• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
10 Kasım 2025 Pazartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Gündem Güncel

Zamana yaymak, güveni zedeliyor

10 Kasım 2025 Pazartesi - 00:00
Kategori: Güncel, Manşet, Söyleşi
Zamana yaymak, güveni zedeliyor

Demokratik entegrasyonu, son yapılan açıklamaların anlamını ve sürecin geldiği evreyi, komisyonu ve en son yapılan İmralı görüşmesini İmralı Heyeti Üyesi Prof. Dr. Mithat Sancar ile konuştuk:

  • Komisyonun esas işlevi, sürecin hukuksal ve siyasal zeminini hazırlamaktı. Bunun içinde demokratik müzakere, siyasal mutabakat ve toplumsal meşruiyet gibi hedefler de yer alıyor. Komisyon, şimdiye kadar mesaisinin büyük bölümünü dinlemelere ayırdı
  • Bu sürecin başarıya ulaşması hem Türkiye’de hem de Ortadoğu’da statükoyu değiştirecektir, hatta küresel dengeler de bundan bir şekilde etkilenecektir. ‘Türkiye’de Barış-Ortadoğu’da Barış-dünya barışına katkı’ gibi bir şema da çizebiliriz
  • Kürt olgusu kavramını biraz spekülasyon konusu yapanlar var. Oysa kendisi bunu kullandığında Kürt gerçekliğinin bütün unsurlarını kastettiğini de söylüyor. Yani Kürtlerin kimlik, kültür, yaşam alanları gibi tümünü birlikte kastediyor

Nezahat Doğan

Süreç 26 Ekim’den sonra ikinci aşamaya geçti. İmralı Heyeti’yle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı görüşmenin ardından Heyet 3 Kasım’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşme gerçekleştirdi. Görüşmenin kamuoyuna yansıyan başlıklarında “yıkıcı ve negatif değil, sınırlı şartlarda tarihi bir mesele için pozitif bir aşamayı geliştirmeye çalışıyoruz,” denilirken, “güçlü bir geçiş sürecinin” temel alınması gerektiği vurgusunu yapıyor ve “somut adımlara” işaret ediyor. Buna karşılık devlet ve hükümet kanadında pozitif söylemler var ama somut adımlar henüz yok. Şimdi önümüzde hukuki adımların somutlaşması, nasıl bir bütünlükçü yasaların olması gerektiği, silahlarını bırakan gerillalar için nasıl hukuksal düzenlemeler yapılacağı soruları var. Demokratik entegrasyonu, son yapılan açıklamaların anlamını ve sürecin geldiği evreyi, komisyonu ve en son yapılan İmralı görüşmesini İmralı Heyeti Üyesi Prof. Dr. Mithat Sancar ile konuştuk.

  • Komisyon ile başlayalım. Süreçte bir durgunluktan söz edilirken örgütün 26 Ekim’de Türkiye’deki güçlerini geri çekmesi açıklamasından sonra süreç biraz hızlanmaya mı başladı? Meclis komisyonu açısından durum nedir?

Evet, 26 Ekim’den sonra sürecin hızlanacağı ve bunun için somut adımlar atılacağı yönünde beyanlar ve işaretler çoğaldı. Bu hamlenin esas amacının da, sürecin ilerlemesini sağlamak olduğu farklı şekillerde dile getirildi zaten. Komisyonun durumuna gelince; öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde böyle bir komisyonun kurulmasının son derece önemli bir gelişme olduğunu belirtmek lazım.

  • Komisyonun esas işlevi ve görevi neydi, ne olmadı?

Komisyonun esas işlevi, sürecin hukuksal ve siyasal zeminini hazırlamaktı. Bunun içinde demokratik müzakere, siyasal mutabakat ve toplumsal meşruiyet gibi hedefler de yer alıyor. Komisyon, şimdiye kadar mesaisinin büyük bölümünü dinlemelere ayırdı. Bu dinlemeler değerlidir elbette. Ancak sürecin hukuksal çerçevesi ve altyapısıyla ilgili çalışmaların önemi ve aciliyeti de ortada. Bunlar, eş zamanlı yapılabilirdi. Mesela dinlemeler devam ederken, hukuksal düzenlemeleri ele alacak bir alt komisyon kurulabilirdi. Bunların olmaması, sürecin akışını yavaşlattı. Şimdi komisyonun bu konudaki raporunu hazırlama aşamasına geldiğini sayın Numan Kurtulmuş açıkladı. En azından bundan sonra zamanı iyi değerlendirmek gerekiyor.

  • Komisyonun sorunun çözümü konusunda taraf olan Abdullah Öcalan ile görüşülmesi üzerindeki basıncın nedeni nedir?

Bu konuda çok şey söylenebilir, ama kısa ve net söylemek gerekirse; bu sürecin önemini, niteliğini ve gerçekliğini görmek istemeyenler var; ayrıca görüp de aslında süreci istemeyenler var.

  • Çözümsüzlükten beslenenler barış istemeyenler mi? Nedeni nedir?

Bu sürecin başarıya ulaşması hem Türkiye’de hem de Ortadoğu’da statükoyu değiştirecektir, hatta küresel dengeler de bundan bir şekilde etkilenecektir. ‘Türkiye’de Barış-Ortadoğu’da Barış-dünya barışına katkı’ gibi bir şema da çizebiliriz. Bu kadar önemli bir süreçten söz ediyoruz. Bu gerçekliği görmemenin çeşitli nedenleri olabilir. İdeolojik gerekçeleri biliyoruz zaten. Sorunun yakıcılığının yeterince farkında olmamak da bir faktör olabilir. Süreç, güçlü bir dönüştürme ve değişim yaratma potansiyeli içeriyor. Çatışmanın tamamen sona ermesi, bunun temelinde yatan Kürt sorununda çözüm yollarının açılması ve taşların döşenmesi, Türkiye’de toplumsal yaşamı, birlikte yaşamanın kodlarını ve siyasal sistemin kendisini dönüştürecektir. Bu kadar büyük bir değişimden endişe edenler de var; statükoyla birlikte statü ve avantaj kaybı yaşamaktan tedirgin olanlar da var.

  • Dönüştürmek için Kürt tarafında önemli adımlar da atıldı. Gözden kaçırılan, eksik kalan ve yapılmayanlar nedir?

Süreçte şimdiye kadar çok önemli gelişmeler oldu, çok önemli adımlar atıldı. Ama bunlar daha çok silahsızlanmaya odaklanmış, çatışmayı çözme hedefine yönelmiş gelişmelerdi ve çok büyük ölçüde de tek taraflı oldu. Burada da esas inisiyatifi ve sorumluluğu Öcalan’ın aldığı ortada. Dolayısıyla bu sürecin baş aktörlerinden biri olduğu da bir gerçek. Sürecin devamında bu rolünün devam edeceği ve etmesi gerektiği de açık. Bu gerçekliğin aslında herkes farkında. Sürece destek olanlar cenahından, komisyondan bir heyetin İmralı’ya gitmesine karşı ileri sürülen argümanlar çok yüzeysel ve hafif kalıyor. Sürecin yeminli ideolojik ve politik karşıtları açısından durum tabii ki başka, çünkü onların derdi başka.

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığınız görüşme önemliydi ve sonra kendisinin verdiği mesajlar var. Artık daha mı netleşti söylemler?

İktidar kanadında, MHP ve AKP’de şu an komisyonun bir heyetle Ada’ya gitmesine bir karşı çıkış yok. Devlet Bahçeli bunu açık söyledi zaten. Cumhurbaşkanının açıklamalarından da bu mesaj çıkıyor. Numan Kurtulmuş da aynı yerde durduğunu belirtti.

  • Özellikle 3 Kasım’da yaptığınız görüşmede Abdullah Öcalan’ın ‘güçlü bir geçiş süreci temel alınmalı’ dediği yerden baktığımızda geçiş yasaları öne çıkıyor. Geçiş süreci yasaları alanında tartışılan konu başlıkları nelerdir?

Tartışılan konuların başında şu geliyor: Bu sürecin devam etmesi için hangi hukuksal yöntem esas alınacaktır? Bu sorunun altında yatan diğer soru şu: Silah bırakan, kendini fetheden örgütün üyelerinin durumu ne olacak? Hukuksal zemin tartışmalarında öne çıkan soru bu. Burada çeşitli yöntemler söz konusu olabiliyor. Dünyada farklı çatışma çözümü örneklerinde de karşımıza değişik yöntemler çıkıyor. Şu an Öcalan’ın, örgütün ve iktidarın tercihi, “sürece özgü yasa” yönünde; yani kendini fesheden ve silah bırakan örgüt için özel bir yasa.

  • Özel yasayı biraz açar mısınız?

Sadece kendini fesheden, silah bırakan örgütün mensuplarının toplumsal ve siyasal hayata dönüşlerini düzenleyecek bir yasadır burada kastedilen. Genel af tartışmaları da var, biliyorsunuz.

  • Af değil, örgüte özel yasa neden önemli?

Bu sürecin işleyişi bakımından doğru olan, kendini fesheden ve silah bırakan örgütü konu alan düzenlemelerin yapılmasıdır. Af yaklaşımı, farklı sıkıntılar ve komplikasyonlar doğurur. Tabii ki bu yasada çeşitli konular farklı farklı şekillerde ele alınacak.

  • Anlaşılabilir olması açısından soruyorum; silah bırakan örgütü kapsayacak yasa dediniz. Nasıl ayrıntılar var?

Şu an iktidar tarafının hazırlığının ayrıntıları bilgimiz dahilinde değil. Bu konuda, örgütü feshetme ve silah bırakma iradesini ortaya koyan aktör olarak sayın Öcalan’ın görüşünün alınması gerekiyor. Komisyondan bir heyetin İmralı’ya gitmesi bu açıdan da önemli. Şimdi orada temel prensipler ve ana çerçeve konusunda bir yol alındıktan sonra elbette diğer hususlar siyasal zeminde tartışılacak ve TBMM’de ele alınacaktır.

  • Kendini feshedip silah bırakan örgüt üyelerinin gelip demokratik siyaset zemininde olması yolunun açılması en önemli öncelik. Açılacak bu yol neleri sağlayacak?

Şiddet-Siyaset diyalektiği diye bir şey var. Örgüt 50 yıllık bir geçmişe, silahlı mücadele de 40 yılı aşan bir sürece dayanıyor. Sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu’da ve pek çok yerde farklı alanlarda örgütlenmiş çok büyük, çok yaygın bir örgütten söz ediyoruz. Belli hedefleri, belli amaçları olan bir örgütten söz ediyoruz. Bu amaçlara silahlı mücadeleyle ulaşmak için kurulmuş ve uzun süre de bu şekilde devam etmiş bir örgüt. Silah bırakmak aynı zamanda siyasi hedeflerini ve amaçlarını bırakmak anlamına gelmez. Tam tersine siyasi hedeflerini, amaçlarını başka yöntemle, silahsız olarak gerçekleştirmeye hazır olduğunu beyan etmek demektir. Bu da bir yöntem değişikliği. Şiddetten demokratik siyasete, silahtan siyasete diyalektiğini esas almak gerekiyor. Silah bırakanların, kendini fesheden örgütün mensuplarının demokratik siyasette yer alması bu çerçevede değerlendirilmeli. Onların demokratik siyasete katılımın, toplumsal hayata entegre olmanın hukuksal temelini oluşturmak son derece önemlidir. Bu esası gözetmek gerekiyor.

  • Bunu demokratik toplum ve demokratik entegrasyonun ilk aşaması olarak görmek gerekir diyebilir miyiz?

27 Şubat çağrısının başlığı bir şekilde gözden kaçırılıyor, o nedenle bir kez daha hatırlatalım: “Barış ve Demokratik Toplum” güçlü bir geçiş süreci, biraz önce söylediğim adımla başlar. Nereye geçiş? Demokratik entegrasyona geçiş. Demokratik entegrasyonu da Sayın Öcalan Kürt sorununda çözümün temel çerçevesi olarak düşünüyor. İçinde elbette ayrıntılar var, ama demokratik entegrasyona geçebilmek için siyasal entegrasyonu, yani örgütün siyasal ve toplumsal hayata entegre edilmesini sağlamak gerekiyor. Şüphesiz siyaset yapabilmeniz için özgürlüklere ihtiyacınız var, güvencelere ihtiyacınız var. Bunlar olmadan sadece ceza tekniği ile sınırlı bir bakış bu sürecin ruhuna uymaz.

  • Demokratik entegrasyonun özü denir?

Özü şu: Herkesin kendi olarak, kendi kimliğiyle, kendi diliyle, kültürüyle toplumun eşit bir üyesi olmasını sağlamak. Kimliklerin ve inançların özgürce ve eşit bir şekilde bir arada yaşaması. Bu kimliklerin ve inançların özgürleşmesinin garantilerinin oluşturulduğu bir ortak yaşam modeli.

  • Entegrasyon, demokratik bir cumhuriyet sisteminde aynı zamanda tam bir dönüşüm mü?

Bunu sayın Öcalan çok net söylüyor; yazılarında, kitaplarında zaten var. Hedef demokratik cumhuriyettir. Demokratik entegrasyon, demokratik cumhuriyetin temelini oluşturuyor. Bunun anlaşılmaması konusu da ayrı bir mesele. Biliyorsunuz, bölünme sendromu, Kürt sorununun çözümü konusundaki tartışmaları boğan, bu yöndeki girişimleri kilitleyen çok etkili bir faktör oldu. Oysa kendisi, tam tersine çok güçlü bir bütünleşme perspektifi ve modeli öneriyor.

  • Bunun ortasına da bütüncül hukuk mu oturuyor? Neleri kapsıyor?

Bütüncül hukuk daha fazlasını kapsıyor. Hem biraz önce söylediğimiz kısmı, siyasal entegrasyon, yani örgütün siyasal toplumsal yaşama entegre olması. Öte yandan toplumsal entegrasyonun demokratik bir şekilde gerçekleşmesi. Çünkü pozitif entegrasyon kavramını da kullanmakla birlikte, başından beri en fazla vurguladığı sözcük ya da tanım demokratik entegrasyondur. Kürt olgusu kavramını biraz spekülasyon konusu yapanlar var. Oysa kendisi bunu kullandığında Kürt gerçekliğinin bütün unsurlarını kastettiğini de söylüyor. Yani Kürtlerin kimlik, kültür, yaşam alanları gibi tümünü birlikte kastediyor. Ayrıca PKK de Kürt olgusunun bir gerçekliği olarak burada söz konusu oluyor.

  • En üst perdede MHP Lideri Devlet Bahçeli ‘kurucu önder’ ifadesiyle kendi dilini de değiştirdi ama hala bir de nefret dili var. Demokratik toplum için demokratik siyaset nasıl işlemeli?

Demokratik siyasetin en önemli meselesi ve görevi nefretin denetim altına alınmasıdır. Nefret siyaset değildir. Nefret başka bir şeydir. Güçlü bir duygudur, ayrıştırıcıdır ve bu nefret kökleştikçe yıkıcı kanallara akması nerdeyse kaçınılmazdır. Öfke ve kaygılar ile nefret aynı değildir. Belli bir şeye öfke duyurabilirsiniz, kaygılarınız olabilir. Bunların hepsi anlaşılır. Demokratik siyasetin görevi ve işlevi, bu öfkeyi ve kaygıları yapıcı ve kurucu bir enerjiye dönüştürmektir. Bundan kaçınan her yaklaşım, aslında hem demokratik değildir hem siyaset dışıdır, hatta anti-siyasettir.

  • Demokratik toplum zemininin oluşması ve demokratik siyasetin işletilmesi için özellikle muhalefetten, demokratik kitle örgütlerinden ya da sol sosyalist kesimlerden beklenmesi gereken nedir? Ya da eksiklikler neler?

Şimdi bir gerçekliği daha teslim etmemiz gerekiyor. Çatışma ve şiddet dediğimiz şey toplumları genellikle kutuplaştırır, hatta parçalar, parçalanmış toplum yaratır. Farklı toplum kesimleri arasında iletişim ve duygu köprülerinin tahrip olmasına yol açar. Bu çatışma ortamında zedelenmiş duygular, üretilmiş ezberler, edinilmiş alışkanlıklar ve kurulmuş rant mekanizmaları var. Bütün bunları çok özel olarak dikkate almak gerekiyor. Toplumun farklı kesimleri arasında iletişim ve birbirini anlamaya hazır olmayı sağlayacak köprüler tahrip olmuşsa, bu köprüleri onarmak da demokratik siyasetin görevidir. Burada demokrasiden yana olan herkese, demokrasiyi istediğini söyleyen her güce çok önemli sorumluluklar düşüyor.

  • Abdullah Öcalan, özellikle ana muhalefet partisi CHP’ye de bu anlamda önemli bir misyon biçiyor. CHP’nin sürece yönelik politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özellikle bu süreç başladığından bu yana CHP yönetimi olumlu bir tutum takındı. Karşı karşıya kaldığı ağır baskıya, çok ağır kuşatmaya ve alttan ya da farklı çevrelerden gelen ciddi basınca rağmen bu sürecin içinde durdu. Bu çok değerlidir. Sürecin, demokratik entegrasyon yönünde işlemesi ve kalıcı barışa evrilmesi için, CHP’nin burada kurucu bir aktör olarak yer alması son derece önemli.

  • Tüm bunların yanı sıra hukuk alanında önemli sorunlar var. Uygulanmayan AİHM kararları ortada. Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmıyor. Bir güven sorunu var, bu nasıl aşılacak?

Evet, ciddi bir güven sorunu var. AİHM kararları, Anayasa’nın 90. maddesinin emredici hükmüne rağmen uygulanmıyor. İlk derece mahkemeleri Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayabiliyor. En son Tayfun Kahraman örneği ortada.  Keyfi gözaltılar, tutuklamalar, yargılamalar hız kesmiyor. Böyle bir ortamda elbette insanların kaygıları artar, güvenleri azalır.

Şimdi Devlet ve Hükümet tarafından arka arkaya açıklamalar yapıldı. Hem komisyonun Ada’ya gitmesi konusunda hem de AİHM kararları sonrasında.

  • Ama somut adımlar henüz atılmadı, atılmıyor. Siz ne görüyorsunuz burada?

Selahattin Demirtaş’tan başlayarak söyleyeyim. Kararın kesinleşmesini beklemeden tahliye gerekirdi. Daha da geriye giderek aslında 4 Kasım 2016 operasyonlarının hukuksuz olduğunu da hatırlatmamız lazım. Kobani davasının da bir kurmaca olduğu ortada. Yani esasen Demirtaş, Yüksekdağ ve diğer siyasetçi arkadaşlarımız 9 yıldır haksız ve hukuksuz bir şekilde içeride tutuluyor. Son AİHM kararı, artık bahane üretmenin bütün zeminini iyice ortadan kaldırdı. Selahattin Demirtaş derhal tahliye edilmeli. Bu aşamada ikircikli davranmak, geciktirmek, zamana yaymak güven duygusunu zedeler. Güven duygusu somut gelişmelerle güçlenir veya zayıflar. Bu sadece Demirtaş, Yüksekdağ meselesi de değil elbette. Can Atalay, Osman Kavala ve açıkça hukuksuzluğa maruz kalmış kişiler için de geçerli.

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yapılan görüşmede somut adımlar atılması noktasında nasıl bir izlenim edindiniz?

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’la görüşmeden sonra yaptığımız yazılı açıklamada “sürecin daha hızlı ve sağlıklı ilerlemesini sağlayacak adımların atılması konusunda karşılıklı anlayış ve fikir birliği içinde olduğumuzu” belirtmiş ve bundan memnuniyet duyduğumuzu vurgulamıştık. Cumhurbaşkanının açıklaması da aynı doğrultudaydı. Birkaç gün sonraki grup konuşmasında da, bu görüşmeye atıfla, “benzer kaygıları paylaştığımızı bir kez daha teyit ettik. Yeni bir kavşağa ulaştığımız görülüyor” ifadelerini kullandı. Bütün bunlar, somut adımlar atılacağı yönünde bir iradenin varlığını gösteriyor.

  • Abdullah Öcalan’ın son görüşmenizde, geçildiği vurgulanan ikinci aşamaya dönük nasıl bir değerlendirmesi oldu?

Sayın Öcalan’ın yaklaşımı stratejik, bunun altını hep çiziyor. Özcesi “burada aldığım bütün kararlar bir stratejinin ürünüdür. Bu strateji de Kürt sorununu şiddetten hukuk ve siyaset zeminine taşımaktır. Barışı ve demokratik toplumu hedefleyen bir yaklaşımdır” diyor. Arada çıkan bazı sorunların çözülmesi konusunda da yöntem arayışlarını sürdürüyor. Tıkanma havasının doğduğu anlarda ara formüller, sürecin o anki aşaması ile ilgili yeni adımlar da atıyor. 26 Ekim bunlardan biriydi ve Sabri Ok’un da belirttiği gibi kendisinin talebi ve onayıyla gerçekleşmiştir. Bu süreci yürütmek için çok güçlü bir irade ortaya koyuyor ve çok yoğun bir çalışma yürütüyor. Bu süreci yürütecek çalışma, yaşam ve iletişim şartlarının da düzeltilmesi, baş aktör rolünü oynamasını sağlayacak hale getirilmesi gerekiyor.

  • Orada bir düzelme olmadı mı?

Olması gerektiğini söyleyelim. Beklentimiz de bu yönde. Yaşam, çalışma ve iletişim… Kendisinin doğrudan kamuoyuna konuşabileceği şartların da oluşturulması bu çerçevenin içindedir. Bu yoğun çalışmaları yürütebileceği şartların yaratılması da bu çerçevenin içindedir. Dünyadaki çatışma çözümü süreçlerinde de örgütlerin liderleri doğrudan muhatap alınmıştır. Özellikle bu kadar güçlü konumda olan bir liderin rolünü de oynamasını sağlayacak şartları yaratmak sürecin doğasının gereğidir. Burada Mandela örneğini özel olarak belirtmek ve göz önünde bulundurmak gerekiyor.

  • Önümüzdeki günlerden itibaren çok daha bir hızlı süreç öngörüyor musunuz?

Bu süreçlerin bir özelliği var. Genel olarak bugün attığımızda çok olumlu katkılar yaratacak bir adımı bir ay sonra atarsanız aynı etkiyi elde edemeyebilirsiniz. Hızlanmak gerekiyor dememizin nedeni, hem sürece güven duygusunu güçlendirmek hem de süreci baltalamak isteyenlerin elindeki imkânları almak.

  • Provokasyonlara yönelik çok güçlü uyarılar var.

Evet, bu ihtimali her zaman ciddiye almak gerekir. Türkiye’nin, Ortadoğu’nun kaderini bu kadar yakından ilgilendiren ve derinden etkileyecek bir sürecin belli çevrelerin çıkarlarını da bozacağını tahmin edebiliriz. Bunların boş durmayacağını da öngörmek de zor değil.

  • Mithat Sancar’ın derdi ne?

Barış, ille de barış! Akademisyen olarak da siyasetçi olarak da en büyük derdim bu oldu. Aktif siyasete 7 Haziran 2015 seçimleriyle girdim. Çözüm süreci devam ediyordu, “katkınıza ihtiyaç var” gerekçesi benim için belirleyici oldu. Çatışmalar yeniden başlayınca, barış daha da acil bir mesele ve amaç haline geldi. Bunun için çalışmaya, çabalamaya devam ettim. Şimdi de bu süreçte başka bir sorumluluk, bir görev düştü. Barış yolunda yürümeye devam…

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Ankara’da trafik kazası: 4 kişi yaşamını yitirdi

Sonraki Haber

Kürtlerin Welat’ı ve resmi ideoloji ile zehirlenen ülke kavramı

Sonraki Haber
Kürtlerin Welat’ı ve resmi ideoloji ile zehirlenen ülke kavramı

Kürtlerin Welat’ı ve resmi ideoloji ile zehirlenen ülke kavramı

SON HABERLER

Valiliğin sessizliği talanın önünü açıyor

Valiliğin sessizliği talanın önünü açıyor

Yazar: Bedri Adanır
10 Kasım 2025

Mekânın demokratik örgütlenmesi: Kimlik, mekân, varlık

Mekânın demokratik örgütlenmesi: Kimlik, mekân, varlık

Yazar: Bedri Adanır
10 Kasım 2025

Humus’ta 2 kişi katledildi

Humus’ta 2 kişi katledildi

Yazar: Yeni Yaşam
10 Kasım 2025

Kürtlerin Welat’ı ve resmi ideoloji ile zehirlenen ülke kavramı

Kürtlerin Welat’ı ve resmi ideoloji ile zehirlenen ülke kavramı

Yazar: Bedri Adanır
10 Kasım 2025

Zamana yaymak, güveni zedeliyor

Zamana yaymak, güveni zedeliyor

Yazar: Bedri Adanır
10 Kasım 2025

Ankara’da trafik kazası: 4 kişi yaşamını yitirdi

Ankara’da trafik kazası: 4 kişi yaşamını yitirdi

Yazar: Yeni Yaşam
9 Kasım 2025

Dilovası’ndaki yangını protesto eden 4 genç tutuklandı

Dilovası’ndaki yangını protesto eden 4 genç tutuklandı

Yazar: Yeni Yaşam
9 Kasım 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır