Yozgat, Anadolu’nun sessiz bağrında, taşla toprağın, alın teriyle umudun birleştiği bir diyar. On yıllardır sabrın, tevekkülün ve geleneğin kalesi olmuş bu şehir, 2025 Nisan’ında bir başkaldırının, bir uyanışın sahnesi oldu.
Bölgede soğan ve patates gibi ürünlerin ekimini yapan çiftçiler, ekonomik krizin tarımı vurmasıyla zaten zor günler geçiriyordu. Artan mazot, gübre ve tohum fiyatları, ürünlerin taban fiyatlarının düşük kalması ve tarımsal desteklerin yetersizliği, çiftçileri adeta canından bezdirmişti. İklim değişimleri ve kuraklık da cabasıydı.
6 Nisan’da, İmamoğlu’nun tutuklanmasındaki hukuksuzluğa karşı düzenlenen bir traktör konvoyunun, jandarma tarafından durdurulması ve 10 çiftçinin her birine, “trafik güvenliğine aykırı davranış” gerekçesiyle 993 TL ceza kesilmesi bardağı taşırdı. Cezalar, çiftçilerin ekonomik çıkmazla birleşen adaletsizliğe isyanını daha da körükledi.
Yozgatlı çiftçiler, traktörleriyle hem yerel sorunlara hem de ulusal düzeyde tarım politikalarının yeniden değerlendirilmesini ve adaletsizliğin son bulmasını talep ederek demokratik topluma dikkat çekmişti. Sonrasında, Yozgat’ın yollarında yankılanan traktör kornaları, bir varoluşsal sorunun cevabıydı: “Biz buradayız, yoksulluğa ve adaletsizliğe karşı artık susmayacağız.”
Sessizliğin çığlığı yayıldı
19 Mart’tan bu yana, İstanbul ve birçok şehirde milyonların hareketliliğini yaşıyoruz. Bu defa Yozgatlı köylüler ses verdi. Yıllardır muhafazakâr ve milliyetçi bir kale, sağ iktidarların sadık bir destekçisiydi Yozgat. Ancak 19 Nisan 2025’te, Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan on binler, iradelerini ellerine alma arzusuyla doluydu. Çiftçiler, esnaf, işsiz gençler, emekliler… Hepsi, aynı meydanda, aynı özlemle birleşti: adalet, özgürlük, refah.
Yüzlerce traktörün miting meydanına akışı, toprağın ve insanın birleştiği bir alegoriydi; makinenin soğuk çeliğiyle, insan yüreğinin sıcak çığlığının kucaklaşması ve geleceğe dair mesajıydı. Yozgat, o an, bir umut metaforuydu. Ve Yozgat’ta halk, kendi tarihini yeniden yazıyordu.
‘Devlet turpunan, şalgamınan idare edilmez’
Çiftçi Abdullah Ceylan’ın CHP mitinginde yaptığı konuşma, bu isyanın ruhunu yansıttı. Ceylan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “turpun büyüğü heybede” sözlerine atıfla, “Devlet turpunan, şalgamınan idare edilmez. Adalet ile hukuk ile idare edilir” diyerek hükümetin politikalarına sert bir eleştiri getirdi.
Çiftçi Abdullah Ceylan, bir filozofun bilgeliğiyle seslenirken adeta Platon’un “devlet”i, Rousseau’nun “toplumsal sözleşmesi” tarihin derinliklerinden yeniden yankılanıyordu. Adalet ve hukuk isteyen Yozgat’ın çiftçileri, demokratik toplumun temeli olan oksijeni talep ediyordu; çünkü onsuz ne toprak nefes alabilir ne de insan.
Muhalefetin ezgisi
Yozgat, sol düşüncenin tarih boyunca zayıf olduğu bir topraktı; ama 19 Nisan, toprağın sabırla işlendiğinde, şaşırtıcı bereketini de hatırlattı, toplumsal uyanışı anlama kılavuzu gibi tarihe bir çentik attı. CHP’nin Yozgat’ta miting düzenlemesi ise bir siyasi partinin hamlesinden çok, dönemin yarattığı bir felsefi duruşun sonucu olarak, Anadolu’nun muhafazakâr kalbinin değişim sancısına uzanan el, bir diyalog daveti olarak toprağın kabarışıyla ilgiliydi.
Üniversite öğrencilerinin İstanbul’da yıktığı barikatın arkasından alan açan CHP, bu defa Yozgatlı üretici köylülerin çağrısıyla yeni bir alan kazanmış oldu. CHP Lideri Özgür Özel’in traktörle Yozgat meydanına girişi ise, CHP açısından siyasi mesajlarla yetinen bürokratik parti görünümünden biraz daha uzaklaşıp, toplumsal hareketin bir parçası haline gelen muhalefet partisi kimliğini güçlendirdi.
Miting, insan iradesinin kaderle çarpışmasını temsil eden bir “tarihsel tragedya”ydı aynı zamanda. Yozgat’ın meydanları, bu çarpışmanın sahnesi oldu. “Millet iradesine sahip çıkıyor” pankartlarıyla, adaletsizliğe kafa tutuyor, artık “yeter” diyordu. Bu aynı zamanda kendi yaşamını da kuşatan yoksulluğa, adaletsizliğe uyanışını ve isyanını yansıtan bir hareket olarak çiftçilerin, “eylem” kavramını yeniden tanımlamalarıydı.
Küresel bir yankı
Yozgat’ın feryadı, anti demokratik uygulamaların etkisi Anadolu’nun sınırlarını aştı; uluslararası bir yankı buldu. Durağan bir il görünümündeki Yozgat’ı bir küresel metafora dönüştürdü. Financial Times’ın satırlarında, AB ve dünya ülkelerinin kürsülerinde, Uluslararası Af Örgütü’nün raporlarında bu isyan, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik kırılganlıklarının bir aynası olarak okundu. Sartre’ın “insan, özgürlüğe mahkûmdur” sözü, Yozgat’ın meydanlarında adeta yeniden doğuyor ve evrensel mücadele tarihine yazılıyordu.
Geleceğe taşınacak
Yozgat’ın traktörleri, toprağın öfkesini yollara tohum saçar gibi döktü; halkın nefesi, sessizliği parçaladı. Bu, bir uyanış, bir halkın kendi iradesine yeniden sarılma çabasıdır. Çiftçi Abdullah Ceylan’ın, “Haksızlığa izin vermeyeceğiz” sözü ise, bir yemin.
Evet, insan, toprağına, haysiyetine ve özgürlüğüne sahip çıktığında, tarih yeniden yazılır. Yozgat, bu yeniden yazımın kimi satırlarını kalınca çizdi; şimdi sıra, Türkiye’nin geri kalanında. Çünkü insan, ekmekle, adaletle, özgürlükle, umutla yaşar.
Yozgat’ın meydanları, gelecek nesillere anlatılacak bir destansı hikâye yazdı. Çatışmalı sürecin sona erdiği, evlere cenazelerin gelmediği koşullarda milliyetçi ve güvenlikçi propaganda ile sessizleştirilen benzer toplumsal kesimlerin hak mücadelesi daha da güçlenecektir.
1 Mayıs yaklaşırken, Yozgatlı çiftçilerin traktörleriyle başlattığı bu hareket, yoksulluğun, işsizliğin, geleceksizliğin, adaletsizliğin, zorbalığın sona ermesi isteğinin; sessizliğin çürüttüğü değerleri yeniden kazanmak için ayağa kalkmanın, emek, barış, özgürlük ve demokrasi talebinin birleştiği bir halk çağlayanına dönüşebilir…