Yoksulluk her yerde, herkes için başa bela ama asıl acıyı yine de kadınlar ve çocuklar çekiyor. Kürdistan’da savaş ve kayyım politikalarının da üzerine bindiği yoksulluk, kadın yaşamını boğuyor
Medine Mamedoğlu / Amed
Ekonomik kriz ve yoksulluğun giderek arttığı dünyada bu krizden en çok etkilenen kesim kadınlar ile çocuklar oluyor. Dünyada yoksulluğun yüzde 70’ini kadınlar oluştururken, Türkiye’de de bu oran yüzde 50’i aşıyor. Türkiye’de kadın İşsizliği, AB ve OECD üye ülkelerinin 2 katından fazla. Dünya Ekonomik Forumu 2023 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’ndaki işgücüne katılım reytinginde de Türkiye 146 ülke arasında 133. sırada yer alıyor. Kadınların yüzde 30,8’i kayıt dışı çalıştırılırken, 3 milyon 248 bin kadının sosyal güvenceden yoksun bir şekilde yaşam mücadelesi verdiği de yine rapora yansıyan bilgiler arasında yer almakta. Kadın istihdamının yüzde 73,5’i işçi; sadece yüzde 1,8’i işveren olarak istatistiklere yansımış durumda
Bu oran artan ekonomik kriz nedeniyle giderek artarken, kadınlar özellikle de ev emekçisi kadınlar artan pahalılık nedeniyle dört temel yaşam ihtiyacına(gıda, sağlık, barınma, giyinme) erişmekte zorlanıyor. Yaşanan duruma dair etkili önlemler alınmazken, kadınlar istihdam seçeneği sunulmadan eve hapsediliyor ve sosyal desteklere bağımlı hale getirilmek isteniyor. Bakım yükü, ev yükü ve ekonomik yükün sorumluluğu altında bir yaşam sürdüren kadınlar toplumsal alanlara da katılım sağlayamıyor.
Özel savaşın parçası
Bu durum Kürdistan’da özel savaş ve kayyım politikaları ile kendini daha da derinleştiriyor. Kadın yoksulluğuna dair önemli çalışma ve istihdam olanaklarının sağlandığı kentlerde kayyımlar kadına dair açılan bütün alternatif alanları pasifleştirdi. Kendine dair bir alan bulamayan ve çalışamadığı için sosyal desteğe bağımlı kılınan kadınlar kreş imkânı bulamadığı için evden çıkamıyor. 8 yıllık kayyım sürecinde halk yoksulluğa mahkûm edilirken, alanda yapılmayan çalışmalar ise bu yoksulluğun derinleşmesine neden oldu. Bir özel savaş politikasına dönen bu 8 yıllık sürecin toplum üzerinde yarattığı tahribat ise yerel seçimlerin ardından kendini net bir şekilde gösterdi. Yerel seçimlerle beraber kayyımların gönderildiği kentlerde DEM Partili belediyeler toplumun ve kadınların yaşadığı sorunlara dair çalışmaların startını verdi. Hem kültürel hem ekonomik hem sosyal hem de alt sağlık anlamda pratik ve teorik anlamda adımlar atan yerel yönetimler yaşanan sorunları yerinde tespit etmeye devam ediyor.
İşsizlik ilk sorun
Bu kapsamda Amed’de kadınların yaşadığı derin yoksulluğu tespit etmek ve yaşanan eksikliklere çözüm bulmak adına Güneydoğu Belediyeler Birliği, Sur ve Bağlar Belediyesi, ortaklaşa olarak, “Yoksulluğun Kadın Hali: Diyarbakır’da Eşitsizliğin Haritası” adıyla bir saha araştırması yaptı. Geçtiğimiz Ocak ayında başlayan ve Mayıs ayına kadar devam edecek olan araştırma ilk etapta Sur ve Bağlar ilçelerinde gerçekleştirildi. Araştırma, kadınların maruz bırakıldığı yoksulluk döngüsünü, bu süreci besleyen yapısal faktörleri ve mevcut sosyal politika yetersizliklerini görünür kılmak amacıyla yürütülüyor. Çalışma, yerel yönetimlerin sosyal adalet ve eşitlik temelli politikalar üretmesi için sağlam bir veri zemini oluşturmayı hedeflemekte.
Sosyo Politik Saha Araştırma Merkezi (SAMER) ile ortaklaşılan araştırmada, yüz yüze anketler ve saha gözlemleri aracılığıyla gerçekleştirildi. Bağlar ilçesinde bin 70 kadın, Sur ilçesinde ise 782 kadın ile görüşmeler yapıldı; demografik değişkenler (yaş, medeni durum, eğitim seviyesi, istihdam durumu ve hane geliri) doğrultusunda analiz edilerek kapsamlı bir değerlendirme yapıldı.
Yapılan araştırma yakın zamanda kentin Kayapınar (Peyas) ilçesinde devam edecek. Elde edilen verilerin çok ciddi olduğunu belirten GABB Kadın ve Aile Müdürü Necla Gürsoy ile yapılan araştırmanın sonuçlarını ve yerel yönetimlerin atacağı adımları konuştuk.

En temel ihtiyaçlar yok
“Kadınlar, yoksulluk ve temel hizmetlere erişim konusunda en ağır yükü taşımaktadır” sözü ile konuşmasına başlayan Necla Gürsoy, “Saha çalışmamız, mevcut ekonomik eşitsizliklerin kadınlar üzerindeki yıkıcı etkisini açıkça ortaya koymaktadır. Yoksulluk, yalnızca ekonomik kaynakların sınırlı olmasıyla açıklanamayacak kadar çok boyutlu bir olgu. Kadınlar açısından değerlendirildiğinde, ekonomik bağımsızlığın kısıtlanması, kamusal alandan dışlanma ve temel haklara erişimin engellenmesi gibi çeşitli dinamiklerin kesişiminde şekillenen bir süreç. Bu çerçevede, yerel yönetimlerin sosyal politikalara yaklaşımını yeniden ele alması ihtiyacını karşılamak üzere, eşbaşkanlarımızın ve DEM Partili belediyelerin talebiyle kentte kapsamlı bir yoksulluk haritası çıkarma kararı aldık. Sahadan elde edilen veriler, yoksulluğun yanı sıra madde bağımlılığı ve fuhuşun da belirli bölgelerde çok ciddi boyutlarda olduğunu açığa çıkardı” dedi.
Elde edilen ilk sonuçlarda kadınların birçok temel yaşam ihtiyacına erişemediğini ve istihdam olanağından uzak olduğunu aktaran Necla Gürsoy, kentte kadınların yoğun olarak sosyal yardımlarla bir hayat sürdürdüğüne, bunun yanı sıra yüzde 17’lik bir kesimin ise hiçbir yerden destek almadan yaşadığına dikkat çekti.
Kreş yokluğu eve bağlıyor
Necla Gürsoy, “Araştırmanın ilk bulguları, temel yaşamsal ihtiyaçlara erişimin büyük ölçüde sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Bulgular, kadınların barınma, beslenme ve çocuk bakımına dair ihtiyaçlarını karşılamadıkları yönünde. Aynı zamanda yine sahadan elde edilen veriler, kadınların büyük bir kısmının herhangi bir gelir kaynağına sahip olmadığını ve tamamen sosyal yardımlara bağımlı hale getirildiğini gösteriyor. Araştırma, kadınların ev içi emek yükü, çocuk ve yaşlı bakımı gibi sorumluluklar nedeniyle kamusal yaşamdan dışlandığını ve ekonomik faaliyetlere katılımının engellendiğini ortaya koyuyor. Bu eşitsizliği azaltmak için, Diyarbakır’daki tüm belediyelerin sosyal politika önceliklerini yeniden belirleyerek kadınlar için ücretsiz kreşler açması elzemdir” sözlerini kullandı.
Erkeğe-devlete bağımlılık
Necla Gürsoy, kentteki kadınların özellikle istihdam alanında yaşadığı sorunlara dair ise şu aktarımlarda bulundu:
“Yoksulluk, yalnızca istihdamla çözülebilecek bir mesele değildir; politik, toplumsal ve kültürel dinamikler de göz önünde bulundurulmalıdır. Kadınların ekonomik bağımsızlığını engelleyen yapısal sorunlar ele alınmadan kalıcı bir çözüm üretmek mümkün değildir. Aynı zamanda kadınların istihdam edilememesi, sadece ekonomik daralma ile de açıklanamaz. Kapitalist üretim ilişkileriyle iç içe geçmiş toplumsal cinsiyet rolleri, kadın emeğini sistematik olarak değersizleştirirken, güvencesiz ve esnek çalışma biçimleri giderek yaygınlaşmaktadır. Kadınların ev içi emek yükü, çocuk, yaşlı ve hasta bakımı gibi sorumluluklar, onların kamusal alana katılımını büyük ölçüde sınırlandırıyor. Özellikle Kürt kadınları açısından bakıldığında, bu süreç sömürgeci istihdam politikalarıyla iç içe geçerek kadınları düşük ücretli, güvencesiz ve esnek çalışma biçimlerine sıkıştırmakta. Yine sosyal yardım politikaları da kadınları ekonomik bağımsızlıktan uzaklaştırarak, toplumsal yaşama katılımlarını kısıtlayan bir mekanizmaya dönüşmekte. Devlet eliyle sürdürülen bu bağımlılık ilişkisi, kadınları yalnızca sosyal yardımlarla hayatta kalmaya zorlamakla kalmayıp, onları aileye ve erkek egemen yapıya mahkûm etmektedir.”
‘Somut adımlar atılacak’
Necla Gürsoy araştırmanın devamına dair şu değerlendirmede bulundu:
“Araştırma sonucunda hazırlanacak rapor, aciliyet gerektiren konuları tespit ederek, kolektif çalışmalar yoluyla somut çözümler üretme gerekliliğini ortaya koyacak. Yerel yönetimler ve ilgili tüm kurumlar açısından, bu süreç yalnızca bir veri çalışması değil, aynı zamanda toplumsal eşitsizlikleri gidermeye yönelik küçük bir adımdır. Son olarak bu çalışma yalnızca Diyarbakır’la sınırlı kalmayacak; benzer sosyal ve ekonomik dinamiklere sahip Van ve Mardin’de de yapılacaktır.”
Kayyım süreci derinleştirdi
Kayyım uygulamalarının da bu süreçteki payına dikkat çeken Necla Gürsoy, “Kayyım uygulamaları nedeniyle kadın çalışmaları sivil toplum örgütleri etrafında yeniden örgütlenmek zorunda kalmıştı. Ancak bu, kadınların haklarını ve kazanımlarını korumak açısından ciddi zorluklar doğurmuş, sosyal politika üretme yetkisini elinde bulunduran yerel yönetimlerin yerine sivil inisiyatiflerin geçici çözümler üretmek zorunda kaldığı bir tabloyu ortaya çıkarmıştır. Elde edilen bulgular, bu durumun yalnızca son birkaç yılın değil, son sekiz yıldır sürdürülen sistematik bir tahribatın sonucu olduğunu göstermektedir. Kayyım politikaları, kadınların ekonomik ve sosyal haklarını yok sayan bir yönelim izlemiş ve bu durum kadınların yoksullaştırılmasını daha da derinleştirmiştir. Tam da bu noktada yerel yönetimlerin acil olarak alternatif ekonomik modelleri içinde bulunduran sosyal politikaları üretmesi ve hayata geçirmesi bir zorunluluktur. Kadın kooperatifleri, dayanışma ekonomileri ve yerel yönetimlerin desteklediği sosyal girişimler, kadınların güçlenmesini sağlayacak mekanizmaları hızlıca yaratmamız gerekiyor” açıklamasında bulundu.