Tüm akarsular HES’lere bağlandı,en ufak su kaynağı şişeleme şirketlerine verildi ve sıra yeraltına geldi.
Yusuf Gürsucu/İstanbul
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli İzmir, Aydın, Mardin, Ankara, Konya, Çankırı, Malatya, Elazığ, Edirne, Tekirdağ, Bartın ve Balıkesir başta olmak üzere birçok şehirde toplam 100 yeraltı barajı inşa edecekleri açıkladı. Pakdemirli, “Yer altında çok büyük bir alan var ve bunlar haritalanmış durumda. Yer üstü barajına harcayacağımızın yüzde 5- 10’unu geçmeyecek rakamlarla yeraltında başarı sağlamamız mümkün” dedi. Pakdemirli ayrıca GAP’la, Güneydoğu Anadolu bölgesini Gıda Üretim Üssü yapmaya hazırlandıklarını da söyledi.
Yeraltı barajı eylem planı
DSİ Genel Müdürü Mevlüt Aydın da DSİ’nin kamuoyunda daha çok yer üstü barajları inşa eden bir kurum olarak bilindiğine işaret ederek, “Yeraltı Barajları Eylem Planıyla yeraltı sularının miktarını artırmak veya akifer içinde belirli bir bölgede depolamak amacıyla yeraltı barajları inşa edeceğiz. Yeraltı barajları, Orta Anadolu başta olmak üzere Türkiye’nin birçok bölgesinde yeraltı barajlarının yapımı su ihtiyacının karşılanmasında ve kuraklıkla mücadelede çözümlerden biri olabilir. Bu barajları inşa ederek hem yatırımdan hem de işletmeden büyük ölçüde tasarruf sağlamayı planlıyoruz” diye belirtti.
Büyük barajlar
Dünyanın büyük nehirlerinin üçte ikisi üzerinde, su depolamak ve enerji sağlamak amacıyla 50 binden fazla baraj kurularak adeta nehir ekosistemleri yok edilmiştir. Küresel su kaynaklarındaki enerji üretim amaçlı olan talep dünya da hiç bu kadar büyümediği bir dönemdeyiz. Su; enerji, maden, endüstriyel tarım vb. nedenlerle doğadan çalınıp kontrol altına alındı ve buna bağlı olarak ciddi ekolojik yıkımlar yaşandı. Özellikle suya ihtiyaç duyan diğer tüm canlılar ile Afrika, Ekvator, Ortadoğu gibi bölgelerde yaşayan milyonlarca insan suya erişemez duruma getirildi. İnşa edilen barajlar sınırlı kullanım ömrü nedenyle tartışmalıdır. Dünyada süren iklim değişikliği ve yağış düzenleri değişti ve milyonlarca insan barajların taşkın alanlarında büyük bir tehdit altında yaşamaya çabalıyor. En son Hindistan, Bengladeş ve Nepal’de yağışlar sonucu baraj kapakları açıldı ve 180’i aşkın insan yaşamını yitirirken binlercesi evsiz kaldı.
Yer üstü bitti gözler yeraltında
Dünyada ciddi bir ekolojik kriz yaşanırken bu krizi bertaraf etmek adına hiçbir şey yapılmıyor. Kapitalizmin bir zorunluluğu olan aşırı üretim ve tüketim politikalarının yol açtığı küresel ısınma, susuzluk, toprak kayıpları vb. sorunlar karşısında devletler sadece şirket çıkarlarını öncelediği ve yaşanan ekolojik krizden nasıl faydalanırım anlayışıyla hareket ettikleri ortada. Türkiye’de de benzer süreçler yaşanıyor. Tüm akarsular çeşitli enerji üretimlerine bağlanmış durumda. Üretilen enerjini ne için ve kimin için gerekli olduğu gözlerden ırak tartışma dışı tutuluyor. Sermayeye birikim alanları yaratmak adına ihtiyacın 3 katı enerji üretim kapasitesine ulaşılan Türkiye’de tartıştırılan tek şey iklim değişimine neden olan santraller üzerinden yapıldığı sanıyla aslında tüm üretimlerin toplamının ekolojik krizi yaratan gerçek olduğu maskelenmekte.
Depremler ve heyelanlar!
Yeraltı barajları büyük sorunları ortaya çıkarmaktadır. Başta endemik türler ve biyoçeşitlilik üzerinde tehditler ortaya çıkarır. Sismik hareketlere yol açıp depremleri tetikler. Yeraltı suyunun kalitesini bozar. İndüklemelerle kendine yeni oyuklar ve yollar oluşturur. Büyük heyelanları ortaya çıkarır. Uluslararası olarak sınır ülkelerle paylaşılan karst akiferlerine ilişkin yeni ihtilafları doğurur. Kireçtaşı ve dolomit bölgesi olan karst flaş patlamalarının yoğunlaşmasıne neden olur. Kıyı karst akiferlerine deniz suyunun karışmasına neden olur. Örneğin JES’lerin ve diğer atık sularının yeraltına enjekte edilmesiyle birlikte yepyeni sorunlarla birlikte büyük felaketlere neden olur. Su taşkınlarını ve kuraklığı yoğunlaştırır. Mevcut rezervuarlarda su kayıplarına yol açar. Yer üstü sularıyla yeraltı sularının arasında milyarlarca yılda oluşmuş olan ilişkiyi bozar ve büyük ekolojik yıkımları doğurur.
Yeraltı barajları ve sonuçlar
Türkiye’de kurulmuş olan devasa barajlar tarımsal üretim yapan çiftçiye bir katkısı olmadığı, bu barajlarla birlikte suya erişemedikleri, eriştikleri noktada ise yüksek enerji – su bedelleri nedeniyle üretim yapamaz hale geldikleri bilinen gerçeklerdir. Şimdi yeraltı sularına göz dikilerek suyun tamamen sermaye eline verilme süreci işletilecek ve ciddi bir ekolojik yıkım ortaya çıkacaktır. Yeraltı barajlarının belirgin zararları ise yeraltı barajıyla birlikte şiddetli yay boşalma değişimine özgü birçok büyük ve öngörülmesi zor olumsuz sonuçlara yol açabileceği ve (deprem, toprak kayması vb.) bölgesel yeraltı sularının kendine yeni yollar bulup farklı alanlara kaymasıyla sonuçlanması.
Asıl olan şirket çıkarları!
Türkiye’de nehirlerin ve akasuların tamamında büyük barajlar kurulurken, en ufak dereler dahi HES’ler bağlanmış durumda. HES’ler inşa edilemeyecek boyutta küçük sular ise su şirketleri tarafında şişelenerek pazarlanmaktadır. Yeraltı suları Bursa, Konya ve Trakya gibi bölgelerde adeta kurumuş durumdadır. Kürdistan coğrafyasında ise su enerji şirketleri için bir birikim yolu yapılmış durumdadır. Dereler ve akarsular barajlara bağlandığından bu yana bölge halkı kentsel ve tarımsal su ihtiyacını yeraltından karşılarken bu suyu pompalar yoluyla elde etmekte ve dolayısıyla üretimler enerji şirketinin çıkarlarına bağlanmış durumdadır. Enerji şirketleri çiftçilerden arazi büyüklüklerine göre fatura kesip bunu tahsil etmeye çalışırken faturaları ödeyemeyen çiftçilerin enerjisi kesilip üretim yapamaz hale getirilmektedir. Tüm bu sorunlar yaşanırken mevcut iktidarın yeraltı barajlarına yönelmesi ne çiftçi ne emekçi halklar çıkarınadır. Yapılmak istenen tek şey sermayeye az para ile çok para kazandırma arzusudur. Bu amaçla yeraltı suları biriktirilip halkın suya erişimini şirket faturasına bağlanmasıdır. Ayrıca bilinen haliyle Yunanistan’a bağlı Midilli Adası’nın suyu Kazdağları’nda birikip yeraltından adaya ulaştığı gerçeğidir. Bu durum, yeraltı barajları nedeniyle sınır komşu ülkelerle yeni sorunların yaratılma adımı olarak değerlendirilmelidir.