Her bir Kürt birey kendini bilmeye çalışırken , kendisindeki tikel Kürt’ü ve evrensel insanı tanımak, bilmek durumundadır. Aksi taktirde tüm anlama çabaları boşunadır. Önder Apo’nun kendisini Kürt’ü anlamaya çalışırken, insanı araştırması bundandır
İsa Taşcı
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın PKK’nin 12. Kongresi’ne sunulan kısa Politik Raporuna ilişkin pek çok çevre görüşlerini sunmayı sürdürüyor. Görüşlerin sahibi ve Politik Rapor’un içeriği, yoğunluğu bu kadar tartışılmasını sağlıyor. Hiç kuşku yok ki tartışmacılar kendi bakış açılarına ve tabiki amaçlarına, durdukları yere göre Politik Raporu ele alıyorlar. Bu yönüyle kendi algı düzeylerini ortaya koyuyorlar. Bu da normaldir, zira en nihayetinde tüm değerlendirmeler kaynak başka şey bile olsa kişiden çıkmadır. Bu yönüyle bilgi var oluşsal olarak subjektif bir karakterde olmaktan kurtulamamaktadır. Böyle de olsa üzerinde tartışılan kaynak olan Politik Raporun ruhundan kopmama, hakiki olmanın gereğidir. En azından iyi niyetlilerin temel çabası, bu olmak durumundadır.
Bu perspektifle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özetin özeti olarak tanımlanan Politik Raporu’na bakıldığında ilk varlıktan, doğanın ve düşüncenin diyalektiğinden, biyolojik ve kültürel evrime pek çok konuyu ele alıp gelmesinin bir anlamı, amacı olmalı. Herhalde amaç edinilmiş bilgi düzeyinin bize yansıtılması değildir. O halde nedir amaç? Anlayabildiğimiz kadarıyla ortaya koymaya çalışalım.
Kürt Halk Önderi olarak Önder APO’nun Kürt halkını varlık ve özgürlük sorunlarını çözebilir düzeye getirmek için çabaladığı açıktır. Bu da zihniyet gücü gerektirmektedir ve Önder APO’nun Kürtlerde bu aklı geliştirmek için çabaladığı, bunu amaçladığı açıkça görülmektedir. Ama bu akıl da doğanın, düşüncenin diyalektiğine uygun olmak durumundadır, aksi taktirde başarılı olunamayacaktır.
Doğadaki her şey evrensel-tikel-tekil ilişkisi temelinde gerçekleşmektedir. Birinci doğanın içinden ikinci doğa olarak çıkan insan, ‘evrensel’i teşkil ederken, Kürtler bu evrensel ile bağlantılı olarak ‘tikel’, her Kürt bireyi de ‘tekil’ olmaktadır. Yani her bir Kürt birey, kendini tanımaya, bilmeye çalışırken , kendisinde yaşayan tikel olarak Kürt’ü ve evrensel olarak insanı tanımak, bilmek durumundadır. Aksi taktirde tüm anlama çabalarının boşuna olması kaçınılmazdır. İşte Önder Apo’nun kendisini (tekil) ve Kürt’ü (tikel) anlamaya çalışırken insanı (evrensel) ve insanı da araştırırken ilk varlığa kadar gidişi bundandır.
Kürtler açısından farklılık, tikel ve tekil araştırmalarında bunun evrensel ile olan iç içeliğidir. Kürdistan’da yapılan antropolojik, filolojik, etnolojik ve hatta sosyolojik araştırmaların bütün insanlık açısından tarihi yeniden yazdırması bundandır. Göbeklitepe kazılarının tarihi yeniden yazdırması gibi. Buradaki kasıt, Kürdistan’ın Doğu Afrika’dan sonra insanlığın ikinci beşiği olmasıdır. İnsanlığın niteliksel toplumsallaşması ve yayılmasının buradan gerçekleşmesi ilktir. Bu yönüyle evrensel tarih açısından Kürdistan’da yapılan incelemeler bir başka coğrafyada yapılana benzememektedir. Kürt ve Kürdistan somutunda evrensel, tikel ve tekil, dünyanın bir başka yerinde olmadığı kadar iç içe geçmiştir.
Bu durum Kürdistan’ı ilklerin mekanı haline Kürtleri de ilkleri yaşayan halk haline getirmektedir. Tarihin canlı olduğu, hiçbir şeyin yok olup gitmediği, geçmişin bugünde yaşadığı hakikatini gözettiğimizde kendimizi anlamamız için tarihi anlamanın, bilmenin ne denli gerekli olduğu kendiliğinden açığa çıkar.
Tarih bilimi bize ilk toplumsallaşmanın klan tarzında olduğunu söyler. Ardından bir savunma örgütü olarak da görülebilecek olan kabile gelir. Kürdistan’da kan bağına dayalı klan ve kabile dönemi binlerce yıl boyunca temel toplumsal form olarak yaşanmıştır. Kürtlerde hala aileciliğin ve kabileciliğin bu kadar güçlü olmasının tarihsel arka planı budur. Ancak kan bağına dayalı toplumsal örgütlenme olan kabile konfederasyonlarının zirvesi olarak Medya Kabile Konfederasyonunun yıkılmasıyla Kürtler farklı bir tarihi aşamaya geçer.
Zerdeşt kan bağına dayalı kabilecilik yerine Kürdistan’daki geleneksel kültürden çıkma ideolojisiyle Kürtlerin var olma ve özgürlük sorunlarına çare arar. Yani daraltan kan bağı yerine ideolojiyi koyar. Ama ideolojisinin Pers iktidar eliti tarafından saray dini haline getirilmesiyle Kürt toplumsallığı içindeki etkisi uzun süreli ve istendik ölçüde olmaz. Sonrası, Kürtlerin artık başkalarına ait ideolojiler içinde kendisine yaşam alanı oluşturmaya çabalaması sürecidir. Gidişat iyi değildir ve bu durum Kürtleri kapitalist modernite koşullarında soykırımın eşiğine getirir. Nitekim son iki yüzyıl Kürtler açısından tam olarak bu anlama gelmektedir.
İşte Önder APO Zerdeşt’ten sonra Kürt tarihsel toplum geleneğine, öz kültürüne dayanan ve kan bağının ötesine geçen bir Kürt aklını, Kürt ideolojisini geliştirmeye çalışmaktadır. Politik Rapor’da belirtilen ana başlıklar bu amacı ortaya koymakta ve Demokratik Ulus Sosyalizmi bu anlama gelmektedir.
Judenratlardan ve dıştan gelen saldırılara karşın Kürt halkı kuşandığı bu ideolojiyle varlık ve özgürlük sorunlarını çözmeye seferber olmaktadır. Daha fazla anladıkça ideolojiyle daha fazla birleşeceği, özgür yaşamını özüne uygun şekilde inşa edeceği görülmektedir.
Her şey Kürtler açısından yepyeni bir döneme girildiğini göstermektedir…