“21. Yüzyıl Faşizmi” ya da “Yeni Faşizm” kavramı, dünyada da kapitalist sistem ve kapitalist devletteki değişiklikleri analiz etmede kullanılan ve Türkiye’deki aşırı sağın yönelimini (etnik milliyetçi ve siyasal İslamcı) tanımlayabilecek niteliklere sahip bir kavram.
Böyle bir faşizm, “parlamento ve yerel yönetim seçimlerine izin verildiği, parlamentonun etkisiz de olsa açık tutulduğu, işçi sendikaları, sivil toplum örgütleri ve siyasal partilerin biçimsel de olsa faaliyetlerine göz yumulduğu (böylece rejimin meşruiyetinin sağlandığı), ancak her an kayyum atanacağı endişesinin canlı tutulduğu, diğer taraftan anayasanın yargı eliyle yapılan darbelerle askıya alındığı ve burjuva hukukunun en temel ilkelerinin dahi uygulanmadığı bir devlet biçimi” olarak tanımlanıyor. (1)
“Durdurabilirsen durdur beni!”
Böyle bir faşizmin kök salması için bir koşulun gerçekleşmesi şart (yeterli olmasa da): “Faşist liderler sadece kanunları çiğnemekle yetinmemeli, demokrasiyi de otoriter bir terör ile yer değiştirmelidirler”.
Bu bağlamda faşist ve pro-faşist aşırı sağcı liderlerin/hükümetlerin ortak iki önemli özelliği var: Kendilerini sınırlaması beklenen kanunları takmazlar ve ezilen kimlikleri baskı altında tutabilmek için yeni ve genelde de anayasaya aykırı kanunları gündeme getirirler.
Özetle, “cezasızlık kültürü” faşizmin inşasında oldukça önemlidir: “Durdurabilirsen durdur beni” mottosu (2) örneğin Türkiye’de geçerli bir motto olarak varlığını sürdürüyor. Cezasızlığın normalleşmesi yeni faşist rejime gidiş için atılan en önemli adımlardan birini oluşturuyor.
Neo- liberal Kapitalizm Yeni Faşizmin Döl Yatağıdır
1990’lardan itibaren kapitalizme damgasını vuran ve giderek daha da kökleşen neo-liberalizm, kapitalizmin çoklu krizlerinin neden olduğu sorunlara karşı toplumsal olarak kabul edilebilir çözümler üretemiyor.
Topluma sunabileceği şeyler daha ziyade; kemer sıkma, ekonomik durgunluk ve işsizlik, yüksek enflasyon yüzünden yaşam düzeylerinin düşmesi, artan eşitsizlikler, ağır vergileme, mülksüzleştirme ve yoksullaştırma, işçi eylemlerine ve herhangi bir toplumsal meydan okuma ya da halkçı alternatife karşı devletin daha da sertleşmesi gibi emekçilere ödettirilen ekonomik ve siyasal faturalardan oluşuyor.
Bu yüzden de neo-liberalizm altında otoriter iktidarlar, oligarşiler yasaları ve anayasayı çiğneyerek ve aldıkları sermaye yanlısı ekonomik ve anti-sosyal önlemlerle faşizmin kurumsallaşmasına zemin hazırlıyorlar.
Kısaca aşırı sağcı-faşist hareketlerde liderler kritik öneme sahip olsalar da toplumsal ve ekonomik koşullar bu liderlerin yükselmesi için gerekli fırsatları yaratıyor. Bu noktada neo-liberalizm ve küreselleşmenin aşırı sağ hareketlerin ortaya çıkmasında oynadığı rol çok önemlidir.
Neo-liberal politikaların ortaya çıkardığı kötüleşen yaşam koşulları ve büyük çaptaki eşitsizlikler, liberal demokrasinin süper zenginler tarafından ele geçirildiğini düşünen geniş yığınlar arasında hayal kırıklığı yaratıyor.
Küskün, hoşnutsuz kitleler (özellikle de gelecek endişesi yaşayan işsiz gençler) bu politikaları hayata geçiren ya da destekleyen merkez sağ ve merkez sol partilere güven duymadıklarından, faşist partilere ve hareketlere meyletmeye başlıyorlar ve bunların kitle tabanı haline geliyorlar. Yani ekonomik güvensizlik, kızgınlık ya da nefretin karışımıyla motive olan böyle bir kitle yeni faşizmin de kitle tabanını oluşturuyor.
Faşizm de evrim geçiriyor
Geçen yüzyılda olduğu gibi sokaklarda dolaşan eli sopalı, beli silahlı, “kahverengi” ya da “kara gömlekli” veya “siyah takım elbiseli” ırkçı-faşist çeteleri görmüyoruz belki. Ancak günümüzde bunların bazıları takım elbise giyip kravat takıyorlar, sarık takıp cübbe giyiyorlar, sakal bırakıyorlar, yasama, yürütme ve yargıda çok önemli pozisyonlarda bulunuyorlar. Kısaca sokaklarda görünür olmaktan ziyade, devlet aygıtını ele geçirmiş durumdalar.
Bunların bazıları sosyal medyada, internet sitelerinde tetikçilik yapıyor, hatta büyük medyayı yönetiyorlar. Türkiye’de, Kahramanmaraş katliamında olduğu gibi 1980 öncesinin birçok katliamından sorumlu bazı faşist örgütlerse bugün öğrenci yurtlarındaki yöneticiler tarafından kapılarda törenle karşılanıyorlar, okullarda öğrencilere toplu telkinlerde bulunuyorlar, hatta üniversite rektörlerince ağırlanıyorlar.
Faşizmin kabuk değiştirmiş bu biçimi altında eğitim artık, tarihsel hafızanın düşmanı olarak tanımlanırken, düşünme eylemi ve eleştirel bilinç, İktidar Blokunun ekonomik, siyasi, kültürel ve ideolojik çıkarlarına yönelik tehditler olarak görülüyor. Şeriat uygulamalarına karşı gelenler, laiklik ve demokrasiye Cumhuriyet tarihinin en büyük meydan okuması ile hedef tahtasına oturtuluyor.
Yeni Faşizm-Klasik Faşizm Farklılıkları
Bu yüzyılda ortaya çıkan faşizmin (Yeni Faşizm) geçen yüzyıldaki faşizm örnekleriyle benzerlikleri olduğu kadar farklılıkları da söz konusu. Ayrıca Yeni Faşizm uygulamaları ülkeden ülkeye de değişebiliyor.
Örneğin Hindistan’da “Hindutva Faşizmi” olarak bilinen Modi İktidarı İslam düşmanı olarak ön plana çıkarken, Türkiye’dekinin siyasal İslamcı yanı ağır basıyor. Keza Macaristan’da göçmen düşmanlığı belirleyici bir karakterken, Türkiye’de sığınmacılara Zafer Partisi gibi partiler karşı çıkıyor, siyasal iktidarsa siyasal ve ekonomik nedenlerden dolayı sahip çıkıyor.
İki faşizm arasındaki farklılıklardan öne çıkan bazıları şöyle sıralanabilir.
(i) Yeni Faşizm altında, ülkeyi yöneten yöneticiler, gerçek popülarite düzeyine (ve dolayısıyla seçimlere hile karıştırma ihtiyacı duyup duymamasına) ve kendileri ile muhalifleri arasındaki güç dengesine bağlı olarak, gerçek siyasi özgürlükleri farklı derecelerde aşındırırlar, demokrasinin içeriğini boşaltırlar. Bunları yaparken de geçtiğimiz yüzyılın faşistlerinin aksine, kendilerinin diktatör değil, demokrasi ve hukuk yanlısı olduklarını ileri sürerler.
(ii) Yeni Faşizm, geleneksel despotik ya da otoriter rejimlerden (çoğu Arap ülkesi rejimi gibi) farklı olarak, geçen yüzyılın faşizmi gibi, halk tabanının saldırgan ve militan bir şekilde seferber edilmesine dayanır. Bu kitle aşırı sağ düşüncenin çeşitli bileşenlerini içerir: Milliyetçi ve etnik fanatizm, yabancı ve göçmen düşmanlığı (ülkeye göre değişebilir), aleni ırkçılık, iddialı bir erkeklik ve aydınlanma ve özgürlükçü değerlere ve laikliğe aşırı düşmanlık gibi.
(iii) Yeni Faşizm, eskisi gibi paramiliter/milis güçlere dayanmaz. Ancak bu, paramiliter güçlere sahip olmadığı için değil, gerektiğinde onları kullanmak için yedekte tutma ihtiyacından kaynaklanır.
(iv) Yeni Faşizm, eskisinden farklı olarak, “sosyalist” ya da “devletçi” olduğunu iddia etmez. Programı devlet aygıtının ve devletin ekonomik rolünün genişlemesine neden olmaz. Aksine programı devletin ekonomik rolünü yandaş sermayenin çıkarlarını kollamaya indirgeyen bir anlayıştan (nepotizm) ilham alır.
(v) Klasik Faşizm, tarihsel olarak Birinci Dünya Savaşı’nı takip eden ve “Büyük Bunalım” ile zirveye ulaşan şiddetli ekonomik kriz üzerinde temellenirken, Yeni Faşizm özellikle 2007-2008 mali krizinden kaynaklanan “Büyük Resesyon” sonrasında neo-liberalizmin daha da kötüleşen krizinden sonra gelişti.
Bir başka anlatımla, küresel olarak egemen batı kapitalizminin 2008’den beri karşı karşıya olduğu krizi dikkate almazsak, şu anda dünyada neler olup bittiğini anlamamız zorlaşır. Bu krizin derinliği ancak, kapitalizm tarihindeki en büyük iki krizin, 1873 ve 1929-1933 krizlerinin derinliğiyle karşılaştırılabilir. Bu iki kriz geçmişte krizden çıkış yolu olarak; Birinci ve İkinci Dünya Savaşı gibi emperyalist paylaşım savaşlarına yönelime neden oldu. Aynı zamanda, Sovyet ve Çin devrimlerinin ve İtalya’da faşizmin ve Almanya’da Nazizm’in yükselişinin de önünü açtı.
(vi) Klasik Faşizm, sömürgeleştirilmiş ülkelerde meydana gelen ırkçı uygulamaların arka planında Avrupa kıtasının kalbinde hüküm süren ulusal ve etnik düşmanlıkları (Yahudi düşmanlığı gibi) destekledi. Oysa Yeni Faşizmin, dünya düzeninin kurallarının çöküşüne paralel olarak, Türkiye’deki gibi Siyasal İslamcı karakteri ve Yeni Osmanlıcı özelliği ağır basıyor. Diğer bazı ülkelerde (örneğin Macaristan’da) neo-liberal küreselleşmenin neden olduğu savaşlardan kaynaklanan göç dalgalarına karşı ırkçı, yabancı ve sığınmacı düşmanı bir niteliğe sahip.
Yenisi eskisinden daha tehlikeli olabilir!
(vii) Yeni Faşizm bazı açılardan eskisinden çok daha tehlikelidir. Öyle ki Klasik Faşizm dünya hakimiyeti hayalini gerçekleştirebilecek nesnel kabiliyete sahip olmayan bir güç üçgenine (Almanya, İtalya ve Japonya) dayanıyordu. Buna karşılık dünyada Sovyetler Birliği gibi faşizmi yenen bir karşıt güç de mevcuttu. Bu faşizm; ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği ittifakıyla savaşmak zorunda kalmış ve yenilmişti.
Yeni Faşizm ise piramidin tepesindeki ABD ve Trump-Musk ile temsil ediliyor. Daha da kötüsü dünyanın en büyük ekonomik ve askeri gücüne sahip ABD’nin yanı sıra bugün Rusya, Hindistan, İsrail, Arjantin, Macaristan ve Türkiye de yeni faşist ittifakın bir parçası haline geliyor. Suriye’de Şeriatçı bir rejimin inşasının yanı sıra, büyük Avrupa ülkelerinde (İtalya’dan sonra Fransa ve Almanya’da ve hatta İngiltere’de) yeni faşist partilerin iktidara gelme olasılığı giderek artıyor.
(viii) İklim Yıkımı ve Yeni Faşizm
Bugün ilave olarak, ciddi bir iklim yıkımı tehlikesi mevcut. Yeni bir dünya savaşı henüz söz konusu olmasa da gezegenin ve insanlığın geleceğini tehdit eden bir iklim değişikliği gibi yıkıcı bir olgu ile karşı karşıyayız. Yeni Faşizm, ideolojisi ve doğa karşıtı uygulamalarıyla bu yıkımı hızlandırıyor.
Ancak, ekonomik kriz ve savaş gibi olgular birbirinden bağımsız “kazaen” ortaya çıkan olgular değildir. Bunlar, gitgide daha fazla yıkım üretmeden kendi kendini düzenleyemeyen küresel bir sistemin belirtileridir (tıpkı üretici güçlerin gelişmesine ancak onları kitlesel olarak yok ettikten sonra izin veren iki paylaşım savaşında olduğu gibi). Ancak sadece benzerlik değil, aynı zamanda mevcut ve önceki iki kriz arasında çok önemli bir fark var: İnsanlık artık dünyadaki yaşamı yok edebilecek yeni araçlara sahiptir.
Ayrıca kapitalizmin krizi bir gecede ortaya çıkmadı. Geçmişi var. Başlangıçta, halkın çoğunluğunun gerçekte siyasi üstyapı ve karar alma mekanizmalarında halk katmanlarının temsil krizi olarak tezahür etti. Neo-liberalizm ilerledikçe, sıradan insanların siyaset, ekonomi ve toplum üzerindeki her türlü karar alma etkisini yok etti. (3)
(ix) Son olarak, bugünün dünyasında, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra sosyalist, sosyal demokrat ve komünist kanatlarıyla işçi hareketine benzeyen bir hareket mevcut değildir. Bunun yerine, çoğu ülkede sol güçler neo-liberalizmin potasında eridikten sonra, artık toplumun gözünde statükoya bir alternatif oluşturamayacak kadar zayıflamış durumdalar. Ya da geçen yüzyıl solunun tarihsel iflasına yol açan kusurlarını yeniden üreterek çağımızın gereklerine uyum sağlayamıyorlar.
Tüm bunlar, başta işçi sınıfı olmak üzere, tüm emekçi halklar açısından Yeni Faşizm çağının Klasik Faşizm çağından çok daha tehlikeli olabileceğini gösteriyor . (4)
Anahtar sözcükler: 21.Yüzyıl Faşizmi, Büyük Bunalım, Büyük Resesyon, Neo- liberalizm, Yeni Faşizm.
Devam edecek…
Dip Notlar:
- https://socialistproject.ca/2023/11/new-fascism-question-of-socialist-strategy (19 November 2023).
- Goerge Monbiot, The Roots of Fascism”, https://www.monbiot.com (11 February 2020).
- http://www.defenddemocracy.press/2005-22-the-crisis-of-western-capitalism-behind-the-leftist-and-far-rightist-radicalism (21 April 2022).
- Gilbert Achcar, “The-Age-of-Neofascism-and-Its-Distinctive-Features”, https://www.cadtm.org (10 February 2025).