkin açıklamalar yaptılar ve önümüzdeki hafta başında ilk Komisyon toplantısının yapılması bekleniyor. Bu gelişme, son olarak 22. İşçi grevini de yasaklayan iktidarın anti demokratik ve hukuksuzlukta sınır tanımayan karakterine karşın, Türkiye’nin en köklü meselelerinden birine çözüm arayışında mesafe almak üzere tarihi bir adım olarak görülebilir.
Geçmişte barış ve çözüm kapsamında girişimler oldu ancak ilerletilemedi. Bu defa iç ve dış etkenlerden kaynaklı olarak ve Kürt siyasal hareketinin ısrarlı barış ve demokratik siyaset çabasıyla adımlar atıldı ve daha ileri bir safhaya doğru yol alındığı görülüyor. Kürt siyasal hareketinin attığı adımların karşısında şimdi artık yasal ve demokratik düzenlemeler için iktidardan toplumsal bir beklenti olduğunu belirtmek gerek. Bundan dolayı TBMM zeminine taşınan Komisyon aşaması önemsenmelidir.
Elbette bu gelişme her şeyin sorunsuz çözüleceği anlamına gelmiyor. Çünkü Türkiye’nin yıllardır çözüm bekleyen Kürt sorunu hem siyasi hem toplumsal boyutlarıyla karmaşık bir mesele ve bunun için karşılıklı güvene, doğru adımlara ve elbette zamana ihtiyaç var. Ancak bunun Kürt sorununun TBMM platformuna taşınmasında önemli bir aşama olduğu kabul edilmelidir.
Komisyon’da yer almaması için milliyetçi sağdan, ulusalcı ve farklı sol kesimlerden çeşitli tazyiklerle karşı karşıya kalmasına rağmen, CHP Lideri Özel, bu konuda barış odaklı ve kapsayıcı bir yaklaşım sergiledi. Ana muhalefet partisi ve son yerel seçimde birinci parti çıkan CHP’nin ve diğer muhalefet partilerin Komisyon’daki pozisyonları, söylemleri, sürecin yönünü belirlemekle kalmayacak geleceğin demokratikleşme yolunu da genişletecektir.
Ancak toplumsal mücadele bu kavşakta daha da önemli olacak. Barış ve demokratikleşme yanlısı güçlerin demokratik Türkiye için daha fazla çaba göstermesine ihtiyaç duyulacak. Bölgede hemen her devlet ve devlet dışı organizasyonun silahlanma yarışında olduğu ve çatışmaların şiddetlendiği bu koşullarda Kürt siyasal hareketinin sorunu şiddetten arındırma çabası, farklı bir perspektifle hareket ederek, demokratik halk hareketine işaret etmesi, halkların eşitliği ve kardeşliğine dayalı politikayı öne çıkarması, oldukça önemli ve bunun desteklenmesi gerek.
Elbette bu yeni safhada AK Parti ve MHP’nin güvenlikçi duruşlarında ne kadar yumuşama göstereceği önemli. Özellikle Suriye ve Rojava politikasında çözümü çıkmaza sürükleme çabası olur mu onu da göreceğiz. Ancak DEM Parti tüm benliğiyle barış ve Kürt sorununda demokratik çözüm konusunda kararlılık gösteriyor. Devrimci, demokratik tüm çevrelerden destek ve dayanışma değil birlikte mücadele tutumu bekliyor.
Bugüne kadar Kürt siyasal hareketi cenahında atılan adımlar ve gösterilen tutumun toplumda geniş bir yankı uyandırdığı ve destek bulduğu da gözlemleniyor. Sokağa taşmasa da toplumun yüzde yetmiş oranında barışı ve çözüm girişimini desteklediği görülüyor. Devletin Kürt hareketince atılan bu adımlara eşlik etmesi ve karşılıklı güven tesisi sağlandıkça oranın daha da büyüyeceği söylenebilir.
Partilerin stratejileri ve gelecek arayışı
AKP, iktidar olmasıyla, geçmişteki 2013-15 Çözüm Süreci deneyimiyle ve en çok sandalye sahibi olmasıyla Komisyon’da belirleyici olma avantajına sahip. İktidar içinde süreci ilerletmek istemeyen, katı ve inkarda ısrar eden bir kesim de var. Dolayısıyla yasal düzenlemeler konusunda gösterilecek tutum diğer tüm gelişmelerde tayin edici olacak.
Ayrıca muhalefetin sağda ve solda çeşitli odakları da sürece “sıcak” değil. Rıza üretemez hale gelen AKP tarafından sorunun suistimal edileceği ve kendi geleceği için bu konuyu araçsallaştıracağı eleştirileri var. Bunların bir bölümü ırkçı ve inkarcı, ancak bir bölümü anlaşılır eleştiriler ve yabana atılamaz. Fakat Kürt sorunu gibi milyonlarca yurttaşın hak ve özgürlük sorununun eşit haklara dayalı demokratik çözümünden yana olmayı bir kenara bırakmadan eleştiride bulunmak daha ikna edici ve kapsayıcı olabilir. Sürecin bu konuda da yeni gelişmelere vesile olması beklenebilir.
Komisyonun başarısı…
Komisyonun başarısı, her şeyden önce AKP ve MHP’nin yasal demokratik düzenlemeler konusunda göstereceği tutuma bağlı. Ancak başta CHP olmak üzere “Yeni Yol” Grubu ve devrimci demokratik muhalefetin rolünün tayin edici olacağı atlanmamalıdır. Partilerin barış ve demokratikleşme zemininde gösterecekleri uzlaşma kapasitesi onların geleceğini de tayin etmiş olacak. Ancak sürecin ve barışın toplumsallaşması atlanmamalıdır. Tayin edici olan toplumsallaşmış barış ve demokratikleşme mücadelesi olacaktır.
Yine AKP’nin başından beri diline doladığı “Terörsüz Türkiye” söylemini Komisyon ismi olarak gündemde tutmayacağı varsayılabilir, ancak Kürt halkının taleplerini karşılamaktan kaçınmadan; siyasi tutukluların salıverilmesi, yasal demokratik düzenlemeler, kayyım sorunun giderilmesi, Abdullah Öcalan’ın rolü gibi konular, derin anlaşmazlıklara yol açmadan çözülebilirse daha hızlı mesafe alınacağı görülüyor.
Her şeyden önce sorunun ‘güvenlikçi’ yaklaşımdan çıkarılması gerek. Kürt sorununun hak ve özgürlükler, demokratikleşme sorunu olarak etkin kılma çabaları ne kadar önemsenirse yol almak da o kadar hızlı olabilir.
Sonuç olarak, adı henüz konmamış olsa da Barış ve Demokratikleşme Komisyonu olarak tanımlanması doğru olan TBMM Komisyonu, Türkiye’nin demokratikleşme ve barış sürecinde bir dönüm noktası olabilir. Ancak, partilerin bu denli tarihsel ve arka planı olan bu sorunu çözmek için stratejik akıl ve taktiksel esneklikle hareket etmesi gerekiyor. Sorunun adı doğru konularak, barış öne çıkarılarak ve demokratik reformların sağlanmasında bir denge kurularak ilerlenebilirse mesafe almamak için bir neden yok.