Yoksulluğun daha da yayıldığı bir yılı geride bıraktık. Açlık, sefalet ve işsizlik daha da büyüdü. Kapitalizmin çıplak yüzünü sergileyen AKP iktidarında ‘din ve milliyetçilik’, ‘yerli ve milli’ olmak adına tüm değerler sermayenin hizmetine sunuldu.
İktidarın sunduğu toz pembe tablonun aksine 2024 yılı işçi ve emekçiler için zor bir yıl oldu. İktidar medyası, enformasyon kanalları, gerçekleri ters yüz etse de sömürü daha da derinleşti. TÜİK’in enflasyon rakamları gibi işsizlik rakamları da diğer alanlardaki istatistikleri de hep yalan söyledi.
İşçi sınıfı için zor bir yıl oldu. Sendikalaşmak istedikleri için işten atılan Polonez işçileri yeni yıla çadırda girmek zorunda kaldı. Metal işçilerinin grevleri yasaklandı. Hak talepleri copla karşılandı. Tarımdan tekstile, gıdadan hizmet alanlarına, otomotiv sektörüne uzanan hemen her alanda işten çıkarmalar yaşandı.
Yılın son günlerinde belirlenen asgari ücret gerçeği ise örgütsüz sınıfın başına neler geleceğinin çarpıcı göstergesi oldu. Örgütsüz, sendikasız işçiler ve emekçilerin kaderi iktidarın ve patronların iki dudağı arasından çıkacak karara kaldı. Açlık sınırı seviyesinde belirlenen asgari ücret işçiler ve aileleri için büyük bir darbe oldu. Asgari ücretin çalışanların genel ücreti haline getirildiği Türkiye’de milyonlarca işçi bir kez daha sefalete mahkum edildi.
İşçileri, bir ay sonra açlık sınırının altında kalacak olan yüzde 30 artışlı bir asgari ücrete mahkum eden iktidar, harçlardan vergilere kadar hemen her alanda en az yüzde 45 artışa gitti. TÜİK enflasyonu bile yüzde 45 iken, asgari ücret yüzde 75 dolayındaki enflasyon karşısında sınıfa karşı sınıf tavrını sergilemiş oldu.
Önceki yıllarda altı ayda bir yapılan asgari ücret düzenlemesini 2024’te yapmayarak 6 ay boyunca işçileri açlıkla terbiye eden iktidar, bu süre içinde ne sarayın bütçesinden ne ‘itibar’ harcamalarından fedakarlık etti.
Önceki yıl için belirlenen asgari ücret yıl sonu gelmeden açlık sınırın altında kalmıştı. DİSK Birleşik Metal İş Sendikası’nın araştırmasına göre Kasım ayı açlık sınırı 21 bin liraya ulaşırken, yoksulluk sınırı 72 bin 500 TL olmuştu. Ancak asgari ücret 17 bin 2 TL idi.
Orta Vadeli Program’la uluslararası ve içerideki sermayenin çıkarları için ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını peşkeş çeken iktidar işçilerin Şubat’ta alacakları 2025 asgari ücreti ise 22 bin 104 TL olarak belirledi.
Yüksek enflasyona, artarak süren hayat pahalılığına rağmen işçilerin ve emekçilerin sesini duymak yerine MÜSİAD’ın söylediğini yapan iktidar diğer tarafta sermayeye teşvikler ve krediler sunmakla kalmadı, vergilerin silinmesinden, yeni destek ve ihalelere kadar birçok imkan sunmaya devam etti. Yandaşlara sunulan yeni ballı ihaleler saymakla bitmez.
“Tasarruf” adı altında ilan ettikleri programla, servislerinin kaldırılması, okullarda temizlik malzemesinden tasarruf edilmesi gibi çalışanların zorunlu ihtiyaçlarında kısıtlamalara gidilirken, tasarruf tedbirleri ne saraya uğradı ne örtülü ödenek ne de Diyanet Başkanlığı’nda olduğu gibi bakanlıkların bütçelerinde uygulandı.
Ülkeyi yüksek enflasyon çukuruna sürükleyen Erdoğan, krizin yükünü işçi ve emekçilere yüklemek için her türlü yolu denerken bir yandan da sınıfa ve emekçilere örgütsüzlük dayatıldı. Hukuksuzluk daha da büyüdü.
Bir yandan da ‘vatan millet’ söylemi sürdürüldü. İşçiler işten, ekmekten, hayat pahalılığından söz edince sınır ötesinden, operasyonlardan söz eden, tanktan, toptan bahseden, mermilere giden paradan örnekler sunan bir iktidar gerçeği var.
Bir dönem NAS diyerek dini referanslarla hareket edip ekonomiyi bir avuç azınlığın ve uluslararası tefecilerin emrine sunan KKM ile büyük soygun sergileyen iktidar yaşamı işçi, emekçi ve emeklilere zehir etti.
Ancak yıl boyunca hiç durmayan işçi ve emekçi direnişleri yaşandı. Ekmek ve barış mücadelesi durmadı. “Ekmek yoksa barış da yok” sesleri yükseldi. Bu gelişmeler önümüzdeki aylar için umut verici. Tüm baskıya, hukuksuzluğa, uygulanan iktidar şiddetine rağmen işçi ve emekçi direnişleri bitmek bilmedi. Sendikalaşmanın, toplu sözleşme hakkının fiili olarak yok sayıldığı, grev hakkının ortadan kaldırıldığı, grevlerin yasaklandığı, patronlar için dikensiz bir gül bahçesi yaratma hesaplarına karşın kölelik koşullarına teslim olmayan işçi sınıfı ve emekçi mücadelesi gerçeği görüldü.
Direnişler çoban ateşleri biçiminde olsa da hep yandı! Direnişler büyüyüp yayılarak bir genel direniş, genel grev düzeyine ulaşmasa da bunun dinamiklerini gösteren direnişler yaşandı.
TÜRK-İş ve HAK-İŞ’in uzlaşmacı, sınıf işbirlikçi egemen sendika tavrına, iktidarın dümen suyunda yüzme hesaplarına karşın bu konfederasyonlara bağlı birçok sendikada önemli direniş örnekleri ve merkeze karşı rahatsızlıklar ve yeni kazanımlar elde eden sendikalar oldu. DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve baroların, emekli sendikalarının mücadele ve dayanışma hamleleri saldırıları püskürtecek bir aşamaya ulaşmasa da önemli bir birikim mayalandı. Bunun 2025’te ekmek ve barış mücadelesi olarak yeni bir boyut kazanması için daha elverişli koşullar var.
Hakları için sokağa çıkan işçiler, iktidarın üzerlerine saldığı polis ve asker kalkanlarına pes etmeyerek direndi. Kar, yağmur, çamur, kızgın güneş demeden, uzun yol yürüyüşleri oldu, gece gündüz demeden sesini duyurmak için Ankara’ya giden, TBMM’nin kapılarına dayanan, patronların saraylarına karşı bağıran, direnen işçi sınıfı birçok alanda eylem ve direnişler sergiledi.
2024’te özelleştirilmek istenen madenlere kapanan, günlerce süren direnişlere tanıklık ettik. İşçi ve emekçiler genel olarak geleceğini kazanmanın önemli direniş örneklerini sergiledi.
Ancak örgütlenme çabalarına karşın sınıfın esas gövdesi sendikasız ve örgütsüz. Asgari ücretin belirlenmesinden tutun, emeklilerin mahkum edildiği sefalet ücretine, oradan üreticilerin emeğinin karşılığını alamamasından kamu emekçilerin durumuna kadar birçok gelişme örgütlenmenin ne denli yakıcı bir sorun olduğunu gösteriyor.
2025 bu açıdan değerlendirilmeyi bekliyor. İşçilerin, emekçilerin, emeklilerin, üreticilerin iktidara teslim olmadığı gerçeğinin örgütlenmeyle ilerletilmeye ihtiyacı var. Sınıf çelişkileri, gelir dağılımındaki uçurum, çarpık düzenin daha çok görüldüğü 2024’ün yeni yıla büyük bir öfke taşıdığı olanaklar heba edilmemeli.
Zira bir yandan yoksulluk diğer yandan lüks ve sefahat düzeni gözlere sokulmuş oldu. Din ve milliyetçilik argümanlarının eskisi kadar etkili olmadığı bir süreç yaşandı. İnsanca yaşanacak bir ücret, iş güvenliği ve can güvenliği için verilen mücadele daha da yayıldı. Öfke ve tepki yayılarak büyüdü. Tüm bunlar önümüzdeki dönemin basamak taşları olabilir.
2025 ekmek ve barış mücadelesinin yükseltilmesinde yeni gelişmelere aday. Kürt, Türk, tüm işçi sınıfı ve emekçiler için tek yol direniştir. İktidarın hesaplarını bozmak için bu yıl barış ve ekmek mücadelesini birleştirmeye daha çok ihtiyaç var. Kaynakların savaşa ve şiddet aygıtlarına aktarıldığı gerçeğine karşı sınıfın birliği önemli.
İdlib’te, Efrin’de kurulan düzenin işçilerin ve emekçilerin ekmeğinden çalınan lokmalar olduğu daha çarpıcı olarak görülüyor. Suriye üzerinden savaş ve fetih övgüsü HTŞ destekçiliği yapılırken, açlık ve işsizlik gizlenmek istense de mızrak çuvala sığmıyor! İşçi ve emekçiler kol kola girerek ekmek ve barış mücadelesini yükselterek bu kötü gidişata birlikte dur diyebilir!