Bitlis’in tütün dizen emekçi elleri bir gün mutlaka özgürlüğü de dizecek ülkemizin bereketli topraklarına
Nihat Demir
Gün daha ağarmadan Bitlis’in daracık sokaklarında, taş evlerin arasından tütün kokulu bir sabah yükselir. Nemrut Dağı’nın serin gölgesi, Bitlis Çayı’nın usul usul akan sesine karışır. Ve her 1 Mayıs sabahı, buranın çocukları, kadınları, emektar erkekleri bir bayram değil, bir hatırlayış günü yaşar. Çünkü burada 1 Mayıs, yalnızca bir afişten, bir kutlamadan ibaret değildir; alın teriyle yazılmış bir tarihin, nasırlı ellerin, güneşte kavrulmuş yüzlerin sessizce haykırdığı bir direniş günüdür.
Bitlis’in her köyünde, her yamacında tütünle yoğrulmuş bir hayat vardır. Baharla birlikte, tütün fideleri toprakta baş gösterdiği vakit, tütün emekçileri de yeniden doğar gibi olur.
Çocuk yaşta öğrendikleri tütün kırmasını, analarından dinledikleri sabır türkülerini, ninelerinin toprağa kattığı duası gibi (nakşederler) işlerler işlerine.
Tütün emekçisi Bitlisli kadınlar, ellerinde tütün fideleriyle sabahı karşılar. Gözlerinde bir yandan kışın yorgunluğu, bir yandan yazın umut dolu telaşı vardır.
Toprağı, suyu, güneşi en iyi onlar bilir: hangi gün erken çalışılır, hangi yaprak daha narindir, hangi yağmur mahsulü bozar…
Çünkü burada toprağın ve emeğin dilinden en çok kadınlar anlar.
Erkekler ise sırtlarına sardıkları çuvallarla tarlaların derinliklerinde kaybolur.
Kimi zaman sırtlarında 50 kiloluk tütün balyalarıyla köyün yolunu adımlarken, kimi zaman gözleri uzaklara dalar: “Acaba bu yıl emeğimizin karşılığını alacak mıyız?”
Bilirler ki toprak sabırlıdır, ama hayat her zaman adil değildir.
Çocuklar da tütün emekçisidir burada; daha boyları tütün yaprakları kadar bile değilken, öğlen güneşinin altında yaprak toplamanın, fideleri sular altında boğmamanın hesabını yaparlar.
Oyuncakları tütün sandıkları, oyun alanları tütün kurutma tenteleridir.
Ve onların ilk öğrendiği kelimelerden biri “emek”tir.
İşte böyle bir hayatın ortasında, 1 Mayıs Bitlis’e gelir.
Kentin köhne meydanında toplanan birkaç işçi, birkaç emekçi öğretmen, birkaç işsiz genç; ellerinde küçük pankartlarla haykırırlar:
“Emek kutsaldır!”
“Özgürlük, ekmek gibi su gibi haktır!”
Onların sesine, dağların sessiz onayı karışır; Munzur’un buz gibi suları gibi serin bir umut yayılır havaya.
Belki büyük meydanlar kadar kalabalık değildir burası, belki dünya basınına haber olmaz, ama burada her slogan, toprağa kök salmış bir inat gibi gür çıkar ve yankılanır dünyamızda.
Çünkü Bitlis tütüncüsü bilir ki; Emeğin karşılığı pazarda pazarlık konusu olmamalıdır. Özgürlük, sus payı gibi sunulmamalıdır. Ve dil, kültür, alın teriyle birlikte onur da taşınmalıdır yarınlara.
Bitlis’in rüzgârı, 1 Mayıs günü daha başka eser; sanki bir yıl boyunca çekilen sabırlar, tutulan nefesler o gün dağlardan ovaya, meydanlara dolar.
Tütün emekçilerinin nasırlı elleri yumruk olur havaya kalkar.
Gözleri uzaklara dalar: O özlenen, uğruna mücadele edilen, bedeller verilen o güzel günlere, çocukların anadillerinde özgürce gülüştüğü, emeğin hor görülmediği o güzel yarınlara…
İstanbul’un kalabalık meydanlarında, Amed’in sıcak sokaklarında, Paris’in yağmurlu caddelerinde yankılanan her slogan, Bitlis’in taş sokaklarından da geçer:
“Azadî û jiyan bi xebat tê!”
(Özgürlük ve hayat mücadeleyle gelir.)
Ve biz biliriz:
Bitlis’in tütün dizen emekçi elleri bir gün mutlaka özgürlüğü de dizecek ülkemizin bereketli topraklarına.
Bir gün, tütün kokan sabahlarda acı, zulüm, haksızlık değil artık yalnızca emek, kardeşlik ve özgürlük konuşulacak.
Bir gün, dağlar da ovalar da barış şarkılarıyla yankılanacak.
Çünkü emek bizim alnımızın teri, özgürlük ise bizim yaşam felsefemizdir.
Ji bo hemû kesên ku xweya xwe didin, li ser vê Rojê – Bi rêya xebat û hevaltî – Serkeftinê bê!