ABD öncülüğündeki emperyalist güçler, Ortadoğu’daki tutuculuğun, muhafazakarlığın ve statükoculuğun esas olarak Kürt inkar ve imha siyasetinden kaynaklandığını uzun zamandır fark etmiş durumdalar. Hatta bunun baş aktörünün de Türkiye olduğunu biliyorlar. Bundan kaynaklı olarak, ABD ve müttefikleri Ortadoğu’da üçüncü dünya savaşını başlatırlarken NATO üyesi olmasına rağmen Türkiye’yi sıcak savaş alanlarına sokmamışlardır.
Dolayısıyla Erdoğan yönetimindeki AKP-MHP savaş kliği de bu siyasal dışlanmışlık karşısında oluşturduğu çetelerle savaş sahasında yer almayı tercih etmiştir. Uzun zaman El Kaide, El Nüsra, DAİŞ vb. oluşturduğu veya desteklediği oluşumlar üzerinden katıldığı savaşta, Erdoğan tek bir şeyi gözetmiştir: Ortadoğu’nun statükocu, monarşik ve despotik rejimleri aşılırken yerlerine gelecek olanlar aman demokrasiye duyarlı hale gelmesinler, Mezopotamya’nın soykırım kıskacındaki kadim halkı Kürtler herhangi bir statü elde etmesinler. Erdoğan savaş kliğinin, üçüncü dünya savaşından bundan başka bir sonuç ve beklentisi de olmamıştır.
AKP-MHP savaş kliği ve Erdoğan, tüm ilişki ve ittifaklarda Kürt düşmanlığını işin merkezine yerleştirmektedir. Böylece Erdoğan, Ortadoğu kaosunun içine Kürt düşmanlığını yerleştirmiştir. Erdoğan savaş kliğinin Rojava ve Suriye’deki varlığı tamamen bununla bağlantılıdır. Böylece savaş sonrası oluşacak statükoyu belirlemek için kurulacak masada yer almaya çalışmaktadır. Sahada durduramadığı Kürt özgürlük mücadelesini, masada durduracağını sanmaktadır.
Bu amaçla hem ABD’yle hem de Rusya’yla ilişkilenmektedir. Elbette ABD ve Rusya’nın da Türkiye üzerinde ayrı ayrı amaçları var. ABD, Ortadoğu kaosunda, “NATO savunma hattının Kuzey sahanlığı” olarak tarif ettiği bir NATO üyesi ittifakını kaybetmek istememekte, uzun vadede Ortadoğu’yu Türkiye üzerinden denetlemeyi, çıkarlarına aykırı bulduğu bölge devletlerini buradan kontrol etmeyi amaçlamaktadır. Ruslar ise ikiyüz yıllık Akdeniz’e açılma rüyalarını, üçüncü dünya savaşıyla birlikte gerçekleştirmiş olmanın gayretkeşliğiyle Türkiye’yi NATO’dan koparıp kendi savunma hattına katma arayışı içerisindedir. Dolayısıyla her iki emperyalist güç Türkiye’nin jeopolitik konumu üzerinden siyaset üretmektedir. Suriye bataklığına çekilen Türkiye üzerinde iki tarafın da politik çıkarları bulunmaktadır. ABD, Türkiye’nin Ruslarla karşı karşıya gelmesini; Rusların ise Türkiye’nin ABD’yle karşı karşıya gelmesini arzulamakta, her ikisi de bir süre sonra batağa saplanmış Türkiye’nin kurtarıcısı olma hazırlığı yapmaktadırlar. Bu amaçla da her iki tarafta Türkiye için “savaş tamtamları çalmaya” devam etmektedirler. Böyle bir savaş ortamında Türkiye büyük bir yıkım ortamına sürülmektedir.
Tüm bu denklemlerden doğru sahaya bakınca, Erdoğan’ın Kürt düşmanlığından başka bir amacının olmadığı görülmektedir. Oysa tarih boyu da görülmüştür ki, halklar birlikte yaşadıkları zaman varlık göstermiş, yaşama imkanı bulmuş ve refah düzeylerini artırabilmişlerdir. Türkiye halkları da birlikte, barış içinde bir arada yaşama iradesi geliştirmeyi başardıklarında dış güçlerin yönlendirmelerinden kurtulabileceklerdir.
Egemenlerin savaş sahasında kaybedecekleri hiçbir şeyleri yoktur. Onlar için savaş sahası yağma, talan ve gücüne güç katma imkan ve fırsatıdır. Yoksulun, emekçinin sofrasına indireceği bir baş soğandan mermi parasını çıkarmaya çalışan iktidar, zengine hiç dokunmamaktadır. Türkiye halklarının da Türk, Kürt, Arap, Laz, Gürcü, Çerkes vd. birlikte var olmaktan ve birlikte yaşamaktan başka çaresi ve şansı yoktur. Halkların bu savaşta hiçbir çıkarı yoktur. Dolayısıyla emekçilerin, çalışanların ve üretenlerin ise hiç yoktur. Egemenlerin ve sömürgecilerin her zaman savaş alanına sürdükleri onların emeğidir. Onların alın teri olmadan hiçbir güç böylesi kirli bir savaş başlatamaz.
Amacı ve neyi hedeflediği, kiminle savaşıldığı bile belli olmayan bir savaş elbette yıkımdan başka bir sonuç yaratmayacaktır. Onun için halklar, emekçiler, kadınlar, bilcümle yaşama ve var olma arzusu taşıyan herkesi kapsayan bir savaş karşıtı cephe, blok velhasıl, savaş karşıtı düşüncesini, eylemini örgütleyecek ve pratikleştirecek zeminler yaratmak gerekiyor. 15 Şubat uluslararası komployla da aslında bu savaş başlatılmak isteniyordu. Ama Kürt halkı büyük bir direniş ve kahramanlık örneği sergileyerek bu savaşı daha o zaman boşa çıkarmıştı. 15 Şubat’ın yirmi birinci yılında da üçüncü dünya savaşı sonlandırılabilir. Halklar, emekçiler buna muktedirdir. Yeter ki kendi öz gücüne güvensin ve kendi öz gücüyle ayağa kalkmayı başarsın.