Yazar Baran Arslan, babası Hasan Ali Arslan’a adadığı öykülerle gün yüzüne çıkarken hayat dersinde ikmale kalmış mazlum ve madunların bireysel ve toplumsal boyuttaki yaşanmışlıklarına ışık tutmaktadır. Gayet başarılı ve umut vaat ediyor
Ayhan Kavak
Baran Arslan’ın el emeği göz nuru olan “Zamana Yazgı”sı yaralı bir yürekten gayet başarılı bir eser olmuştur. İnce eleyip sık dokuyan bir dil becerisi gösterir. Tasarruflu kullandığı kelime ve cümleler adeta mensur şiir tadı vermektedir. Toplamda 16 öyküden oluşturduğu yapıtında zamanın içerisinde asılı kalmış anlara projeksiyon tutmayı yetkince kotarmıştır.
Papirüs Yayınları’ndan çıkan Zamana Yazgı’nın kurgulanmasının ortak bileşeni olan zamana odaklanan kesitlerden müteşekkilken, dilin anlam, ses ve ritim birlikteliğini bir nevi şiir çatarcasına öykülere dizmiştir. En çok böylesi verimlerle şiir ve öykünün aynı kaynaktan akan arı su oluşuna tanıklık ederiz ki, yazar da bunu okuruna içirmesini bilmektedir.
Yazar Baran Arslan’ın bu topraklarda yaşanmış/yaşatılmış olay ve olguları kendi meşrebince özütünü çıkartıp parıldayan bir anlatı tekniğiyle aktarmaktaki mahirliğine selam olsun. Zulüm cenderesinden geçenlerin zaman içindeki yaşanmışlıklarına değinen kısacık ve yer yer ucu açık öykülerle dile getirmektedir. Ortak paydaşı zaman olan öyküler yekûnunda dışlananların, sömürülenlerin ve kimlik-kültür ekseninde yoksananların sesine ses olurken gadre uğratılanların gök kubbeyi dolduran bir anlık isyan ve vaveylalarını öyküye dönüştürmüştür.
Yan metin içerisinde olması gereken künyesini belirtmeyen yazarın ilk kitabı mı yoksa yenisi mi bilmiyorum. Pek de önemli değil elbet. İlgi çekici ve olgun bir çalışma olduğu kanısındayım. Kim bilir, künyesini belirsiz bırakması adeta kariyerini bilmesem de “hayat denilen kavgada” maruz kaldığı haksızlıkları yakıcı bir üslupla duyumsattığını düşünüyorum. “Bak ne diyor, bakma kim diyor” şeklindeki Arap özdeyişini hatırlayarak, öykülerden çıkarsama yapmak kabil. Tabii ki bunu ustaca yaptığını belirtebilirim.
Yazar Arslan, babası Hasan Ali Arslan’a adadığı öykülerle gün yüzüne çıkarken hayat dersinde ikmale kalmış mazlum ve madunların bireysel ve toplumsal boyuttaki yaşanmışlıklarına ışık tutmaktadır.
Ölüm, zaman, öfke, yürek sancısı, hüzün, yaşam, kırılganlık, kavuşamama ve bir dolu dünya sorunsallıklarını, edebi yetkinlikle işlemektedir. Kullanılan kelimeleri düz yazıda yer yer imgeye dönüştürürken öykülerin bağlamında da merak olgusunu canlı tutmayı kotardığı da aşikâr.
Yazar, öykülerini çatarken kurgu, biçem ve biçimini sıradan bir anlatıdan ziyade ilgiyi canlık tutan bir yöntem denemektedir. Öykü kurulumunda yeni olanaklara kapı aralayan bir yaratı sergilemekte. Haliyle yazımsal serüveninde sorgulayıcı arayışlar içerisinde olduğu gözlenebilmektedir. Kanımca sonraki eserlerinde de yeni anlatım biçimleriyle birikimlerine çok şey ekleyerek kalıcı bir yer edinecektir. Nitekim mevcut eseri bunun ipucunu göstermekte.
16 öyküden mürekkep kitaptaki “Sigara” adlı öykü dışındaki tüm anlatılar, farklı şair ve yazarlardan yapılmış anlatılarla başlar. Kullanageldiği bu alıntılar kısacık öykülerin muhtevasıyla da paralellik arz eder. Elbette böylesi bağlantılandırmalar yazarın yaratı dünyasındaki maharetine delalet etmektedir. Işıklar saçan dil kullanımı daha bir yetkinlik kazandıkça nice çarpıcı eserlere dönüşeceği yanmış olmayacaktır.
Ezcümle birbirinden kopuk olmayan, zaman ortak paydasıyla kotarılmış ve yaşamın sancılı kesitlerine odaklanan metinler içerisinde sırıtan hiçbir öyküye rastlamadım. Gayet başarılı ve umut vaat eden bir yazardır, Baran Arslan. Gelecekteki öykü kitaplarını merakla bekleyeceğim yazara, yazın hayatında başarılar dilerim. Okuyun, okutun diyorum!