• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
23 Eylül 2025 Salı
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Forum

Yıkım ve öz inşa

23 Eylül 2025 Salı - 00:00
Kategori: Forum, Manşet
Yıkım ve öz inşa

Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu ile zincirler dağılmış, toz olup gitmiştir. Şimdi aynı manifestoyla özgür anları yaratma, birbirine ekleme, günlük olarak başarma ve yaratma zamanıdır. Evrenin anlamlı bir zerresi olma zamanıdır

Dilzar Dîlok

Bir zincirin dağılması gibiydi. Lakin halkalardan birinin koparak zincirin ikiye ayrılışı gibi değildi. Tüm halkaların birden toz olup dökülüşü ve birbirini tutan demir halkalardan geriye hiçbir şeyin kalmayışı gibiydi.

Önder Apo’nun İmralı hapishanesindeki 27’inci yılında hazırladığı Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu’nu okuduğumuzda, zihnimize ve yüreğimize ekilen anlamlar donup kaldılar önce. Canlı, hareketli anlamlar olmaktan çıkarak donup kaldılar ve cansız birer görüngüye dönüşüverdiler. Ardından, çok zaman geçmeden o yansımaların toz tanecikleri halinde dökülüverdiğini gördük.

O dökülüşü gördüm. Zihnimde yaratılan anlamların birer birer parçalandığını, tuzla buz olduğunu, toz olup döküldüğünü gördüm. Tarih neydi, Kürtlük ne demekti, biz kimdik, nereye gidiyorduk ve nihayetinde özgür insan kimdi? Her dökülüşün bir soru tufanıyla beraber geldiğini de söylemem gerek. Belki de en acıtanı, sevgilerimin, hüzünlerimin, hüzün sandıklarımın, güzel ezgilerin, aşk türkülerinin ya da sanat adına duyup beğendiklerimin ve daha birçok şeyin bir yanılsamayla örülü olduğunu fark etmem oldu. Bir an, bildiğim çok şeyin büyük ve birbirine bağlanmış yanılgılar zincirinin halkaları olduğunun ayırdına vardım. Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu’nun verili bilmelere yönelmesi ve onları tuzla buz etmesi bundan olmalıydı.

Bir kısa an belki, ürktüm. Bildiklerimi, anlayıp hissettiklerimi koydum bir kenara. İçimde bir zehri taşımışım… Habersizmişim… O dökülüş anlarını düşündüm. O an uzun sürmedi. Fark ettiğini reddettiğinde kendi zamanının dışına taşacak türdendi. Kabullenmediğinde süreğen bir zehirlenişi, dökülüşü yaşamanın kaçınılmaz olduğunu anladım. Fark ettiğimi reddedemedim.

Verili olanları parçalayıp dağıtmaya gücü yeten bir anlam toplaşması olan Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu yeni anlamlar, bilmeler, duyumsamalar, sezgiler inşa etmeye ve bunun üzerinden de özgür bir anlam ve yaşam oluşturmaya çağırıyor. Tüm yetmez cevaplarımıza ve adımlarımıza rağmen inşa düşüncesi bir şelale akışını başlatıyor… Durdurulmaz…

300 bin yıllık bir dilin gelişimini okurken, bu dilin bizden nasıl koparıldığını, aslında dilimizin nasıl koparıldığını anlatırken, gırtlağımızdan o dilin seslerini yeniden yükseltmeye çalışırken garip hırıltılar içinde, dilimizi yeniden kazanmanın canhıraş cenginde buluyoruz kendimizi. 300 bin yıllık bir ses, bir hece ve 300 bin yıllık anlara yüklenen anlamları algılayabilmeyi dert edinmeye başlıyoruz. (Deyişlerde dile gelen “derdim bana derman imiş” sözünü doğrularcasına bir dertten yüksünmeme duygusu kaplıyor içimi.) Zor olduğunu biliyoruz. Belki de ömrümüzün, ömürlerin yetmeyeceğini de. Ancak oldukça gecikmiş de olsa bunu istiyoruz. 300 bin yıllık bildiklerimizin 30 bin yıllık unutturuluşuna bir meydan okumayı buluyoruz Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu’nda. “Bu bizim, bu biziz!” diyoruz.

100 gündönümünü aştık Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu’nun gelişi üzerinden. Bu zaman diliminde önce okuyup bir genel anlama düzeyi yaratmaya çalıştık. Sonra biraz daha anlayarak okumaya çalıştık. Ardından gelen zamanlarda genişleyerek ilerleyen halkalar şeklinde sürdürdük bu anlama girişimlerimizi. Sürdürüyoruz. Anlamayı derinleştirme ihtiyacı duydukça da Önder Apo’nun işaret ettiği tarihe, topluma ve evrene verdik yüzümüzü.

İşte burada birkaç dizeyle mola verebiliriz.

“adım Abdullah,

‘allah’ın kulu’;

 ama kul olmayı tam yüreğime oturtmadım

kendime saygımı yitirmedim

tanrısal güçler ne kadar üzerime gelirlerse gelsinler,

özgür insanı savunmanın erdem olduğuna inandım…”

Önder Apo’nun Demokratik Uygarlık Manifestoları’ndan derlenerek hazırlanmış olan uzun şiirimsi metinden bir kesittir bu dizeler. Bu kesit, şiirin tamamı hakkında, 5 ciltlik savunma setinin tamamı hakkında ve Önder Apo hakikati hakkında önemli ipuçları verir. Bir anlamda özetidir hepsinin. Önder Apo bu şiirin yazıldığı zamanlardaki iddiayı, özgürlük ruhunu ve özgür insanı savunmayı ısrarla, inatla ve dirençle sürdürüyor. Ki bunu ancak ruhu, yüreği, anlamı ve tüm anları özgür olanlar başarabilir. Önder Apo başarıyor.

Manifesto bu anlamda, koşulların her tür karşı koyuşuna rağmen evrenin, insanın ve toplumun özetidir. Toplumsal tarih belgesidir. Fakat salt geçmişe odaklanmaz. Yönünü geleceğe verir, nasıl yaşamalı sorusunun cevabını aramaya yönelir. Bu anlamda geçmiş, şimdi ve gelecek ile örülü bütüncül bir tarih anlayışını esas alır. Ve bu anlayışla kendini tanrısal addeden güçler 27 yıl boyunca üzerine geldiyse de özgür insanı savunmanın erdem olduğuna inanan, özgürlük iddiasını büyüten ve bunu tüm dünya insanlığıyla paylaşan bir kul olmayı reddedişin yeni bir dille bir kez daha ilan edilişidir.

Felsefelerin, bilimlerin, savaşların ya da tarihteki başka birçok şeyin anlamından öte bir anlam inşası var Barış ve Demokratik Toplum Manifestosunda. Bundan dolayı da Önderlik manifestoları okunurken öncelikle yargılardan, korkulardan, zayıflıklardan sıyrılarak, anlamadan övmeye girişen tutumlardan da korunarak, başka deyişle özgür insan olma ritüelinin abdestini alarak başlamak gerekir. Özgür düşünceye ve anlamlı yaşamı hissetmeye yüreğini ve beynini açık tutarak başlamak gerekir. Çünkü yüreğe dokunamayan bilimler, hakikati parçalayıp yok ettiklerinden bilim olamazlar, bilme inşa edemezler.

Büyük bir heyecan ve öz inşa duygusuyla okuduk, okuyoruz Barış ve Demokratik Toplum Manifestosunu. Tartışmalarımızın günlük ve hatta anlık paylaşımlarımızın tüm gündemini oluşturuyor kuşkusuz. Bizim zamanımız, günlerimiz ve anlarımız yetmiyor tabi. Biz, yetmiyoruz. Tam da burada soruyorum: Önderlik manifestoyu mu bize ulaştırdı, yoksa bizi anlam, tarih ve topluma mı ulaştırdı?

Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu bir bereket sofrasıdır. O sofrayı kurarsan, sofrandan bereket eksilmez. Ancak kurmasını, yani vermesini bileceksin. Yalnızca almayı düşünürsen o bolluk bereket içinde aç kalabilirsin. Doğrusu, alırken verme duygusuyla almayı bileceksin. Manifestoya vereceğin bir şey yoktur. Ama özgür insanlık mücadelesinde bir damla, bir anlamlı an olma iddiasıyla, kendini verme iradeni koymuşsan ortaya ve bu iradeyle yönelirsen almaya, işte o zaman alabilir ve aldıklarınla doyabilirsin. Yoksa deryada susuz kalmaktan başka bir sonu beklemek nafiledir.

En güzel yanı, ulaştığı düşünceleri yeniden gözden geçiren, araştıran, canlı evren algısıdır Önderlikteki. Bir de ulaşılanı paylaşmanın ön adımı sayan ilkesel özgür yürekli oluşu. Önceki düşüncelerini, algılayış esaslarını ve yöntemi de çözümleyerek yenilemeye yönelişi, özgür insan inşasının en büyük eylemlerindendir.

Kürt insanına büyük bir onur ve özgüven yükler Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu. Bu manifestoları okuyan olağan anlama düzeyine sahip birinin Kürtlük ve Kürdistanilik bilincinin derinleşmemesi, onur duymaması mümkün değil. Çöplükten çıkarır ve elini tutar. Evrensel tarihi buradan anlatır. Kürdistan’ı dünyanın kalbi yapar bu anlatı.

Hakikatlerin yerini kanaatlerin aldığı bir zaman aralığında, hakikatleri tüm toplumların kılmaya yönelik bir çığır açıştır Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu. Özgür insan ve özgür toplum inşasında büyük bir devrimdir. Çünkü tüm devrimler zihniyette başlar. Vicdan ve ahlak devrimi yapamayanlar, toplumsal devrim yapamazlar. Önder Apo bu anlamda kadın eksenli komünal toplum direnişini 30 bin yıl öncesine götürerek ahlak ve vicdan devrimini yapmış, başarılamayanı başarmıştır. Kadın bakış açısıyla da özgür erkek, özgür insan örneğini de ortaya koymuştur.

Tüm bu dünya, yaratılanlar, oluşturulanlar, yapılanlar, tüm kötülüklere ve çirkinliklere rağmen inşa edilen bunca güzellik tesadüf ürünü olamaz. Bu güzellikler ve anlamların ayırdına salt bilgiyle de varılamaz. Bilgiye hakikat yoldaşlık etmezse, bilgi kendini dar sınırdan kurtaramaz. Bilgiyi canlı kılan, hakikatle birleşmesi ve toplumsallaşmasıdır.

John Carlin’in “Düşmanla Oynamak” isimli kitabında Mandela’nın ‘dost edinme ve insanları etkileme sanatında, yaşayan herkesten (ve büyük ihtimalle ölen herkesten de) daha iyi’ olduğu belirtilir. Kitabı okuduktan sonra uzun süre Mandela’yı komünümüzde hissedişimden, bu sözün yalın bir gerçek olduğunu anladım. Önder Apo ile kıyaslayınca Önderliğin bu düzeyi çok aşan bir tarihsel duruş içinde olduğu, Kürt halkının özgürlüğü kadar tüm dünya halklarının özgür ve demokratik yaşaması için felsefik, sosyolojik ve politik bir uğraş içinde olduğu rahatlıkla görülür.

Bu anlamda Önder Apo’nun, insanları verili olanı sorgulamaya yönelterek özgür iradeyi, özgür düşünceyi yaratma arayışına çıkarma ve bu yolla insanları değiştirme-özgürleştirme sanatında tarihteki çoğu kimseden çok daha iyi olduğunu söylemek mümkün. Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu da bunu ortaya koyan iddialı bir belgedir.

Bu belgenin yazıldığı koşulların zorluğundan, süreklileşmiş ve 27 yılın sonunda kalıplaşmış olan şartların engelleyiciliğinden bahsetmiyorum bile. Tüm engelleri aşa aşa gelinen noktada yazılıp insanlığa sunulan belgenin bir manifesto adını alması, tüm dünyayı ilgilendirmesi ve tüm dünyayı etkileyecek olması, nasıl özgür yaşayacağımıza verdiği cevapları barındırmasındandır.

Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu ile zincirler dağılmış, toz olup gitmiştir. Şimdi aynı manifestoyla özgür anları yaratma, birbirine ekleme, günlük olarak başarma ve yaratma zamanıdır. Evrenin anlamlı bir zerresi olma zamanıdır.

 

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

İsrail ‘sorunu’ mu Kürdistan korkusu mu?

Sonraki Haber

Hakikate eren Gurbetelli

Sonraki Haber
Hakikate eren Gurbetelli

Hakikate eren Gurbetelli

SON HABERLER

Zilan Vejîn: Özsavunma bizim örgütlülüğümüzdür

Zilan Vejîn: Özsavunma bizim örgütlülüğümüzdür

Yazar: Heval Elçi
23 Eylül 2025

Hakikate eren Gurbetelli

Hakikate eren Gurbetelli

Yazar: Aziz Oruç
23 Eylül 2025

Yıkım ve öz inşa

Yıkım ve öz inşa

Yazar: Bedri Adanır
23 Eylül 2025

Türk-İsrail ‘savaşı’ ve Sumud

İsrail ‘sorunu’ mu Kürdistan korkusu mu?

Yazar: Heval Elçi
23 Eylül 2025

‘Soğuk Savaş’ programına soruşturma: Sunucu ve konuğa gözaltı kararı

‘Soğuk Savaş’ programına soruşturma: Sunucu ve konuğa gözaltı kararı

Yazar: Yeni Yaşam
22 Eylül 2025

Macron, Fransa’nın Filistin’i devlet olarak tanıdığını açıkladı

Macron, Fransa’nın Filistin’i devlet olarak tanıdığını açıkladı

Yazar: Yeni Yaşam
22 Eylül 2025

Gazeteci Seyid Evran mezarı başında anıldı

Gazeteci Seyid Evran mezarı başında anıldı

Yazar: Yeni Yaşam
22 Eylül 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır