Son 20yıldır büyük emeklerle Almanya’dan, Türkiyecezaevlerindeki çoğunluğu Kürtkadın tutuklularlayapılan yazılıgörüşmeler yazar Gül Güzel, tarafından ‘Zindandan MektupVar!’ ismiyle kitaplaştırıldı
“Mekanı önemli değil; önemli olan yüreğin ve iradenin olduğu ortamdaki mücadelesidir” diye geçiyor tutuklu kadınların namelerinde. Kürtlerin neden tutuklandıkları, ömür boyu hapis cezalarına çarptırıldıkları pek öyle anlaşılmayacak gizemli bir durum değil artık. Onlar hiçbir zaman iktidarla yandaş olmadılar; korkutup, sindirilmediler; zalimin karşısında susanların suç ortağı olmadılar; yüksek sesle konuşan cesaretli muhalif oldular…
Kürtlerin tarihsel özgürlük mücadelesine halen şahitlik eden Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nden, 5 Mayıs 2010’da tutuklu Hacire Özdemir’in bir mektubunda, “Ama dövülen demirin gittikçe işler ve güçlü hale gelmesi gibi bir şey bu aynı zamanda. Sizlere uygulanan tutumdan dolayı daha çok bilinçli ve kendi kimliğine, özüne dönen bireylerin yaratıldığının farkında değiller. Bunu anladıkları zaman kimlik, özgürlük ve barışın en üst düzeyine erişilmiş olunacak” diyerek devam eden devrim sürecini özetliyor. Gazeteci ve yazar Gül Güzel, 2003 yılında İstanbul’da tutuklandıktan sonra zindanlardaki arkadaşlarını unutmadı. Son 20 yıldır büyük emeklerle Almanya’dan Türkiye’deki cezaevlerinde çoğunluğu Kürt kadın tutuklularla yapılan yazılı görüşmeler “Zindandan Mektup Var!” adıyla kitaplaştırıldı. Zindandan sesler ve mektupların diliyle bir döneme şahitlik eden belge niteliği taşıyan kitap, verilen bu emeklerin paylaşılan umut, sevinç, keder ve üzüntülerin kaybolmadan ebedi kalmasına şahitlik ediyor.
Kitap Paris’te katledilen Kürt kadın siyasetçiler Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’e adanıp, gelirleri ise Heywa Sora Kürdistan’a aktarılacak. Gelen kış mevsimiyle beraber küf ve nemli zindanlardaki tutuklular, halen devam eden yasa dışı uygulamalara ilişkin, “Mahkemelere gidiş gelişlerde yoğun yorucu yolculuklara mecbur bırakılıyoruz. Üstelik saatler boyunca ringlerin hücrelerinde ellerimiz kelepçeli ve havalandırma tamamen sunni olan bir halde götürülüyoruz…” diyor. Güzel, Kürtlerin doğduğu coğrafyada özgür kimliği ile asimile edilmeden, sömürülmeden başka inanç, etnisitelere düşman olmadan, barış içinde yaşamak istedikleri için, “O yüzden inkar ve imhacı devlet sisteminin düşmanı konumunda görüldüler ve yükselen özgürlük seslerini kesmek, mücadelelerini bastırmak için ‘terörist’ ilan edildiler, verilen ömür boyu cezalarla zindanlara atıldılar…” sözleriyle ifade ediyor. Cezaevlerinde tutukluların kimilerinin yaralı ve çok genç yaşlarda olduklarına işaret eden Güzel, müebbet hapis sistemiyle cezalandırılanların da olduğunu kaydetti. Adaletli özgürlük mücadelesi veren Kürt kadınların bazılarının yaklaşık 30 yıldan beri zindanlarda ömür geçirdiğinin altını çizen Güzel, “Ancak oradaki duruş ve tavırlarıyla özgür ortamda yaşayan bizlere zaman zaman tokat atacak kararlı direniş ve çalışmaları ile mücadelelerinden zerre kadar pay vermiyor, daha da büyüterek direniyorlar. Çoğu hiç evlenemedi; sevgisini bütün dünya insanlığına bahşetti… Kendileri anne olamayan bu kadınlar, bütün dünya çocuklarının geleceğini onurlu özgür ortamlarda geçirmesi için hayatlarını bahşettiler…” dedi.
Türkiye zindanlarında tutulan ‘özgürlük mahkumlarının’, zaman zaman tüm baskı, tecrit ve yasaklara rağmen kendisine seslerini ulaştırdıklarını kaydeden Güzel, “Onların sesine ses katmak ve seslerinin daha güçlü çıkmasına vesile olmak da bizim görevimiz. Bitmeyen, bitmeyecek bir yoldaşlığımız gereği” diyor. 16 seneden beri karşılıklı yazılan mektuplarla devam eden Güzel, duygularını şöyle paylaşıyor: “Hasret ve özlemimiz bizi çok yıpratsa, zaman zaman sağlık sorunları bizi savursa da, bizim umudumuz hiç bitmiyor ve bitmeyecek. Sonra özgür Kürdistan’ımızda buluşacağız ve onun için hayalimizi büyütüyoruz…”
Güzel’in yazar olan mektup arkadaşı Xelat Gülazer Akın’ın yazışmasından yazışmanın maneviyatını şöyle ifade ediyor: “Merhaba, sıkıca sarılıp öpüyorum. Bu kez kendi elimle yazmaya ve göndermeye karar verdim. Mektuplarının bütünü, ilk günden bugüne hep bu soğuk zindanlarda güneş ışığı, bir avuç yaşam olmuştur bana. Bıkmadan usanmadan, bunca tutsaklığım gözünü korkutmadan bana yazmayı sürdürdün ya, ‘heval’ dediğimiz mesele evet tam da budur.
O açıdan bazı bağlar kutsallaşır bizde. O açıdan yoldaşlığımız söz konusu olunca akan sular durur. Şu an ranzada oturmuş sana yazarken bir yandan da radyoyu dinliyorum. Heval Egid’i anlatan bir program. Biraz önce havalandırma kapısı kapandı. Bu ayda günler çok kısa ya erken kapıyorlar, beş buçuk civarı. Şimdilerde geceler daha bir uzun. Bir de hava çok soğuk, bıçak gibi. Ayaklarımın arasına sıcak su bidonu koymama, giydiğim tüm elbiseler termal olmasına rağmen ısınamıyorum. Kalorifer bir tane var koğuşun bir köşesinde, o da kendini bile ısıtamıyor. Yine de bu sıcak su bidonu beni kurtarıyor. Herkes üşüyor ama kimse benim kadar üşümüyor…” Kitabın Alman okurlarından Wolf Glück ise mektuplarla emek verdiğini ve duygularla iletişim kurduğunu görmekten çok etkilendiğini paylaşarak, “Yürekten dayanışmalı selamlar” diyor. Almanca ve Türkçe basılan kitap ayrıca Kürt özgürlük mücadelesinin enternasyonal ağını da örmekte.