Türkiye’nin uyuşturucu maddeler için geçiş güzergahı olmaktan çıkıp, kullanıcı pazar ülkesi haline geldiğini söyleyen Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, uzun süreli eylem planlarına ihtiyaç olduğunu belirtti
Madde bağımlılığı, toplumun tüm kesimlerini olumsuz yönde etkileyen ancak en az ses çıkarılan konulardan birisi. Siyasi parti ve sivil toplum örgütleri, dönem dönem bu sorunu gündemlerine alarak, bazı eylem ve etkinlikler organize ediyor. Ancak tüm bunlara rağmen madde bağımlılığının artışının önü alınamıyor.
Madde bağımlılığına dair araştırma yapan Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç ile sahadaki tablo, artışın nedenleri, yapılan eylem ve etkinliklerin etkisi ile çözüme dair soruları yanıtladı.
Yüksel Genç’e göre popülist söylem ve eylemler farkındalık yaratmak yerine madde bağımlılığına meşruluk kazandırma gibi bir risk taşıyor. Yüksel Genç, uzun süreli eylem planlarına ihtiyaç olduğuna vurgu yaptı.
- Madde bağımlılığına karşı sahada yaptığını araştırmaları özetlerseniz neler söylersiniz, nasıl bir tabloyla karşı karşıyayız?
Son 5 yıldır düzenli bir şekilde çalışıyoruz. Fırsat buldukça hem Amed hem bölgede değişik formatlarda araştırmalar söz konusu. Diyarbakır ve Mardin’in bazı ilçelerini kapsayacak biçimde, yaşları 15-29 yaş arasında olan gençler arasında uyuşturucu madde bağımlılığı konusunu içeren araştırmalar yaptık. Bu çalışmalar bizi hem üzücü hem çok önemsenmesi gereken pek çok veri ve sonucu ulaştırdı. 2015’de de Amed özgülünde çalışma yapmıştık. O dönem yaptığımız çalışmaların sonuçlarıyla bu son 1 yıl içinde yaptığımız arasında çok ciddi farklar var. Kullanım oranlarındaki katlama sayısı korkunç düzeyde. Aslında bizim bulduğumuz bulgular emniyetin 2020-2024 dönemine dair basına yansıyan raporlarıyla da çok uyumlu görünüyor.
Örneğin Avrupa Uyuşturucu ile Mücadele Ağı’nın raporuna göre Türkiye, dünyada ticareti yapılan ilk 3 maddeden 1 tanesinin en çok ticaretinin yapıldığı ülke konumunda. M. (uyuşturucu madde türü) ile ilgili hem emniyet kaynakları hem uluslararası uyuşturucuyla mücadele ağ raporlarına baktığımızda kullanım oranları yüzde 116 oranında armış. Bunun iz düşümlerini Kürt illerinde görmek ne yazık ki mümkün. Bu raporlar bize uyuşturucu kullanımının katlanarak arttığını gösteriyor. Diyarbakır merkezinde bazı yerlerde kentin ortalama yüzde 40-45 bandında uyuşturucu kullanımıyla ilgili ya da uyuşturucunun kendisiyle ilişkili olduğunu gösteren bir veri var elimizde. Yine uyuşturucu kullanım yaşının 10 yıl önceye göre ciddi anlamda aşağıya düştüğünü gördük. 8 yaşında ilk defa uyuşturucu kullandığını söyleyen katılımcılarımızın sayısı azımsanmayacak düzeydeydi.
- Madde kullanımı nerelerde yoğunlaşıyor, buraların özellikleri neler?
Uyuşturucu kullanımının ağırlıklı olarak yoksul mahalleleri hedeflediğini görüyoruz. DEM Parti ve geleneğinden gelen siyasetlerin etkili ve çok oy aldığı ilçe ve mahalle merkezlerinin ağırlıklı olarak uyuşturucu kullanım ve satış girdabının içerisinde hapsedildiğini izliyoruz. Metruk binalar, boş araziler vesaire gibi yerler çok etkili. Parklar kullanım açısından çok etkili. Bu tip kamusal sahalarda işin garibi emniyet güvenlik uygulamalarının da azımsanmayacak düzeyde olması başka dikkat çeken bir konu olarak karşımıza çıkıyor.
Aileler, çocuklarının uyuşturucu kullandığını bilmekle beraber bilmediklerine dair söylem kuruyor. Bir durumu bilmek onunla mücadeleyi gerektirir. Aileler bu konuda bilmemeyi tercih eden bir yerde.
Uyuşturucu kullanımında bizim dikkatimizi çeken en önemli şeylerden biri ailelerin çocuklarının uyuşturucu kullandığını bilmekle beraber bilmediklerine dair söylem kurma ısrarlarıydı. Çünkü bir durumu bilmek onunla mücadeleyi gerektirir. Aileler bu konuda bilmemeyi tercih eden bir yerde. Çünkü uyuşturucudan uzak durmak için neler yapılması gerektiği, nasıl bir dayanışma ve destek ağına sahip olabilecekleri, ne kadar köklü bir ağla desteklenebilecekleri konusunda fikir sahibi değiller. Sokaklarımızda uyuşturucu kullanımıyla etkin mücadele yöntem ve araçlardan yoksun.
Özellikle kayyım atanmış belediyelerde ve Kürt siyasal hareketinin en güçlü olduğu mahallelerde uyuşturucu kullanımının yoksul ve yurtsever aile çocukları içerisinde yaygınlaştırılması düşündürücü. Toplumu çözme ve çürütme konsepti diyebileceğimiz bir konseptin harekete geçirildiğini düşündüren çok güçlü veriler ve izlenimlere sahibiz.
- Bağımlılığın bu kadar artmasındaki nedenler ya da insanları bu duruma sevk eden nedenler neler?
Bölge nezdinde Kürt meselesi ile çok ilgili olduğunu kabul etmek lazım. Kürt siyasal hareketinin güçlü olduğu yerler ve kayyımlı ilçelerdeki artışın kendisi bunu düşünmememiz için hiçbir neden olmadığını bize söylüyor. Birincisi Kürt toplumuna dönük bir politika olarak ele alınabilir. Diyeceksiniz ki Türkiye’nin batısında da çok yaygın. Kürt siyasetinin etkisinin olmadığı bölgelerde de çok yaygın. Haklısınız. İşin bir yanı Kürt meselesi ve Kürt politikasına dönük. Bir yanı da iktidarın ya da rejimin, gençliğin siyasal olmayan alanlarda farklı meşkalelerle ilgilenmesini sağlayan bir toplumsal politikanın varlığı. Türkiye’de son 10-15 yıl içerisinde uyuşturucu kullanımının bu kadar artmış olmasının kurulmak istenen rejimin kendisinden bağımsız olduğunu düşünmek çok da doğru olmayabilir. Çünkü tekil değil, münferit değil. Çok yaygın ve sistematik olarak ilerleyen bir bağımlılık hanesinden bahsediyoruz.
Uyuşturucu kullanımının kendisi aslında insanların siyasal, ekonomik, kültürel gelecek ve özgürlükler bağlamıyla da çok ilişkili. Hak ve hukukun güce göre uygulandığı, özgürlük alanlarının sınırlandığı, geleceğe dair umutların aşağıya çekildiği ve gelecek endişesinin çok yükseldiği dönemlerde uyuşturucu kullanımına ait bir psikolojik ortamın oluştuğunu söylemek gerekiyor. Bu endişe ve umutsuzluk ortamı insanların “andan mutlu olmak, boş vermek ya da anı yaşamak” duygusu içerisinde her tür bağımlılık ilişkisinin açık hale gelmesi ile ilgili bir zemin oluşturuyor. Yine yoksulluk bu konuda çok etkili bir neden.
Eskiden Türkiye uyuşturucu maddenin geçiş güzergahıydı. Ama şimdi hem uluslararası raporlar hem emniyet raporları hem bizim araştırmalarımız şunu söylüyor: Türkiye bir uyuşturucu geçiş ülkesi olmaktan çıktı. Aynı zamanda çok güçlü bir kullanıcı pazar ülkesi haline geldi. Bunun genel siyasetle, iktidarın ekonomik kartellerle kurduğu ilişkilerle ilişkisinin olmadığını söylemek çok zor. Üstelik artık en büyük baronlar, yüksek tonajda uyuşturucu satış ve ticaretini yapanlar Türkiye’de siyasetle bağlantılı isimler olması düşünülmesi gereken bir yanı içeriyor.
- Ekonomiden ve yoksulluktan bahsettiniz. Amed özelinde meseleyi ele alırsak; tekstillerde, organize sanayi bölgesinde çalışma koşulları kötü. Bu koşulların da madde kullanımındaki artışta etkisi olduğu söyleniyor. Katılır mısınız?
Gençlerle yaptığımız birebir görüşmelerde “Ben asgari ücretle ya da altında bir ücretle çalışacaksam, arkadaşıma kafeye ya da sinemaya gidemeyeceksem, bir yerde eğlenemeyeceksem bu şekilde yaşamak istemiyorum” söylemine çok denk geldik. “Çalışsam da çalışmasam da benim sosyal kültürel yoksunluğum çok değişmeyecek. Dolayısıyla kendimi neden yorayım?” duygusu gençler içerisinde çok hakim. Geçmişte insanlar yüksekokul okuyarak hayatlarını ve sınıfsal bağlamlarını değiştirebilecekleri inancını güçlü taşıyorlardı. Şimdi insanlar, mevcut koşulları içerisinde sunulanın hiçbir şeyin kendilerini doyurmayacağı kanaatindeler. Eğitimin kendileri için bir sınıf atlama merkezi olmaktan çoktan çıktığına inanan çok sayıda genç var. Bu yüzden okullaşma oranında çok ciddi bir düşüşle karşılaşıyoruz. Çok inanılmaz bir düşüş var. Tüm bunlarla başedebilmek için gençlerin hayatlarını sosyal ve kültürel olarak idame ettirebilecekleri kaynak akışını sağlayacak iş kollarına ihtiyacı var.
Öte yandan ailelerimiz çok önemli bir kısmında “Bizim yaşadığımız ezilmeyi çocuğumuz yaşamasın” adı altında çocuklarını emek süreçlerinden, üretim süreçlerinden uzak tutma anlayışı oldukça yaygın. Aynı zamanda dijital dünyanın kolay erişim ağlarının da açığa çıkardığı bir sonuç olarak gençlerin önemli bir kısmı emek süreçlerine konsantre olmak ve dahil olmak konusunda isteksiz görünüyorlar. Dolayısıyla biz mevcut durumda işsiz ve eğitimsiz gençler üzerinden bir şey konuşacaksak bunun bir yanı piyasa ekonomisi denen şeyin kendisi ve Türkiye’deki krizli ortamın maddi gerçekleri, diğer yanı da sosyo-kültürel bu geçiş biçimin kendisinin sağlıksız üretiliyor olmasıyla ilgili görünüyor.
- Hem iş çevrelerine hem de ailelere sorumluluk düştüğünü mü söylüyorsunuz?
İş kollarına şöyle bir sorumluluk düşüyor. İşe alacakları gencin zaman aralıklarını gözetmesi gerekiyor. Buna esnek çalışma saatleri de girebilir. Buna kısa zamanlı verimli çalışma saatleri dışındaki süreci destekleyecek maddi ve manevi kaynak alanları kurmayı da dahil edebiliriz. Örneğin birçok iş kolu, işe aldığı gencin iş tanımıyla uyumlu çalışmasının ötesinde performans bekleyebiliyor. Asgari ücretin çok altında ücret veriyor. Asgari ücreti bile vermeyen çok sayıda iş kolları var. Sigorta gibi sosyal güvenlik alanlarını kurmayan o kadar çok iş kolu var ki. Bunların hepsinin giderilmesi gerekiyor. Kültürel gelişim seyirlerine alan açmaları, kaynak açmaları, motivasyon alanları kurmaları gerektiğini de söylemek gerekiyor. Dolayısıyla insanca koşullarda insanca var olacak emek süreçlerinin kendisini düşünmek iş çevrelerinin sorumluluklarından biri.
Aileler çocuklarıyla kurdukları ilişki düzlemini gözden geçirmeliler. Çocuklarını hem eğitim dünyasına yönlendirirken hem iş dünyasına yönlendirirken aslında bunun çocuğun kişilik ve bağımsızlaşma sürecinin bir parçası olduğunu aktarabilmeliler. Aileler her şeyden önce çocuklarını emekle buluşturmalı, eğitimle buluşturmalı, nerede olursa olsun kendi kendine hayat kurabilecek çocuklar yetiştirmeli. “Biz yaşadık onlar yaşamasın” dedikleri nokta çocukların dirençli ve bilinçli olma süreçlerini engelleyen nokta. Aileler bundan mutlak suretle kaçınmalı.
- Bağımlılığa karşı zaman zaman eylem ve etkinlikler düzenleniyor. Bunlar ne kadar etkili oluyor?
Elbette eylem ve etkinlikler bir olumsuz durumla mücadele açısından önemli. Ses duyurmak, konuşmak, kamusal alana o itirazı yerleştirmek… Bu çok önemli ama ne yazık ki bağımlılıkla mücadele gibi konularda eylem ve etkinlikler yaratıcı olmadığı gibi sınırlı çerçevelere hapsoluyor. Bu asıl mağdurlara ve asıl bağımlılara erişemiyor. Asıl bağımlılar, mağdurlar ve bununla mücadele etmek için güç arayanlar bu eylem ve etkinliklerin ortaya çıkardığı güçten faydalanamadığı sürece çok anlamlı olmuyor. Bu tip mücadele sahalarında yürüyüş yapmak, kamuoyunu bilgilendirmek çok kıymetli. Ancak sokağın bu konuda söz kurar, davranış sergiler hale gelmesini sağlamak çok daha kıymetli olur. Dolayısıyla çok etkili olduğunu söylemekte güçlük çekiyorum. Daha etkili şeyler yapmak gerekecek.
- Neler yapılabilir?
Bir kere bağımlılıkla mücadele için çok önemli bir tespit çalışması yapmak lazım. Birçok insan “Uyuşturucu bölgemde, kentimde, mahallemde, çok görüyorum” diyor ama bununla ilgili doğru dürüst tespit çalışması yapmıyor. Ne kadar insan, hangi hangi kategori ve profillerde uyuşturucu kullanıyor, hangi profillerde yoğunlaşıyor? Bunları konuşamazsanız çözümlerini de konuşamazsınız. Öte yandan uyuşturucuyla mücadele için mahalle ve sokaklara inecek biçimde dayanışma ağlarını ortaya çıkaracak bazı planlamalar yapılması gerekiyor. Uyuşturucuya iki biçimde yaklaşmak hatadır diye düşünüyorum; uyuşturucu ve bağımlılık kullanımını kriminal bir mesele olarak ele alıyor ki bu işi çözmez. İşin hakikatini gizler, boyutunu gizler. İkincisi ise hastalık boyutunda ele alıyor. Tedavi edilecek bir durum olarak ele alınıyor.
Uyuşturucunun toplumsal ve sosyolojik etkilerle bağı kurulmuyor. Bunların hepsi çok büyük bir hata. Bağımlılıkla mücadelenin sosyal, siyasal, kültürel, yerel ve genel politikalarla ilişkili bazı sonuçları ve etkileri var. Çözümlerin de buradan aranması gerekiyor. Psikolojik terapi verelim, uyuşturucuyla mücadele için belli tıbbi sağlık destekleri oluşturalım… Bunlardan önce bağımlılığı süreklileştirmeyi sağlayan siyasal, sosyal ve kültürel ortamın kendisini dönüştürelim ve farklılaştıralım. Bu tip eylem ve etkinlikleri yapanların bütüncül bir çözüm plan ve programlarının oluşması çok önemli olur.
Bağımlılıkla mücadele için hem yerel politikacıların, siyasetçilerin ve sivil toplumun hem merkezi düzlemde siyaset yürütenlerin ve sivil toplum çeperlerinin mücadele stratejisi belirlemesi gerekir. Yerelden merkeze doğru politikalar oluşmazsa, tekil çabaların kendisi tekil sonuçlar doğurur. Onlar da çok başarılı olmaz. Madde bağımlılığı kişisel bir mevzu değil, toplumsal bir mevzudur, politik meseledir.
- Söylemlerinizden yerel siyasetçiler ve STÖ’lerin stratejik bir hedefinin olmadığını anlıyorum.
Evet. Ne yazık ki uyuşturucuyla mücadeleye ilişkin olarak ne Ankara merkezli ana siyaset tabanında be de belediyelerden muhtarlara stratejik plan, politika ve eylem hattıyla karşılaşmadık. Dolayısıyla çabalar iyi niyetli, ama sonuç doğurmaktan uzak.
- Mevcut eylem ve etkinliklerle sonuç alınamayacağı, bir bütünen stratejik planlara ihtiyaç olduğunu mu kastediyorsunuz?
Elbette. Madde bağımlılığı gibi konularla mücadelenin kendisi popülist söylem kaldırmaz. Popülist söylem, aksine toplumda bir şeyin meşrulaşmasına bile bazen ne yazık ki vesile oluyor. Uyuşturucunun kendisinin daha yaygın ve meşru hale gelmesine bile vesile olabiliyor. O yüzden bu tip popülist söylemler, farkındalık yaratmak yerine meşruluğu yaratma riski de taşıyor. Aksine uzun süreli eylem planlarına, aile ve bireyleri içerecek biçimde, bireysel tutumların ortak hareket edebileceği ve birbirini destekleyeceği bir sürece ihtiyaç var. Uyarıda da bulunmak isterim; bazen kaş yapalım derken göz çıkarılabilir. Popülist söylemler karşı durduğunuz şeyin meşrulaşmasına ve yaygınlaşmasına vesile olabilir. Sağlam altyapısı olan eylem ve politik stratejiyle uyumlu olmayan her söylem ne yazık ki böyle sonuçlanıyor.
- Şu an kaş yaparken göz mü çıkarılıyor?
Tam olarak o değil. Sadece şu andaki olan şeyler çok sınırlı. Eylem ve etkinlikler çok sınırlı, belli çevrelerde konunun önemine dair bir fikir oluşturuyor. Bağımlılıkla mücadele etmek lazım. Altyapıyı kurmazsak o zaman kaş yaparken göz çıkarılabilir. Ancak bunu söylemek için henüz erken.
Haber: Azad Altay – Berivan Altan \ MA









