9.FilmAmed Belgesel Film Festivali’nin ardından Kürt filmlerinin maalesef üretim, yapım ve dağıtım yolculuğu oldukça engebeli ve sancılı. Ancak Kürt sineması sahip olduğu dezavantajlara rağmen, oldukça üretken. Bir takım çıkmazlarına rağmen bölgede ve diasporada üretilen filmlerin hatırı sayılır bir kısmı ise belgesel türünde. Bu yıl “Kökler… Ateşin etrafında gerçek söylenceler” temasıyla 26–30 Eylül 2025 tarihleri arasında Diyarbakır’da sinemaseverlerle buluşan 9. FilmAmed Belgesel Film Festivalinin önemi burada ortaya çıkıyor. Festival bölgede ve diasporada üretilen farklı estetik ve tematik yaklaşımlara sahip belgesellere alan açıyor. Yönetmenleri, yapımcıları, film tutkunlarını bir araya getiriyor. Kürt sineması üzerine düşünmek için yerel halkla iç içe bir zemin sunuyor.
Kayapınar Belediyesi ile Ortadoğu Sinema Akademisi Derneği’nin ortaklığında çatışma ortamından kaynaklanan uzun bir sessizliğin ardından yeniden canlanan festival, belgesel sinemayı bir ifade alanı olarak savunmayı ve görünmeyeni görünür kılmayı misyon edinmiş durumda.
Mehmet Atlı’nın konseriyle başlayan festivalin açılış filmi Rojavalı yönetmen Nadya Derwîş’in Jinwar adlı filmi oldu. Film 2016’da Rojava’da kurulan, 25 Kasım 2018’de Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde resmi açılışını yapan, sadece kadınların ve çocukların yaşadığı Jinwar adlı köydeki yaşama bakıyor. Ekolojiyle uyumlu, “Kendi kendine sürdürülebilirlik” ilkesine dayanan köyün felsefesine, pratiğine ve açmazlarına eğilen film, kadınların bu köyde deneyim ettikleri başka bir ekonomik ve toplumsal düzene biraz sınırlı ancak etkileyici bir girizgah sunuyor.
Yazının devamında festival programı ve öne çıkan filmlere genel bir bakış sunacağım.
Öne çıkan filmler Kürt sinemasının belgesel filme olan ilgisi hiç de tesadüf değil. Belgesel, hem kolektif belleğin hem de kayda geçmeyen, bastırılan ve görünmez olanların dili olagelmiştir. Ulus-devletlerin dayattığı tekil tarih anlatısına karşı, belgesel sinema Kürtler için çoğul bir arşiv işlevi üstlenir. Bu yıl festival programı da benzer bir eğilimi yansıtıyor: Bazı filmler dillerin, kaybolan insanların ve gözden uzak köylerin izini sürerken, bazıları güncel politik mücadelelerin içinde sıkışmış bireysel hikâyelere odaklanıyor.
Festival, 29 belgesel filmi seyirciyle buluşturdu. 24 film resmi seçkide yarışırken, 5 film özel gösterimlerde izleyiciye sunuldu.
Uluslararası perspektife açılan beş film, farklı coğrafyalardan benzer sorunlar yaşayan topluluklar ve tarihsel hafızalarıyla ilgileniyor: örneğin seçkideki iki yerli yapımdan biri olan Bingöl Elmas’ın Yeni Han’ı farklı coğrafyalardan gelen göçmenleri merceğine alırken; elleri, anıları aktarabilen bellek mekânları olarak gören Şirin Bahar Demirel’in Zarafet ve Şiddet Arasında adlı filmi “şiddete” bakıyor. Matt Diop’un geçtiğimiz sene büyük ses getiren Dahomey’i sömürge döneminden gelen bir hayalet heykelin ülkesine dönüşüne bakarken, Kamala Aljafari’nin Bir Fedai Filmi ve Tutkunun Ülkesi filmleri ise Filistin halkının çalınmış hafızasını diriltme çabasına bakıyor. Festival, gösterim seçkisine sansürlenmiş, daha önce seyir imkanı bulamamış üretimleri de kattı; Bîra Sûrê bunlardan biriydi.
Yerel hafızayı ve toplumsal gündemi ele alan filmler de öne çıktı. Eren Kahraman’ın “Son Büyük İkon: Surp Giragos Kilisesi” ve Nagehan Uskan’ın “Güzel Evim Adana” filmleri bölgede sıkça gündeme gelen “Ermeni hafızasını” yeniden canlandıran, gündemleştiren iki film. Bir anlamıyla, Ermenilerin yaşadığı soykırım sonrası geriye kalanların bugün nerede olduğuna bakan bu iki film geçmişten ziyade bugünde neler olduğuyla ilgilenmesi açısından önemli; çünkü izleyiciyi bugünün aciliyetine davet ediyor.
Ödüller ise, festivalin hem politik hem estetik duruşunu yansıtıyor. Orhan Doğan Adalet ve Hakikat Ödülü, Berke Baş’ın Dargeçit belgeseline giderken, Leyla Kasım Özgürlük Ödülü Zainap Entezar’ın Shot the Voice of Freedom filmiyle buluştu. Doğa, kök ve ekolojik belleğin festivalin değerler skalasında önemli yer tuttuğunu gösteren Hevsel Bahçeleri Ödülü, ekoloji ve kökler teması çerçevesinde Adnan Zandi’ye Habibullah filmiyle takdim edildi. Halk Jürisi tarafından seçilen Kemal Kurkut Ödülü ise Bizim İsmail ile Fatih Kanat’a verildi; film ekibi, ödülü hastanede bulunan yönetmen İsmail Beşikçi adına teslim aldı. Sekiz yönetmenin ortak projesi Görünür Görünmez: Bir (Oto)Sansür Antolojisi ise, jüri özel ödülünü alarak sansürün ve ifade özgürlüğünün sınırlarını gündeme taşıdı.
Gösterimin yanı sıra festival, belgesel yapım desteği ve projelere alan açma yönüyle de oldukça işlevsel. Yapım aşamasındaki projelere destek veren festival bu yıl Dilan Engin’in İçimde Kurumuş Ot, Ahmet Petek’in Ben û Sen ve Fatma Çelik’in Gündem adlı projelerini teknik ve finansal destekle buluşturdu. Bağımsız sinemacıları cesaretlendiren bu destekler Kürt sinemasının geleceği için hayati önem taşıyor.
Festivalin doldurduğu boşluk
Diyarbakır’da gerçekleşen paneller, festivalin sadece bir gösterim alanı olmadığını, aynı zamanda Kürt sinemasının geleceğini tartışmak, belgeselin estetik ve politik sınırlarını sorgulamak için bir platform sunduğunu gösterdi. Yeni kuşak yönetmenlerin ihtiyaçlarının masaya yatırılması, diasporadan gelen yönetmenlerle bölgedeki sinemacıların bir araya gelmesi, ortak üretimlerin önünü açabilecek verimli bir zemin oluşturdu. Bu buluşmalar, festivalin yalnızca ekranla sınırlı kalmadığını, aynı zamanda Kürt sinemasını güçlendiren bir entelektüel ve toplumsal forum işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.
Festival, yalnızca geçmişin ve bugünün hikâyelerini aktarmakla kalmıyor; aynı zamanda Kürt sinemasının geleceği için umut verici bir zemin oluşturuyor. FilmAmed, belgeselin toplumsal belleğe, toplulukların dayanışmasına ve sinemanın ifade özgürlüğüne katkı sağlayan vazgeçilmez bir araç olduğunu bir kez daha kanıtlamasının yanı sıra, kültür-sanat alanında oluşan boşlukları doldurmak adına da misyonunu gerçekleştirdi.