‘Umut İlkesi sembol olarak Sayın Öcalan’a dairdir, ama sadece ona özgü değildir’ diyen Av. Cengiz Yürekli, ‘Bu ilke Türkiye’nin yapısal sorunlarına ilişkindir. Mevcut süreçten bağımsız atılması gereken hukuksal adımdır’ ifadelerini kullandı
Asrın Hukuk Bürosu’ndan Cengiz Yürekli, geçiş yasaları kapsamında öncelikli olarak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgür çalışır koşullarının sağlanması gerektiğini belirterek, “Aktörlerin örgütlenmelerinin önünün açılması gerekiyor. Siyasete katılım imkânının yaratılması gerekiyor” dedi. Son gelişmeleri değerlendiren Yürekli, Abdullah Öcalan’ın 1993’ten beri sürekli tek taraflı çözüm çağrıları yaptığını, ancak bu çağrıların sürekli biçimde savaş konsepti ile yanıtlandığını belirterek, 4 yıllık ağır izolasyondan sonra kurulan ilk temasta ‘Sorunu çözebilecek güce sahibim’ diyerek gücünü ortaya koyduğunu söyledi.
Ancak bu kez durumun farklı olduğunu belirten Yürekli, “Bu geçmiş süreçlerden farklı olarak daha derinleşmiş programlara sahip bir manifesto niteliğinde açığa çıkmıştır. Sayın Öcalan burada sadece Kürt sorunun onurlu barış temelinde çözümü için değil, aynı zamanda Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun kaos gerçekliğine de bir çözüm sunuyor” dedi.
İmralı hala bir tecrit durumu olduğunun altını çizen Cengiz Yürekli, “Her şeyden öte hala bir keyfiyet durumu söz konusu. Yasal hakların tanınması, tecritten vazgeçmek olur. Bu, her şeyden öte, yürüyen sürece bir samimiyet göstergesi olacaktır. Sayın Öcalan’ın özgür çalışır koşullara gelmesi gerekiyor. Toplumu ikna etmesi gerekiyor” ifadelerini kullanarak, “Demokratik müzakere, müzakere yürüten tarafların eşit koşullarda olmasını gerektirir. Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nden bahsediyorsak, bu sürece denk düşecek koşulların da sağlanması gerekir” dedi.
Sürecin kritik eşiği
Umut İlkesi’nin sürecin olmazsa olmaz hali olduğunu vurgulayan Cengiz Yürekli, “Sayın Öcalan zaten bunu bir hak olarak değil, ‘umut ilkesi’ olarak bütün toplumu kapsamına alacak şekilde değerlendiriyor. Bu sadece Sayın Öcalan’a özgü bir hak değildir. Bir ilke olarak tüm toplumu kapsıyor. İsmini ve teknik alt yapısını nasıl kurarsanız kurun; Umut İlkesi’nden ziyade Sayın Öcalan’ın özgür yaşam koşullarına kavuşmasıyla tanımlanacak bir süreçtir” dedi.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ve AİHM’in kararlarını da hatırlatan Cengiz Yürekli, “Önümüzde politik bir fırsat var. Buna bir zemin oluşturup, Umut İlkesi için gereken yasaları oluşturun. Bunun için oluşturulmuş bir meclis komisyonu var. Meclis komisyonu bunu gerektiren yasa tasarılarını oluşturup, meclise sunabilir” dedi.
Üç kilit nokta
Abdullah Öcalan’ın demokratik toplum, barış ve demokratik entegrasyon şeklinde üç kilit noktaya dikkat çektiğini belirten Cengiz Yürekli, şunları söyledi:
“Barış sadece çatışmanın bitmesi anlamına gelmez, çatışma unsurlarının da kaldırılması demek. Bugün çatışma durabilir ama gereken koşullar yaratılmazsa yarın başlayabilir. Barışın konuşulmasını istiyorsanız çatışma dinamiklerini tamamen ortadan kalkması gerekiyor. Sayın Öcalan’ın yapmaya çalıştığı, çatışma dinamiklerini ortadan kaldırıp, kendi deyimiyle ‘demokratik siyaset ve hukuk boyutuna’ taşımaktır. Çatışmanın olduğu, barışın olmadığı yerde demokratik toplum söz konusu olmaz. Demokratik toplum dediğimiz argüman demokratik ulusa dayanır. Farklı kimliklerin kendi kimliğini, kendi kültürünü ve varlığını yaşatmak, onu koruma ve geliştirme imkânına sahip olmasını ifade eder. Bu bir lütuf değildir, ortak yaşamın olmazsa olmaz koşullarıdır. Bu da ancak barış koşullarında söz konusudur.”
Cerngiz Yürekli, “Demokratik entegrasyonu doğru tanımlamamız gerekiyor. Entegrasyon, bir ezen-ezilen ilişkisi değildir. Birinin diğerini ezmesi, kendi içinde eritmesi, asimile etmesi değildir. Entegrasyon dediğimiz kavram, eşitler arasında özgürce beraberliğe dayanan bir ilişkidir. Bu sadece Kürt ve Türk aidiyetleri için de değil, kadının aidiyeti için de böyle. Kadınlar ciddi bir şiddete maruz kalıyor, çalışma alanlarından dışlanıyor, toplum cinsiyetinin inşasında pozitif entegrasyonu ele almamız gerekiyor.
Kürtlerin de hassasiyeti var
Cengiz Yürekli, “Bütün toplumun sürece entegre olması gerekiyor. Bu anlamda Kürt sorununun çözülmesi için birçok yasal düzenleme gerekiyor. Sayın Öcalan, bunu ‘geçiş yasaları’ olarak tanımlıyor ve çözüm önerisine kavuşturuyor. Önce bu süreci yürüten aktörlerin topluma katılımı sağlanmalı, çözümün aktörlerinin kendilerini ifade etmesi ve örgütlenmelerinin önünün açılması gerekiyor. Geçiş yasası tam olarak budur. Öncelikle özgürce tartışma koşularının sağlanması lazım. Bir güven duygusunun aşılanması gerekiyor. Hassasiyet adı altında birçok art niyetli yaklaşımlar söz konusu. Bunlar Kürt sorununun çözümünü tıkıyor. Sanki bunun en büyük fiziksel, kamusal mağduriyetlerini Kürt halkı yaşamamış gibi” dedi.
30 yıldır cezaevinde olan mahpusları ve hasta mahpusları hatırlatarak serbest bırakılmalarının evrensel hukukun gereği olduğunu anlatan Cengiz Yürekli, “İnsanlara ‘gelsin’ deniyor ama siz bu gelen insanların güvenliğini nasıl sağlayacaksınız? Yeniden Kürt sorununu dillendirdikleri için cezaevine girmemeleri ve baskı altında kalmamalarının güvencesini oluşturmak gerekiyor, Faşist bir futbol taraftarı faşist söylemlerde bulunuyor, Beyaz Toros göndermesi yapıyor. Bu ifade özgürlüğü olarak görülüyor. Kürt halkının köyü yakılmış, şehirleri yıkılmış, 17 bin 500’e yakın fail meçhul insan var. İşkence görmeyen, cezaevinden yolu geçmeyen kalmamış. Bazı şeyleri süreci uzatmak adına art niyetle eşeleniyor. Buna dönük samimi adımların atılması gerekiyor” dedi.
4 Ocak’a çağrı
“Bu süreçte ‘yasadışı’ olanların hukuk içine dahil edilmesi gerekiyor. Sürecin kendisi bu zaten” diyen Cengiz Yürekli, şunları kaydetti:
“Bu bir meşruluk tartışması değil, meşruluk yasallığa denk bir şey değil. Bu müzakere edilecek bir şey değildir. Yasallık farklı bir kavramdır. Bu süreç “yasadışı” aktörlerin bir bütün olarak yasa içine dahil edilmesidir. Bir metruk binayı bile yıkma kararını ancak bir yasaya bağlı olarak gerçekleştirebiliyorsunuz. Yüz yıllık bir sorunu da çözmek için bu adımları atmaktan sakınmanın anlamı yoktur.”
Cengiz Yürekli son olarak şunları kaydetti:
“Sürekli toplumsal mücadelemizi büyütmemiz gerekiyor. Toplum taleplerini büyütmesi gerekiyor. Bu anlamda 4 Ocak’ta Diyarbakır’da düzenlenecek olan özgürlük mitingi çok kıymetlidir. Demokratik bir seferberliği inşa etmemiz gerekiyor. Her yerde Kürt sorununun tarihsel dinamiklerini tartışmamız gerekiyor. Kendi içimizdeki sorunları konuşup ileriye yönelik alt yapısını oluşturmak sorumluluğumuzdur. Bu bizi özgürleştirecektir.”
Muhalefet ve sol süreci anlamalı
Cengiz Yürekli, “Sayın Öcalan’ın en zor koşullarda bile ciddi bir yoğunlaşması oldu. Bu yoğunlaşmayı dışarıya aktarmaya çalıştı. Kapitalist moderniteye dair çözümlemeleri daha da ileri bir boyuta taşıdı. Maalesef bütün dünya buna ilgiyle bakarken, Türkiye’de daha çarpıtılmış bir yaklaşımın olduğunu söyleyebilirim. Sol, mesela son sürece dair ne diyor? Sürece dair pratik sorumluluğu nedir? Devlet adına hareket edenler ve sağ adına hareket edenler süreç adına konuşurken, ‘Umut İlkesi’ni tartışırken, Sayın Bahçeli’nin Umut İlkesi’ni zikrettiği bir yerde süreci güçlendirecek ne yapıyor? Bazı karanlık eller tarafından yükseltilen bu şovenizmi geriletmek için ne yapıyor? Şu an bunun görünmesi gerekiyor” dedi.
Cengiz Yürekli, “Maalesef şu anda sol ve sosyalizmi tartışan, Sayın Öcalan’ın fikirlerini tartışan ‘sol’, emek sürecinden ve politika yapım sürecinden kendini ayrıksı tutan bir orta sınıf toplamıdır. Politikayla bağı yok, hayatla bağı yok. Bahsettikleri sınıfla hiçbir fikir bağı yok. Ancak çok rahat manipülasyon yapabiliyorlar. Solun yapması gereken toplumu ortak bir hedefe yönelterek, bu konuda mobilizasyonu sağlamaktır. Ama bunun için sahaya inmek, emeği örgütlemek gerekiyor. Dertleri olan, enternasyonal dayanışmayı güçlendirmek isteyenlerin de yüzünü buraya dönmesi gerekiyor. Çünkü olası bir Kürt-Türk barışı, sadece bir bölge barışı değil, rol model olma açsından tüm dünyada ezilen halklar için gösteren bir ışık ve model olacak” dedi.
Haber: Esra Solin Dal / MA









