Söylemek istediğimi en başta söyleyeceğim:
Özbekistanlı 22 yaşındaki kızın ölümü ile, Kaşıkçı cinayeti arasında hiç bir fark yoktur. Ceset büyük bir hızla kaybedilmiştir.
Fail, tıpkı Prens Salman gibi bir şeydir.Aklıma gelen soru şudur:
“Aynı asansörde bir kadınla bir erkeğin birlikte oluşunu” neredeyse “zina” olarak ilan edenler, yatalak bir eşe “bakıcı” olarak alınan bu 22 yaşındaki Özbekistanlı gencecik kızın aynı anda bir “erkek paşayla” aynı evi paylaşmasını nasıl oluyor da “normal” saymakta?
Bilgiler bilgileri kovalıyor. Özbek kız arkadaşına “paşayla” ilgili sırlarını aktarıyor. İçine yuvarlandığı trajik bunalımı “bunları ağabeyim duyarsa ben ne yaparım” diye anlatıyor. “Paşa yatağımda yanıma sokuldu” bile diyor.
Derken polisin biri, kızın şüpheli ölümünü doğrulayan tanık Özbekistanlı bir başka kadına “onu sen mi fuhuşa yönlendiriyordun?” diye soruyor. Ardından öteki şahitler şahitlikten vazgeçiyor.
Neler oluyor?
Erkek egemen totaliter, otoriter, faşist, maço düzenin kanunları işlemeye başlıyor. Adli Tıp tarihinin en hızlı araştırmasını yapıyor. Cenaze Levazıtım işlerine bakan Diyanet kızın cesedini “anında” tahnit ediyor. Kurşun kaplı bir tabut saniyesinde hazırlanıyor. Paşanın “şoförü” tabutu kaptığı gibi Özbekistan yolunu tutuyor.Aceleniz ne?
Vurduğunuz ve PKK’li dediğiniz insanların naaşları buzluklarınızda neredeyse aylarca bekliyor. Naaşlar ailelere verilmiyor. Özbek kızın cesedi anında gönderiliyor.
Bu ne acele böyle?
Adam paşa. Keşke yalnızca paşa olsa. Aynı zamanda milletvekili. Keşke yalnız milletvekili olsa. Erdoğan’ın başında olduğu bir milletvekili. Bu Adli Tıp, kızın koskocaman, 14’lu tabancayı kalbıne nasıl dayadığını, namlunun istikametini, giyside barut izi bırakıp bırakmadığını, tabancanın şarjörünün başka yerde olduğuna göre, o tabancanın “şarjörsüz” ateş alıp alamayacağını, o kızın şarjörsüz silaha tek bir mermiyi takacak kadar profesyonel olup olamayacağını, araştırdı mı?”
Biz sorabiliriz.
Kimseyi itham etmiyoruz peşinen.
Ama şüpheleniyoruz.
Acele edişi anlayamıyoruz.
Havuz medyasının bu konudaki suskunluğunu, içimize şüphe girdiği için, sanki Ahmet Ümit’in kitaplarında yazdığına benzer, “cinayeti örtbas etme” gibi bir şey sanmaya başlıyoruz.
Bir an şöyle düşünüyoruz: Böyle bir “ölüm şöyle olsaydı: diyelim ki Erdoğan’ın hizmetini gören bir Özbekistanlı ya da Rizeli’i 22 yaşındaki bir kız, farz-ı muhal Erdoğan’ın odasında “intihar” etmiş olsaydı, ne olurdu? Ya da mahdumu Bilal’in odasında? Hele bir de tabancanın Erdoğan’a ya da Bilal’e, daha da fazla söylersek Damat’a ait olduğunu aklınıza getirin.
Farkeder miydi?
Ha onların odasında bir kız ölmüş, ha bir AKP’li Paşa’nın odasında.
O zaman bir gazeteci olarak, vazgeçtim savcıdan, hakimden, polisten, MİT’ten, basit bir yurttaş olarak siz bu işin aslını astarını araştırmaz mısınız? Diyelim ki, araştıramıyorsunuz. Merak etmez misiniz?
Biraz daha sorayım:
Böyle bir trajik olay, bir an için Kılıçdaroğlu’nun evinde meydana gelseydi? Ya da İmamoğlu’nun evinde? Hatta Demirtaş hapisteyken onun anneannesinin üvey oğlunun evinde böyle bir dram yaşansaydı?
Havuz medyasının manşetlerini düşünebiliyor musunuz?
“Kasete” filan gerek bile kalmazdı. Siyaset arenasında ne Kılıçdaroğlu kalırdı, ne İmamoğlu. HDP’yi kapatırlardı.
İyi de bu “Şirin” nasıl oluyor da medyanın konusu haline bir türlü gelmiyor? Örneğin Özbek kızının ölümüne hüngür hüngür ağladığı bir kareyi Kanal A’da izleyemez miydik?
Demiştim. Tıpkı Suudi Arabistan Konsolosluğundaki cinayetten sonraki durum.
Herkes suskun.
Ben şimdi konuşuyorum. Tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan, nasıl bu Kaşıkçı cinayetiyle ilgili konuştuysa öyle konuşuyorum:
“Bu ölüm araştırılmalıdır.”
Nasıl araştırılacak? Kaşıkçı’nın cesedi nasıl kaybolduysa, Özbek kızının cesedi de tıpkı öyle Özbekistan’ın çöllerinde “gaybubet” haline geldi.
Suudiler bu işi örtmek için Türk devletine “rüşvet” mi verdi, Paşa’nın şoförü gittiği Özbekistan’da neler yaptı? Bilmiyoruz.
Ama bilmek istiyoruz.
İnanılmaz bir şeydir bu ölüm. Bir TSK paşasının ve bir AKP milletvikilinin evinde, o paşanın ve o pörsümüş, ihtiyar ve “fiilen bekar”, aynı zamanda 15 Temmuz darbesinin karanlık elemanı AKP milletvekilinin tabancasıyla bir “göçmen” kız, henüz 22 yaşındayken ölüyor ve hiç kimse bu ölümü merak bile etmiyor.
Kimseyi itham etmiyorum. Bu ölümü araştırmayan Medyatörleri, TBMM’yi, İçişleri Bakanı Soylu’yu, yargıyı ve hepsinin başı “tek adamı” itham ediyorum: “Neden araştırmıyorsunuz?”
Bir tek talepte bulunuyorum:
“Araştırın.”