• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
29 Aralık 2025 Pazartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Manşet

Zübeyir Aydar: Kürtlerden korkmayın, barışın

28 Aralık 2025 Pazar - 23:00
Kategori: Manşet, Ortadoğu, Söyleşi

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar ile süreci ve bölgesel gelişmeleri konuştuk:

Ciddi müzakereye ihtiyaç var. Onların kendilerini gözden geçirmelerine de ihtiyaç var. Kürt sorunu güvenlikçi bakış açısıyla çözülmez. Kürt sorunu aynı zamanda bir kimlik sorunudur, bir kültür sorunudur, bir dil sorunudur 

Nezahat Doğan 

Müzakere, diyalog, hukuk ve demokratik siyaset zeminin işletilmesi… 27 Şubat çağrısının son cümlesi, “Şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir” şeklindeydi. Kürt sorununun çözümü konusunda devlet ve İmralı arasında yürütülen görüşmeler ve başlatılan Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde Kürt tarafı tüm adımları atarak birinci aşama tamamlanırken, sıra ikinci aşamada devletin atacağı adımlarda. Ancak görüşmeler var ama adımlar yok. Meclis komisyonuna raporlarını sunan tüm partiler de demokratikleşme ve Kürt olgusunun tanımlanması gerektiği konusunda geriye düşmüş gözüküyor. Oysa bu süreç partiler üstü adımlar atmayı gerektiriyor. Komisyon ortak bir rapor hazırlayabilecek mi? Diğer yandan bölgesel gelişmeler, hegemonik güçlerin Ortadoğu’daki güç savaşları her an dengeleri değiştirecek şekilde karmaşık ve tüm bu zorunlulukları daha da ivedi hale getiriyor. Suriye’de SDG ve Şam geçici hükümeti arasında en son haberlere göre anlaşma sağlanmak üzere. Ancak devlet ve iktidarın Suriye politikası da çözüm ve kapsayıcı olmaktan çok uzakta kalıyor.

Peki Türkiye hem içerde hem Suriye ve Ortadoğu’da nasıl yol alacak? Ulusalcı ve Türkçü yan keskinleşiyor mu? Partilerin raporlarını, bölgesel gelişmeleri ve ikinci aşamanın gerekliliklerini KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar ile konuştuk.

  • Partilerin komisyona sunduğu raporlar güvenlikçi politikaların ön plana çıktığı, Kürt meselesinin tanımını, çözümünü gerçek anlamda kapsamayan bir içeriği ortaya koydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çekimser tavrı ve politikasının da süreci yavaşlattığı ifade ediliyor. Sizce bu yavaşlama neden kaynaklanıyor?

1 Ekim 2024’ten bu yana 15 ay geçti. Bu sürede çok şey yapılabilirdi. Biz hazırdık, eğer karşı taraf da hazır olsaydı her şey büyük ölçüde bitmiş olurdu. Silahlar bırakılmıştı. Kanunlar çıkmış, geri dönüşler olmuş, bir düzen oturmuş olurdu. Ama şu an işin başındayız demek yanlış olmaz. Biz Kürt tarafı olarak hazırız. Başkan Apo hazır, örgüt hazır, halkı da hazır hale getirmişiz. Burada hazır olmayan iktidar. İşi sürüncemede bırakanlar da var. Önce “çağrı yapılsın, biz her şeyi yaparız” dendi. Çağrı yapıldı. Ondan sonra “bu yetmiyor daha da ötesi, kongre yapılsın” dendi. Kongre yapıldı, feshedildi. Yine “bu da yetmez,” dendi. Bunun üzerine silahlar yakıldı, sonra geri çekilmeler gerçekleşti.

  • Yavaş giden bir süreç mi var? Neye bağlı?

Evet çok yavaş gidiliyor. Türkiye devleti ve hükümeti hiçbir şey yapmadı demiyorum. Komisyonun kurulması ve çalışması önemliydi. Ama komisyon bir kanunla kurulmalıydı, öyle olmadı. Evet önemli dinlemeler yapıldı. Bu fasılda Başkan Apo ile görüşülmesi de önemliydi, ama görüşmenin bütün içeriğini komisyona taşımayarak bir özet verdiler. Bu yanlıştı, böyle olmaması gerekirdi. Kamuoyuyla her şeyi paylaşmak zorunda değillerdi ama komisyonda, Meclis’te paylaşmak durumundalar.

  • Partilerin komisyon raporları da çok tartışıldı. Özellikle Kürt sorununun çözümünden uzak, neredeyse partilerin seçim bildirgeleri olduğu yününde değerlendirmeler yapıldı.    Partilerin raporlarında dikkat çeken ve eksik olanlar nelerdir?

AKP’nin raporunda en radikal söylem olarak Erdoğan’ın 2005 Diyarbakır konuşması ve 2009 Meclis Grup konuşması, 2013’te “baldıran zehri de içebilirim” sözü var. En radikal olanlar bunlar. Rapor sorunun ismini de koymuyor. Bir tek Erdoğan’ın Diyarbakır konuşmasındaki “Kürt sorunu vardır” sözü var.

  • Buraya bir parantez açmak isterim. 2005’teki Kürt sorunu vardır tanımlamasının ardından ‘Kürt sorunu diye bir şey yoktur,’ da demedi mi?

Evet sonrasında geri adım attı. Şimdi burada adını ‘terörsüz Türkiye’ olarak koyuyor ve bu kabul edilemez. Kürt sorununun adını koymuyor. Bundan sonraki çözüm ne olur? O da yok. Güvenlikçi bir anlayışla yaklaşıyor, özel kanun diyor. Bu olabilir tabii ki ama tek bir kanunla bu işi çözmek mümkün değil. Bu kanunda da yöneticilere ayrı, silah kullananlara ayrı, kullanmayanlara ayrı bir de kategori koyuyor. Bunu da güvenlik güçleri, MİT ve askeriye tespit edecek diyor.

  • Böyle bir kategori uygulanabilir mi?

Böyle bir şey uygulanamaz. Aynı şey MHP’nin raporunda da var. MHP’nin raporunda da Kürt sorunu diye bir olgu yok. Hatta Kürt sorunu yoktur diyor. MHP’nin raporuna baştan sona baktığın zaman, 1850’lerden bu yana, Osmanlı’nın son döneminde başlayarak cumhuriyetle birlikte inşa edilen Türk kimlikli temelli ulus devlette bizim nasıl katkı sunmamız gerektiği ve onu nasıl yüceltmemiz gerektiği belirtiliyor. Kürt kimliğini de Türk kimliği içinde eritiyor.

  • MHP raporunu Türk üst kimliği ve güvenlikçi politikalar üzerinden mi ele alıyor? Diğer yandan1 Ekim’den itibaren umut hakkından bahsederken, raporda umut hakkı göz ardı mı ediliyor?

Uluslararası alanda umut hakkının ne anlama geldiğini tarif eden bir başlık var ama Başkan Abdullah Öcalan’ın bundan nasıl yararlanacağı yönünde bir belirleme yok. Yani Sayın Bahçeli’nin Meclis’teki söylediği ifadenin çok gerisinde. CHP’nin raporuna bakarsak, o da sanki seçim bildirgesi biçiminde. Sorunun ismini koyan kısa bir başlık var fakat içeriğini açmıyor.

  • CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Kürt sorununun çözümüne ilişkin çok güçlü söylemleri yok muydu? CHP sorunun ismini nasıl koyuyor? Neden açmıyor?

Özgür Özel’in 22 Ekim 2024’teki konuşmasının gerisinde palyatif bazı önerileri var. Kürt sorunu olarak koyuyor ama öze dokunmuyor. Bahçeli’nin “Öcalan gelsin Mecliste konuşsun” sözünün ardından Özgür Özel: “El yükseltiyorum Devlet Bey. Ben de Kürtlere bir devlet teklif ediyorum. Tam olarak kendilerini ait hissetmeyen bütün Kürtlere Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sahibi olmayı teklif ediyorum” dedi ve bu önemli bir söylemdi. Tam da sorun burada. Evet, Kürtler şu anda irade olarak; “Biz bu devletin ortağı olarak entegre olmak istiyoruz, bu devleti kendi devletimiz olarak görmek istiyoruz,” diyor. Özgür Özel’in o konuşması önemliydi. Ona da çağırımız; gelsin bunun içini dolduralım.

  • CHP ana muhalefet partisi olarak ve Türkiye’nin demokratikleşmesi eksenindeki potansiyel olarak önemli bir yerde duruyor. CHP’ye eleştiriniz nedir?

CHP’ye olan eleştirimiz yapmadıklarıyla ilgili.

  • Ne yapmalı?

CHP’nin komisyona katılması önemli. Özgür Özel’in sözleri önemli. Ama sonra İmralı’ya giden heyete CHP üye vermiyor. Sundukları rapor da yüzeysel, çözümü ortaya koymuyor. Bütün bu konularda CHP’ye yönelik beklentimiz olduğu için aynı zamanda da eleştiriyoruz. Kendilerini buna göre gözden geçirirlerse ana muhalefet partisi olarak daha etkin olabilirler. CHP hükümetten bekliyor fakat CHP’nin de bir gölge hükümeti var. Bu gölge kabinenin Türkiye’nin bütün sorunlarına yönelik bir çözümü olması gerekir.

  • Kürt meselesi bugünden yarına hemen çözülmesi zor köklü bir sorun. Müzakerenin siyasi ve hukuki zemininin oluşması nasıl sağlanmalı? İki taraflı adımlar nasıl atılmalı?

Ciddi müzakereye ihtiyaç var. Onların kendilerini gözden geçirmelerine de ihtiyaç var. Kürt sorunu güvenlikçi bakış açısıyla çözülmez. Kürt sorunu aynı zamanda bir kimlik sorunudur, bir kültür sorunudur, bir dil sorunudur. Bir halkın varlık sorunu, bir halkın kendi kendini idare etme, yönetme sorunudur. Türkiye Cumhuriyeti üzerinde yaşayan Kürtler, Irak, Suriye ve İran’da yaşayan Kürtlerin yarısıdır. Bütün Kürtlerin yarısı ve yarısından fazlasıdır. Şimdi Irak’ta federal bir çözüm ve Kürtlerin bir federasyon çerçevesinde hakları var. Suriye’de şu anda çözüm tartışılıyor. Benzer bir çözüme Suriye’de de gidiliyor ki Suriye’deki Kürt varlığı sayı olarak Türkiye’dekilerle kıyaslanmayacak kadar azdır. Bu iki parçada böyle bir çözüme giderken, Kuzey Kürdistan’da, Türkiye’de Kürtlere gelin mevcut anayasayla “bu şekilde dilinizi öğrenebilirsiniz, evinizde konuşabilirsiniz,” biçiminde bir yöntemle bu iş çözülmez. Dünyada benzer çözümler var, bölgemizde benzer çözümler var. Gerçekçi olmak lazım, Kürtler Türkiye vatandaşı olarak Türkiye sınırları dahilinde Türklerle eşit haklar temelinde ortak vatanda birlikte olmak istiyorlar.

  • Sürekli Kürtler ülkeyi bölecekler üzerinden tartışmalar yapılıyor… Kürtler ne istiyor?

Kürtler tercihlerini yapmışlar ve bölme parçalama gibi bir dertleri yok. Ama özgürlük, eşitlik, kimlik, kültür, kendi kendini yönetmek gibi talepleri var. Mevcut hükümetin, mevcut partilerin hepsinin buna dikkat etmeleri gerekir. Bu sorunun çözümü hepimizin yararınadır. Ben yalnız Kürtlerin yararına demiyorum. Bölgedeki herkesin, Türkiye’deki herkesin, Türkiye komşularının da yararınadır.

  • İçinde olduğumuz Aralık katliamlar ayı. Maraş katliamı, Roboski katliamı yaşandı, Paris’te Kürt kadınları katledildi. Bir yüzleşme ve hakikatle bakılsa sorunların temeli daha net anlaşılmaz mı? Buradaki çıkmazı nerede görüyorsunuz? Zihniyet nasıl değişmeli?

Mevcut zihniyet değişmeden sorun çözülemez. Evet Aralık ayının sonundayız. 78 Maraş katliamı var, Roboski katliamı var, 19 Aralık cezaevi katliamları var. 23 Aralık’ta Paris Kürt kadınlarına yönelik saldırılar yaşandı. Bu raporlarda yüzleşme ve empati denen bir olayı görmedim. Özellikle muhatap olan iktidar tarafının, yani AKP ve MHP’nin kendisini gözden geçirmesi lazım. Kürdü Türkileştirilmesi, asimile edilmesi gereken bir unsur olarak değil Kürt olarak görmeliler. Bin yıllık kardeşlik deniyor. Bu bin yıllık kardeşliğin ruhu çerçevesinde nerede, ne kırılmalar yaşandı tarihte? Geçmiş dönemlerde Kürtlerle Türkler arasındaki o ittifakları yeniden canlandırmak istiyorsak, kardeşler arasında her şey eşit olmalı.

  • İktidar açısından Kürt sorununu çözümünde Suriye’nin ön plana alındığı bir politika gözlemleniyor. İktidar bir yandan barış ve çözümden söz ederken Suriye’de SDG ve Kürtlerin karşısında bir politika mı izliyor? Bu bir çelişki değil mi?

Tabii ki Kürt sorunu bir ülkeyi değil, bir bölgeyi ve en azından 4 ülkeyi çok yakından ilgilendiriyor. Bu anlamda Suriye’nin, Irak’ın, İran’ın konuşulması doğaldır. Son dönemde Suriye’de, Kuzey ve Doğu Suriye yönetimiyle Şam yönetimi arasında Amerikalıların, Avrupalıların arabuluculuğu ile bir araya gelme durumu var. Geçmişte de zaten 10 Mart Mutabakatı çerçevesinde bir çözüme doğru yol alındı. Ama ne zaman bir yol alma durumu olursa Türkiye hemen müdahale ediyor.  Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı, MİT Müsteşarı alelacele Şam’a gidiyor.

  • Bu gidişlerin hemen sonrasında da Halep’te, Şeyh Maksut ve Eşrefiye’de de çatışmalar başladı. Ne anlamak gerekiyor burada?

Onlar oraya gittikten sonra çatışma çıktı. Halep’teki çatışmalar düşündürücüdür.  Türkiye neden Suriye’deki Kürtlerin illa da silah bırakmasını istiyor? Neden onların Şam’da doğru düzgün bir anlaşma yapmasına müdahale ediyor? Neden tarafları çağırıp Ankara’da kendisi uzlaştırmıyor? Neden Türkiye yöneticileri sadece Şam’a gidiyor, Haseki’ye, Qamişlo’ya uğramıyor? Neden Suriye Kürtleriyle basın üzerinden tehdit diliyle konuşuyorlar? Kürtler Türkiye’yle her zaman, her yerde yüz yüze konuşmak istiyorlar ve tercihlerine ona göre yapıyorlar. Ama onlar Kürtleri İsrail’le iş birliği yapmakla suçluyorlar.

  • Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ‘Biz Türkiye ile bu sorunu çözmek istiyoruz. İsrail’le istesek otururuz çözeriz. İsrail bunu istiyor ama biz bunu istemiyoruz,’ diyor. Türkiye’deki bu kaygı ve korku nedir?

Türkiye çözümden yana olmadığı zaman bunu yapıyor. Bu öyle masum bir suçlama değil, tehdit kokuyor. Bu aynı zamanda karşı tarafı suçlayarak, yarın, öbür gün yapılabilecek bir operasyonun altyapısıdır. Türkiye kamuoyunda, Müslüman kamuoyunda İsrail’e yönelik bir negatif algı var. Dolayısıyla “Siz gittiniz gayrimüslimlerle, kafirlerle iş tuttunuz. Bu açıdan katliniz vaciptir” algısı yaratmanın altyapısıdır.

  • Bir algı yaratılabilir mi diyorsunuz? Bir altyapı çalışması mı var?

Şimdiden böyle altyapılar hazırlanıyor. Hakan Fidan bu kelimeleri bilinçli kullanıyor. Hakan Fidan Haseki’ye, Qamışlo’ya uğrasaydı acaba nasıl karşılanırdı? Onları Ankara’ya davet etseydi ne olurdu? Biz Kürtler olarak tercihimizi ortaya koymuşuz. Başkan Apo bu konuda çok net. Biz, “gelin beraber oturalım, biz kapı komşumuzla bu işi çözmek istiyoruz,” diyoruz. Bu şekilde Rojava’ya yönelik düşmanca tutum işi kötüye götürür. Bir kardeşlik hukukundan söz ediliyor. Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım, benim kardeşlik hukukundan beklentim; Türkiye’nin Kıbrıs’taki Türklere yaklaşımı neyse, Rojava’daki Kürtlere yaklaşımının da öyle olmasıdır. Ben onu bekliyorum. Böyle olduğu zaman kardeş oluruz.

  • Buradaki temel yanlışlık nereden kaynaklanıyor?

1916’da Birinci Dünya Savaşı şartlarında biri Fransız, biri İngiliz iki diplomat, bir araya gelerek.

Sykes-Picot ve stratejileri böl, parçala, yönet…

Evet! Haritalar üzerinde tartıştılar ve Osmanlı’yı parçalayan şu anda Ortadoğu’daki sınırları çizdiler. Şimdi onların sınırlarını savunmak niye Türkiye’ye düşüyor? Bu Türkiye aleyhine oluşturulmuş bir bölünme, bir bölüşme. Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilen sınırlar niye Türkiye’nin kutsalı haline geliyor? Suriye’nin toprak bütünlüğü Türkiye’ye mi düşüyor? Bu Sykes-Picot anlaşmasını savunmak Hakan Fidan’a, Yaşar Güler’e mi kaldı? Şimdi o gün Osmanlı aleyhine yapılan bir anlaşmayı bugün niye kutsal olarak kabul ediyorsun?

  • Buradaki amaç ne? Türkiye pozisyon olarak kendisini nereye konumlandırmak istiyor?

Bütün bunlar Kürt korkusu. Kürt, anasını görmesin anlayışıyla yapılıyor.

  • Kürtlerden niye bu kadar korkuluyor peki?

Kürtler bölgede bir statü sahibi olurlarsa bu bizim aleyhimize olur diye düşünüyorlar. Oysa Kürtlerin statü sahibi olması Türkiye’nin aleyhine değil. Kürtler ne zaman o bölgede güçlü olmuşlarsa Türklerle birlikte iş yapmışlar. Bunun tarihsel örnekleri var. Türkiye’nin bu Kürt korkusunu yenmesi lazım. Suriye’de, Şam’daki kişi Suriye’nin valisi değil. Yarın öbür gün orada oturan yönetim Türkiye ile çok farklı bozuşmalar içinde olabilir. Ama eğer Türkiye kendi içinde Kürt sorununu çözerse hem Irak’ta hem Suriye’de esas dostları oradaki Kürtler, oradaki Türkmenler olacak. Biz bunu yapmak istiyoruz. Bu anlamda her şeyin yeni bir paradigma çerçevesinde düşünülmesi lazım.

  • Türkiye’de ve bölgede her gün farklı gelişmeler yaşanıyor. Libya’nın Genelkurmayını taşıyan jet düştü. Öncesinde, Azerbaycan’dan gelen askeri kargo uçağı düştü. Burada dronlar düşürülüyor. Her tarafta şiddet, çatışma ve savaş hali var. Ortadoğu üzerinden güçler savaşı mı yaşanıyor? Ortalık toz duman ve karmaşık. Neler oluyor?

Bölge kaynıyor. Türkiye’nin kuzeyinde 4 yıldır süren Rusya Ukrayna savaşı ve artık Karadeniz’de sivil gemilere yönelmiş saldırılar da var. Türkiye’nin 4 tane gemisi isabet aldı. Türkiye’nin üzerinde dronlar ta Ankara’ya kadar geliyor. Bunlar basit, kaza ile gerçekleşen şeyler değil, bazı testlerdir. Azerbaycan’dan gelen Silahlı Kuvvetlere ait uçağın düşmesi, şimdi de Libya Genelkurmayını taşıyan uçağının düşmesi; bölgedeki diğer dengeler, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Yunanistan, İsrail arayışları; Lübnan, Kıbrıs deniz sahası antlaşması; Mısır, İsrail gaz petrol anlaşması… 2023’te, 7 Ekim’de başlayan Filistin’deki ve tüm Ortadoğu’ya yayılan savaş. Bunlar resmi ortaya koyuyor. Halen İran meselesi çözülmüş değil ve biz de bunun tam ortasındayız. Bölgede bütün bu yaşananlar hepimizi çok yakından ilgilendiriyor. Hepimizin düşünmesi, üzerinde tartışmamız gerekiyor. Ve biz diyoruz ki bölge kaynıyor, bölgede yeni sınırlar çiziliyor, yönetimler değişiyor. İşte Suriye’nin durumu ortada. Kendileri diyorlar ki iç cepheyi daha fazla güçlendirelim.

  • Bütün her yerde bir kriz ve kaotik durum söz konusu. Tam da bu zamanda Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş komisyon toplantısında ‘Zamanımız dar, bölgemizde gelişmeler var, bu fırsatı elden kaçırmayalım,’ dedi. Ne anlama geliyor bu ifadeler?

Katılıyorum. Evet yapalım. Biz bir tercih ortaya koyuyoruz ve Türkiye ile birlikte hareket etmek istiyoruz. Gücümüzü birleştirelim, iç cepheyi daha fazla güçlendirelim ve bütün bölgedeki tehlikeleri bertaraf edelim. En azından bize dokunmasını, zarar vermesini engelleyelim. Biz buna varız. Ama bunu biz eşitlik, kardeşlik hukuku temelinde yapalım. Yani öyle kandırma biçiminde değil.

  • Numan Kurtulmuş’un ifadesinde eleştiri de var mı? Komisyonun süresi iki ay daha uzatıldı. Bu ne anlama geliyor? Hızlı adımlar atılabilir mi? Bu neye yönelik bir uyarı sizce?

Aslında komisyon bütün çözümü oluşturana kadar devam etmeli; öyle dinlemeyle, raporla sınırlı kalmamalı. Bu komisyon herkesle görüşmeli, kendisini işin sahibi olarak görmeli. Meclis Başkanı bu işe öncülük etmeli. Komisyon İmralı’ya bir sefer gitti, on defa gitsin, yani mekik dokusun. Komisyon Avrupa’ya gelsin, sürgündeki insanlarla görüşsün. Kandil’e gitsin. Suriye’ye gitsin. Komisyon bu işi aktif bir biçimde her şeyiyle ele alsın ve bu işi çözsün. Bu iş palyatif tedbirlerle olmamalı. Meclis Başkanının ifadesi bir serzeniş gibiydi çünkü tehlikeyi görüyor.

  • Bu tehlike içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çekimser kalması bir nevi zaman kazanmak için Meclis’teki komisyonu araç olarak kullanması şeklinde yorumlanabilir mi?

Öyle yorumlanabilir. Çünkü Meclis Başkanı tıkanmanın Kürt tarafında olmadığını görüyor. Kürt tarafı bu konuda hazırdır. Biz karşı tarafın gerekli adımları atmasını bekliyoruz. Yasal sürecin işlemesi, hukuki adımların atılması, özgürlük yasalarının, entegrasyon yasalarının çıkması lazım. Tek bir yasayla bu iş olmaz ve Türkiye’nin, bütün müktesebatının, bütün hukuk sisteminin, kanunların bir bütün olarak gözden geçirilmesi lazım. Bu konuda kamuoyunda bir beklenti var. Partilerin büyük çoğunluğu bu işin içinde. Bu fırsatı kimse kaçırmamalı.

  • Hukuki ve siyasi zeminin tam oluşmaması, devlet ve hükümetin dilini değiştirmemesi toplumdaki güvensizliği de arttırıyor. Siz oradan baktığınızda Türkiye’de yapılamayan ya da yapılması gerekenleri nasıl ortaya koyuyorsunuz?

Öncelikle iş geliyor hükümette tıkanıyor. Hükümetin başı da Erdoğan’dır. Erdoğan, 2013-2015 sürecinde meseleyi nasıl ele aldıysa bugün de yapabilir. Kamuoyunu çok rahat oluşturabilir, elinin altındaki medyayı harekete geçirebilir. Çok kısa sürede hem medyanın hem de tarafların dili değişir. Ezici bir çoğunlukla bu süreci alır götürür. Ama tehditkâr ve üstenci bir dille, kerhen yaklaşmayla, zaman kazanma stratejisiyle sürece karşı provokasyon yapmak isteyenlere zemin hazırlıyor. Şu anda kamuoyunda sürece karşı olan sesler çok daha fazla. Çünkü onların sesleri çok daha fazla çıkıyor. Bu da hükümetin sürece gerektiği gibi sahip çıkmamasından kaynaklanıyor. Güvensizliğin nedeni de bu.

  • Geçmişte Paris katliamı da çözüm süreci içerisinde yine devletlerin içinde olduğu bir organizasyonla yapılmadı mı?

Tabii, geçmiş süreçlerde de aynı şekilde yaşadık. 15 aydır başlayan bir süreç var. Biz bu sürece değer biçiyoruz. Bu sürecin çözümle sonuçlanması için elimizden geleni yapacağız. Sürecin bozan tarafı olmayacağız. Katkı sunan taraf olacağız. Sorunun demokratik ve barışçıl çözümünden yanayız. Sorunun ismi Kürt sorunudur. Kürtler kendi ülkelerinde komşularıyla birlikte eşit ve özgür yaşamak istiyorlar, amacımız bu bunu yaratmaktır. Kardeşlik hukukunu oluşturmaktır. Beklentimiz karşı tarafın da samimiyetle bu şekilde yaklaşmasıdır. Birbirimizi kandırmaya, birbirimize üstenci dille konuşmaya, birbirimizi tehdit etmeye gerek yok. Herkese barış dilini öneriyorum. Barış dilini kullanalım.

  • Mazlum Abdi’nin yılbaşına kadar güzel gelişmeler olabileceğini dair ifadeleri olmuştu. Özellikle Şam yönetimiyle belli başlıklarda anlaşmaya varılıyor mu?

Biz de tabii ki ilgiyle takip ediyoruz. Oradaki bir çözüm bölgedeki diğer ülkelere, özellikle Kuzey Kürdistan’a ve Türkiye’ye de iyi haberdir. Olumlu ve pozitif katkı sunar. Beklentimiz bir an önce olmasıdır. Şu anda Suriye’de etkili olan Amerika ve Avrupalı güçler de böyle bir çözümden yanadırlar ve arabuluculuk da yapıyorlar. Biz de olması için elimizden gelen çabayı sarf ederiz.

  • Suriye’deki bir anlaşma Türkiye’yi iç siyasetinde çözüme doğru bir yöne odaklar mı?

Birbirini etkiliyor. Olumlu gelişme olumlu, olumsuz gelişme olumsuz etkiler. Bu anlamda eğer orada öyle bir gelişme olursa Türkiye’nin Suriye’deki takıntısı da sona ermiş olur. “Kürtler bizim için tehdittir, güneyimizdekiler teröristtir,” söyleminden vazgeçerler. O zaman Rojava’nın Türkiye ile olan kapıları da açılmış olur. Nusaybin, Kobani ve diğer kapılar da açılır. Rojava yöneticileri Türkiye’ye, Türkiye yöneticileri de Şam’a giderken Rojava’ya da gider gelirler. Nasıl Bağdat’a gidip Erbil’e de uğruyorlarsa, o zaman Şam’a gidince Hasekiye de Qamışlo’ya da uğrarlar. Bu daha iyi olur ve temennimiz budur.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Arap Solu Projesi Nerede? (3)

Sonraki Haber

DEM Parti Eş Genel Başkanlarından Alevilere yönelik saldırılara tepki

Sonraki Haber

DEM Parti Eş Genel Başkanlarından Alevilere yönelik saldırılara tepki

SON HABERLER

DEM Parti Eş Genel Başkanlarından Alevilere yönelik saldırılara tepki

Yazar: Yeni Yaşam
28 Aralık 2025

Zübeyir Aydar: Kürtlerden korkmayın, barışın

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
28 Aralık 2025

Arap Solu Projesi Nerede? (3)

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
28 Aralık 2025

Barış yasası: Demokratik cumhuriyete ulaşmanın kurtuluş yoludur

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
28 Aralık 2025

Yaşamı örgütleyen ve dönüştüren sosyalizm, demokratiktir

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
28 Aralık 2025

Yoksulluk ve ölüme karşı yaşam mücadelesi…  

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
28 Aralık 2025

Kuzey ve Batı Suriye Siyasi Meclisi’nden BM’ye acil uluslararası koruma çağrısı

Yazar: Yeni Yaşam
28 Aralık 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır