Son zamanlarda iktidar cenahı, giderek hırçınlaşmakta, 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana sürdürdüğü şiddet tırmanışını giderek hızlandırmaktadır. Kamu oyu araştırmaları Cumhur İttifakı’na desteğin azaldığını gösteriyor, iktidar şiddetin dozunu arttırıyor, ekonomi kötüye gediyor, çare şiddeti arttırmakta aranıyor, dış siyasette batağa saplanılıyor, içte şiddet artıyor. İç düşman da gani. Başta HDP var. Baş düşman o. 31 Mart’ta ve 23 Haziran’da alınan sonuçların en büyük nedeni HDP. Kürtlerin kazandığı tüm belediyeler, yavaş yavaş ele geçiriliyor, kayyımlar atanıyor. Önce partiden istifaları isteniyor, kabul edilmezse bugüne kadar hiç sözü edilmemiş bir olay ya da bir gizli tanık beyanıyla bir soruşturma açılıp görevden alınıyor. Batman Bekirhan Belediye Başkanı Fırat Karabulut, tutuklanıp yerine kayyım atanacağı tehdidiyle istifa ettirilmiştir.
Dün, 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nü andık. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 71. yılı. Tüm dünyada kutlandı.
Özellikle son bir hafta içinde yaşadıklarımız, ülkenin her tarafında her alandaki insan hakları ihlallerini anımsarsak bu alanda nasıl geriye gidildiğini, içimiz burkularak görüyoruz. 5 Aralık kadına karşı şiddetin geriletilmesi gününde kadın örgütlerinin şiddeti protesto eylemlerine copla ve gazla karşılık veren devlet, bununla da yetinmeyerek kadın hareketinin öncülerini gözaltına almış, mahkemelere sevketmiş, denetimli serbestlikle salıvermiştir. Erkek egemen zihniyetin temsilcisi olan iktidar ve yargısı, şiddetin protestosuna bile dayanamamaktadır. Güney Amerikalı kadınlarca başlayan ve şiddetin sorumlularının devlet ve onun aygıtları olduğunu belirten ve tüm dünyada tekrarlanan Las Tesis (Tezler) dansına gaz, cop ve kalkanla karşılık verilmesi, bizi dünyada gülünç duruma düşürdü.
Her türlü muhalefeti susturmak için her yola başvuran iktidar, bu sefer kendi içine döndü. AKP örgütünde bir yandan istifaları önleme çabaları, bir yandan birçok kişiyi görevden alma süreci başladı.
Partinin eski kurucularından Binali Yıldırım dışında kimse kalmadı Erdoğan’ın yanında. Demirtaş’ın yerinde saptamasıyla AKP’liler, AKP’yi terketti. Erdoğan, ayrılanları davaya ihanetle suçlamakta. Tabii bu durumda kim kimi davaya ihanetle suçlayacak, ayrı mesele.
AKP, şimdilik üçe bölünmekte. Bir yandan Davutoğlu ve ekibi, öte yandan Abdullah Gül, Ali Babacan ve ekibi olmak üzere iki partinin kuruluş çalışmaları son aşamada. Başta yüksek mevkiler, parti içi vaatlerle bu gidişin önüne geçilemeyince derece derece vefasızlık, nankörlük, davaya ihanet yollu serzenişlerle önlenmeye çalışılan bölünme durdurulamadı. Baskının dozu daha da arttırılarak ellerindeki üniversite vakfına el atıldı. Başbakanlığı döneminde Erdoğan’ın Tekel’e ait çok değerli bir arsayı tahsis ettiği, Davutoğlu’nun da tapusunu devrettiği ve kurucusu olduğu vakfa ait Şehir Üniversitesi üzerine Halkbank alındı. Bununla da yetinilmedi, kendisinden habersiz kuş uçmayan ülkede, bu tapu devrinin altında imzası bulunan devrin Başbakanı Davutoğlu’nun yanında Abdullah Gül, dönemin bakanları Ali Babacan ve Mehmet Şimşek Halkbank’ı dolandırmakla suçlandı.
Durur mu Davutoğlu, iktidarın en zayıf noktasını hedefe aldı. Adeta “hodri meydan” dedi ve eski cumhurbaşkanlarının, başbakanaların, bakanların kendilerinin, ikinci dereceye kadar kan ve sıhri hısımlarının üstüne -basa basa- damatlarının mal varlıklarının incelenmesi amacıyla TBMM’de bir komisyon kurulmasını ve Meclis araştırması yapılmasını istedi. CHP hemen destekledi bu öneriyi, AKP ise “her isteyen için Meclis araştırması mı yapacağız” diyerek karşı çıktı.
İşin ilginci, iktidarın ortağı MHP’nin bir milletvekilinden Erdoğan’a gelen ağır eleştiri idi. Erdoğan’ın da sorumluluğunu sosyal medyada sert ve suçlayıcı biçimde paylaştı. Bu paylaşımdan sonra Erdoğan, Halkbank’ı dolandırmayla ilgili tweetlerini sildi.
İktidar kanadı açısından gidişat, bataklığı gösteriyor. Her ne kadar Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay muhalefetin bütçe eleştirilerini yanıtlarken çizdiği tabloyla kendimizi gelişmiş Baltık ülkelerindeymiş hissini yaratmaya çalışıyorsa da mızrak çuvala sığmıyor, lafla ne enflasyon iddia ettikleri seviyeye iniyor, ne ekonomi düzeliyor.
Debelendikçe daha çok batıyorlar. Battıkça da şiddetin dozunu arttırıyorlar. Mevlam sonumuzu hayreyle.