20. yüzyılın ikinci yarısında verili kapitalist modernitenin hegemonik inşasına karşı çıkan aşağıdan toplumsal hareketler için üç ülkedeki mücadele önemli birer sembole dönüştü: Ortadoğu ölçeğinde Filistin, Güney Amerika’da Küba ve Asya’da Vietnam. Filistin, İsrail devletinin yerleşimci kolonyalizminin yarattığı şiddetin mağduriyeti ve buna karşı gerçekleşen intifadaların; Küba ABD emperyalizminin Güney Amerika’daki iktidar mühendisliklerine karşı ortaya çıkan enternasyonal devrimci gerilla mücadelesinin; Vietnam ise Amerikan emperyalizmine karşı ulusal bağımsızlık hareketinin yürüttüğü efsanevi direnişin birer sembolü olarak hem dünyadaki anti sömürgeci, anti emperyalist ve ulusal kurtuluşçu hareketler için hem de batı ülkelerindeki sol ve özgürlükçü hareketler için umut kaynağına dönüştüler. Filistin dünyanın “vicdanı”, Küba “devrimci umudu”, Vietnam ise bağımsızlık mücadelesinin “direniş ilhamı” oldu.
1950’lerin sonunda gerçekleşen Küba devrimi, sonraki yıllarda Güney Amerika’daki anti-emperyalist mücadelelerin ve üçüncü dünyadaki birçok bağımsızlık hareketinin de silahlı gerilla mücadelesine dayalı özgürleşme girişimlerinin ana referansına dönüştü. Fidel Castro ve Che Guevara isimleri ile efsaneleşen gerilla mücadelesi üçüncü dünyadaki hareketler için bir Kuzey Yıldızı işlevi gördü.
Kuzey Vietnamlı komünist lider Ho Cihi Minh önderliğinde 1955’te başlayıp 1975’te kesin bir zaferle sonuçlanan Vietnam direnişi, Amerika gibi devasa bir emperyalist güce karşı kendi öz gücüne dayanan Vietnam halkının; hem üçüncü dünyaya verdiği ulusal bağımsızlık ilhamı hem de başta Amerika olmak üzere birçok batı ülkesinde yarattığı güçlü savaş karşıtı barış hareketiyle yirminci yüzyılın ikinci yarısına damgasını vurmayı başardı.
Küba ve Vietnam’a oranla biraz daha geç bir dönemde ortaya çıkan fakat 1960’lı yılların yükselen anti-kolonyalist, anti-emperyalist ve aynı zamanda savaş karşıtı hareketlerin hızlıca gündemine giren Filistin, hem Filistin halkının kısıtlı imkanlarla yürüttüğü mücadele hem de İsrail’in uyguladığı şiddetin keyfiliği ve uluslararası arenada denetlenemez konumu nedeniyle 1970’lerin başından itibaren dünyadaki sol hareketler açısından önemli bir sembole dönüştü. Türkiye’den de çokça olmak üzere dünyanın birçok yerinden devrimciler Filistin ile dayanışma amacıyla İsrail’e karşı savaştı. Uluslararası kamuoyunda ise Filistin için güçlü bir dayanışma ağı gelişti. İsrail’in yerleşimci kolonyalist pratikleri yoğunluğunu arttırdıkça, intifadalar çoğaldıkça Filistin dünya kamuoyunun adeta “vicdanı” haline geldi. Fakat aşağıdan güçlü dayanışma ağlarının geliştirdiği talepler, devletler düzeyinde bitmeyen arabuluculuklar ve kınamalar ile sınırlı kaldı. Herkesin mağduriyetini tanıdığı, davasına sempati ile baktığı ama egemenlerin sorunu çözmede kınamadan öteye geçmediği bir hale büründü Filistin meselesi.
Geçen hafta Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye başlattığı askerî harekât sonrası dünya genelinde ortaya çıkan tepkilere bakıldığında Rojava’nın adeta Filistin, Küba ve Vietnam’ın dönüştüğü temsilleri yansıtan bir imajının oluştuğunu söylemek mümkün. Dünyanın birçok ülkesinde onlarca farklı şehirde binlerce kişinin katılımıyla gerçekleşen protesto eylemleri ve birçok devletin kınama mesajları veya çeşitli somut tepkiler (silah satışının durdurulması vb.) Kürt meselesinin de adeta Filistinlileşmesine benzer bir durum yarattı. IŞİD’in 2014’teki Kobanê saldırıları dört parçadaki Kürtleri birleştirmişti, geçen hafta başlayan Türkiye saldırıları ise neredeyse bütün dünyayı Kürtlerin etrafında/yanında birleştirmiş görünüyor.
Yine dünya genelindeki tepkilere bakıldığında Kuzey ve Doğu Suriye’deki demokratik, cinsiyet eşitlikçi ve etnik-dinsel anlamda çoğulcu özyönetim deneyiminin Küba devriminin yarattığı ilhama benzer bir ilhamı yarattığını söylemek mümkün. Kapitalizm karşıtı, özgürlükçü ve anti-emperyalist hareketler için Rojava deneyimi 21.yy’daki yeni toplumsal hareketlerin gelecek ufkunu ören önemli bir devrim kaynağı ve mevcut saldırılar aynı zamanda bu devrim umudunu da ortadan kaldırmayı hedefleyen bir tehdit olarak görülüyor.
Son olarak Rojava’ya yönelik mevcut askeri saldırı Kürtler tarafından bir “varlık ve yokluk savaşı” olarak değerlendiriliyor ve bu açıdan Vietnam savaşına ilham veren bağımsızlık temelli bir direniş Rojava’da yaşayan ve yaşamayan Kürtler (oradaki yerli halklar) açısından bir zorunluluk olarak görülüyor.
Ezcümle Rojava’ya yönelik savaş, 20. yüzyılın ikinci yarısına damgasını vurmuş üç sembolik mücadelenin (Filistin, Küba ve Vietnam) yarattığı değerleri (uluslararası meşruiyet, devrimci umut ve bağımsızlık için direniş) kendinde birleştiren bir örüntü oluşturmuş durumda.