• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
30 Haziran 2025 Pazartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Forum

Devlet, sınıf, komün

Kom Kolektif Atölyesi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ‘Perspektif’ metnine dair tartıştı: III

30 Haziran 2025 Pazartesi - 00:00
Kategori: Forum, Manşet
Devlet, sınıf, komün

Komün dediğimiz şey politikanın kendisidir. Bundan ötürü burada sınıf-devlet gerçeği reddedilmiyor, komün-devlet daha geniştir ve sınıf-devleti de içeriyor. Mesela cinsiyet, ekoloji ve kültürel baskıları da içermesi onu daha kapsayıcı yapar. Yine daha günceldir komün-devlet içeriği

Kom Kolektif/ İzmir

Sunuş

KOM Kolektif olarak perspektif metni üzerine ikinci atölyemizi gerçekleştiriyoruz. İkinci atölyemiz “devlet, sınıf, komün” temaları etrafında gerçekleşecek. Perspektif metni üzerine en çok tartışmalardan biri bu temalar etrafında yaşandı/yaşanıyor. Belli ki “devlet, sınıf, komün” üzerine tartışmalar devam edecek. Biz de bu tartışmaları çoğaltmak, genişletmek ve katkı sunmak amaçlarıyla ikinci atölyemizi başlatıyoruz.

Bu atölyede de ortak fikirler değil; çatışan, çelişen fikirlerle kendi görüşlerimizi ifade edeceğiz. KOM Kolektif bir kolektiftir ama aynılık üzerine değil, fark üzerine bir kolektiftir.

Paradigma

Berzan: Demokratik Modernite tezi, Marksizmin en başat tartışma konusu olan ekonomi ile toplumsal ilişkiler arasındaki ilişkiyi karşılıklı belirleme ve etkileşimden ziyade belirlenimin kendisini direnişin temel hakikati olarak kabul eder. Bu noktada hakikat belirlenmez, belirlenimin kendisi inşa edilir. Kapitalist moderniteye karşı Demokratik Moderniteyi sömürgeleştirme pratiklerinin karşısında konumlandırarak toplumsal ilişkiyi ekonomik ilişkinin içine gömen indirgemeci tarzı eleştirerek ekonomi ile toplumsal ilişkiler arasındaki ilişkiyi ekonomi/politik düzlemden çıkarıp etik/politik bir düzleme çeker.

Kapitalizmin 600 yıllık kurucu dinamiğini göz ardı eden mevcut sol yaklaşımları eleştirerek kapitalizmi başat çelişkiler üzerinden değil kurucu dinamiklerle analiz eder. Tarihin ilk sömürgesi kadınlardır analizi Demokratik Modernite tezinin ana omurgasını oluşturur. Sınıf kavramının artık bir durumu, varlığı ya da topluluğu ifade etmediğini, sınıfı kuran şeyin de tam olarak sınıf mücadelesinin kendisi olduğu tezini savunur; tıpkı Kürtlüğü kuran şeyin Kürt direnişi olması gibi.

Paradigma, politikanın varlığı öncelediğini ve direnişin varlıktan önce geldiğini savunur. Bu yönüyle Özgürlük Hareketinin bir sınıf hareketi olmasının sebebi, salt iktisadi kategorilerle çalışmayan ve birbirine içkin olan Sömürgecilik ile Kapitalist Modernitenin can damarına karşı saldırı hatları kuran bir mücadele içinde inşa edilen bir sınıfsızlaşma üretmesidir. Örneğin beyaz, Avrupalı, erkek, heteroseksüel, yetişkin kategorileri sömürgeleştirme pratiklerinin dispozitifleridir. Bu topraklarda Kürt, Ortadoğulu, kadın, LGBT birey, çocuk, göçmen kategorileri bir oluş düzleminde kapitalizme karşı direniş dinamikleri haline geldikçe azınlık-oluş üretebilirler. İşte sınıfı kuran temel dinamiğin de tam olarak bu olduğunu savunur.

Ulusal sorunu salt ulusların kendi kaderini tayin hakkı bağlamından çıkararak sınırları son derece belirsiz olan ulusun içindeki farklı toplumsal yapılarını, direniş dinamiklerini ve çoklu çatışkı alanlarını mücadeleye davet eder. Bir insanın hem Kürt hem Alevi hem mülksüz hem mülteci hem proleter hem de kadın olması durumunda mücadele alanları arası öncelik sonralık ya da hiyerarşik değer farkını değil bütün mücadele alanlarının bileşikliğini ve eşzamanlılığını savunur. Yani ya üzerinden atlanmış ya da devrim sonrasına ertelenmiş birçok çatışkıyı, çelişkiyi ve durumu bizzat devrimci mücadeleye içkin kılar. Buradaki bileşikliler tam da sınıf değil komüne gönderme yapar. Çünkü bütün toplumsal çelişkileri sadece ikili çatışmalara indirgemek bir sömürgecilik pratiğidir. Ezilenlerin kendi mücadelelerini salt kimlik eksenine hapsetmelerinin bütün tehlike ve tuzaklarına karşı uyarıcı bir yerde konumlanır. Kimlikler arası değer hiyerarşisini reddeden paradigma, devrimci politikanın kimlikten başladığını ama orada sabitlenmiş bir kimlik mücadelesinin de zamanla iktidarcı bir karaktere bürünmekten kaçamayacağını savunur. Çünkü her ayırım bir dışlamayı, her dışlama bir hegemonya yaratır!

Devlet karşısında konumlanış

Rojhat: Miliband ve Poulantzas arasındaki tartışma, devletin araçsal mı yapısal mı olduğu sorusu etrafında döner. Perspektif metni, devletin karşısına “devlet olmayanı”, sınıfın karşısına ise sınıfın reddini koyar ve komünü tarihsel-antropolojik temelde tanımlar. Devletin izlerini antropolojik metinler üzerinden ele alırken, aile kavramında kadının rolüne ve ikili cinsiyet sisteminin diyalektik ilişkisine vurgu yapar. Aile gibi en küçük ilişkilerde bile tahakküm ilişkileri ortaya çıkar. Miliband’ın araçsalcı yaklaşımı, bireyler arası ilişkiler ve sınıf aidiyetlerinin devletin yönünü belirlediğini öne sürer. Ancak Poulantzas, öznelliğin niyetten çok “konumlanma” ile ilgili olduğunu savunur. Emek gücünden kaçıp emeğin içinde yerleşme pratiği, yapısalcı bir perspektifte konumlanışı ifade eder. Perspektif metni, devletin ontolojik tanımından ziyade, “devlet olmayanın” komün olarak devlete karşı konumlanışını ve yıkıcı/kurucu rolünü tartışır. Atölye tartışmaları bu soruları açıklığa kavuşturmuştur.

Heterojenlik üretimi

Helin: Batı düşünme geleneğinin bize ezberlettiği ilk şey düşüncenin bir çizgiyi takip etmesidir. Descartes’in bilen öznesine dışarıdan verilmiş ve ışığın şiddetiyle görebildiği ölçüde, hatta rahat ve güvenli koltuğunda izleyebildiği ölçüde açık-seçik kavradığı nesnenin düşüncesi, sınırlarının belli ve hiçbir muğlaklık içermemesi, modernist düşünce için vazgeçilmezdir denilebilir. Oysa Lucretius’un atomcu geleneğinde, Clinamen/Sapma, homojen olana karşı bir heterojenlik üretimini…oluşu ifade eder. Clinamen, atomun çizgiden saptığı en küçük açıdır. Çizgi, pütürlendirilmiş/kadastrolaştırılmış bir mekânda, kuvvetin homojenleştirilmesinin pratiği iken, Clinamen/Sapma, pürüzsüzleştirmenin… heterojenliğin minör politikasıdır. İşte bu nedenle KÖH üzerine düşünürken Althusser’in ifadesiyle bu “başka bir felsefeye” ihtiyacımız vardır. Çünkü KÖH bu kadastrolaşmış mekânı, otonomi ile pürüzsüzleştirme pratiği olarak üreterek önümüze koymaktadır.

Ayrıca, sömürüden bahsederken, sermayenin virtüel eğilimlerini göz ardı edemeyiz. Sömürüyü sermaye ve devlet arasında önce ayrım yaparak sonra da aralarındaki olası ilişkiyi anlamaya çalışarak çözemeyiz. Sorun sermayenin ya da onun bir fraksiyonunun devleti ele geçirmesi değil, sermayenin devletleşmesi sorunudur. Bu durum Deleuzelerin ifadesiyle devletin bir kapma aygıtı olması ile düşünüldüğünde, sömürü iktisadi bir kavram olmaktan çok politik bir kavram olarak karşımıza çıkar. Dolayısı ile sömürü kavramı üzerinde konuşurken reel sosyalizmin ya da ekonomi-politik ile işleyen bir çerçeve içinden düşünmek bize yetmeyecektir. Çünkü bu çerçeve bizi iyi bir devlet olabileceği gibi bir yanılgıya götürür. Deleuzelerin ifadesiyle, “Devletle hasta oldunuz, devletle iyileşeceksiniz derler bize.” Oysa KÖH’ün perspektifi üzerinden düşünmeye devam ettiğimizde bizi iyileştirecek bir ekonomi-politik olamaz. İyi bir devlet kurgusu yoktur. Tam da bu nedenle perspektif, devlet biçimlerinin eleştirisi değil, devletin eleştirisi üzerine temellenmektedir. Yaşamın inşası, ekonomi-politik ile değil etik-politik ile mümkündür.

Komün ve sınıf-sınıfsızlaşma

Perspektif metninin komün tartışması, devlet biçimlerinin değil devletin eleştirisinin sonucudur. Mesele, “ama burada sınıf niye yok”, sorusuna indirgenemez. Çünkü bu soruları, ulus-devlet eleştirisinden geçmeden… İkili cinsiyet rejimi gibi ikili sınıf üreterek de cevaplayamazsınız. Sınıf mücadelesi, birbirinin çelişkisi içinden…kendi ötekisi olarak üretilmiş bir sınıfın varlığını öne alarak anlatılamaz. Sınıf mücadelesi, sınıfsızlaştırma mücadelesidir. Ve devletleşmiş bir sermaye sisteminde, sınıfsızlaşmanın politik pratiği, KOMÜNDÜR…KOMÜNALİZMDİR. Bu iki başlı sınıf sistemin en can yakıcı sonucu işçi pornografisidir. Soma’da ambülansa binerken ayakkabım kirli diyen işçiye ahlaki güzellik yüklenmesi, bu pornografinin en açık örneğidir. Bu sınıf algısı, yoksulu…göçmeni…Kürdü sadece fabrikada çalışırken görmek ister. Oysa Kürt gibi yoksul ve göçmen de kapitalizmin kurucu dinamiklerini sarsacak güçtür.

Emeğin kadın-oluşu

Sınıfsızlaşma kavramını, sermayenin ölçü birimi haline gelen emek-gücü içinden çözebileceğini düşünmek, patriarkayı, ailenin içinde kalarak yıkabileceğini düşünmek ile aynı şeydir. Sınıfsızlaşmayı, emek-gücü içinden değil, emeğin politik ontolojisi içinden düşünmek zorundayız. İşte tam da emeğin politik ontolojisi, kapitalizmin kurucu dinamiği olarak kadın sömürüsünü…kadının sömürgeleştirmesini, EMEĞİN KADIN-OLUŞU kavramı ile yerle bir etmektedir. Perspektif metni üzerine çalışma yaparken, neden kadın özgürleşmesinin bu kadar çok vurgulandığını iyi düşünmek zorundayız. Deleuze ve Guattari Bin Yayla’da tüm oluşların kadın-oluştan geçtiğini söylerler. İşte bu metin de bize emeğin, emek-gücü olmaya direnişini, Emeğin Kadın-Oluşu olarak düşünmeye sevk ediyor.

Bir kudret meselesi

Modernist gelenek, eylemlerini…eylemlerinin sonucunu… umudu bir beklentiye indirger. Oysa, direnişin ötesini üretmeyi bize öneren perspektif metni, tam da Şimdi ve Burada deney ve yaşantılama üretmektir. Umut, bugüne içkin direnişlerimizin politik pratiğidir. Mesele, doğru yanlış meselesi değildir. Modernist geleneğin bir yanı, doğru ve yanlışı ahlaki düzlem olarak kurgularken, bir yanı da doğru ve yanlışı Althusserci konjonktürle açıklama telaşındadır. Oysa doğru yanlış bir yorum meselesi değil bir kudret meselesidir. Bu, kudreti olan doğru söyler demek değildir. Hakikat, bir keşif değil bir üretim/yaratım sorunudur. Koşullara bakarak, yapmanız gerekenleri söyleyenlere inanmayın. Spinoza’nın bize öğrettiği gibi ortak olanı… Komünalizmi, Şimdi ve burada deneyleyin. İşte perspektif metninden benim anladığım bunlar.

Ulus-devletin aldatmacası

Seydîxan: Öcalan’a göre devlet, tarihsel bir üretimdir. Tarih boyunca artı değer, egemenlik, güç kümelenmeleri ve güvenlik-özgürlük dengesi etrafında biçimlendi. Antik Yunan’da doğal ihtiyaçları örgütleyen bir “akıl-ruh-beden” birliği sayılırken, Aydınlanma eşiğinde Hobbes-Locke-Rousseau üçgeninde toplumsal sözleşme ile meşrulaştı. Son durağı “vatan-pazar-dil-din birliği”ne dayanan ulus devlet oldu. Genel eleştiri hattını buradan kurar. Ulus devletin kültürel bir doruk ve özgürlüğün zirvesi olduğu iddiası aldatmacadır: Tersine devlet, sorgulayan, kaydeden, cezalandıran ve yaşama/ölme biçimlerini belirleyen sürekli bir disiplin aygıtıdır. Devletsiz toplum mümkün mü? Antropoloji buna “Siyaset devletten önce gelir” der; siyasal yaşam olmadan toplum olmaz ama devletsiz toplum pekâlâ vardır diye de ispatlar.

Devletin kökenine dair La Boétie kulluğun, Oppenheimer fetihlerin, Tilly ise savaşın devleti doğurduğunu söyler. Tilly’nin formülü nettir: “Devlet, koruma şantajıyla haraç toplayan organize suç örgütüdür, çetedir; savaşlar devletleri, devletler savaşları yapar.” Öcalan’ın bu hata yakın durduğunu görürüz. Öcalan için en önce devlet önce bir zihniyettir; zihni ve kurumsal bir akıştır. Topluma nüfuz ettikçe hacmi kriz doğurur. Engels’in “devletin sönümlenmesi” önerisi, aşırı genişleyen bu hacme tepkidir. KÖH erken denebilecek bir dönemde amaç (özgürlük, eşitlik, paylaşım) ile araç (devlet/iktidar) çelişir dedi ve devlet fikrinden vazgeçti. Bu yüzden hareket, “devletsiz-iktidarsız toplum” seçeneğini tartışmaya açtı. Ulusal özgürlüğün ulus devletle sağlanamayacağı saptaması “devlet + demokrasi” formülünü doğurdu: Mevcut devleti toptan yıkmak değil, demokratikleştirerek sınırlamaktır amaçlanan.

Demokrasiye de hayati bir rol atfediliyor. Demokrasi, devlet dışı toplumun kendini yönetmesidir; tarih boyunca insanlar daha çok demokrasiyi, daha az devleti deneyimlemiştir. Bu nedenle tam demokrasi devletsizlik, tam devlet ise demokrasi yoksunluğudur. Esas hedef, birbirini silmek değil, devletin daralıp toplumun özgürlük alanının genişlediği bir “aşma” ilişkisidir. Sonuç olarak devlet, kurumsal akış olarak sınırsızlaştığında toplumsal sözleşmesini ihlal eder; çözüm “devleti küçültmek, demokrasiyi büyütmek”tir. Öcalan’a göre demokrasi devletin uzantısı değil, onu dengeleyen özerk bir toplumsal güçtür; demokratik yönetimler devlet idaresiyle karıştırılmamalıdır.

Bu noktada devlet ve komün ilişkisine dair de birkaç şey ifade edilebilir. En başta şunu soralım: Toplumsal krizlerin kaynağı ekonomik midir yoksa siyasi midir? Öcalan tartışmayı ikincisine yerleştirir. Kısmen ifade etmeye çalıştım; devlet, ona göre üretim ilişkilerinin sonucu değil; topluma sonradan musallat olmuş, hiyerarşi ve sömürüyü yaratan özgül bir aygıttır. Bu yüzden “devlet-komün gerilimi”, “sınıf-sermaye geriliminden” daha kurucu kabul edilir.

Komün, Latince communis (ortak mülkiyet) ve munus (karşılıklı sorumluluk) köklerinden gelir: ortak yaşam, ortak yönetim ve ortak kaynak kullanımının aktif birlikteliğidir. Klanlardan manastırlara, Ortaçağ özerk kentlerinden bugüne uzanan en eski örgütlenme biçimlerinden biridir; devletsiz ama yönetimli, doğrudan demokratik, dayanışmacı bir yapıdır. Devlet ya bu özerkliğe el koyar ya da bastırır; merkezî otoriteyi reddetmek komünün süreğen gerilimidir. Öcalan, “devletçi uygarlığa” karşı komünü toplumun “ahlâkî-politik” öz savunma biçimi olarak tanımlar. Sömürülerin (sınıf, cinsiyet, etnisite, ekoloji) kökü devlettir; onu aşan komün, bu tahakküm zeminini dağıtır.  Komünü bu manada her şeyden önce “politika” olarak anlıyorum. Evet, komün dediğimiz şey politikanın kendisidir. Bundan ötürü burada sınıf-devlet gerçeği reddedilmiyor, komün-devlet daha geniştir ve sınıf-devleti de içeriyor zaten diyor. Mesela cinsiyet, ekoloji ve kültürel baskıları da içermesi onu daha kapsayıcı yapar. Yine daha günceldir komün-devlet içeriği.

DEVAM EDECEK

Perspektif metni üzerine düşünceler – I

Perspektif metni üzerine düşünceler…-II

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Türkiye, Kurojaro ve Metina’yı bombaladı

Sonraki Haber

Kürt aklı ve Kürt ideolojisi

Sonraki Haber
Kürt aklı ve Kürt ideolojisi

Kürt aklı ve Kürt ideolojisi

SON HABERLER

Riha Barosu’ndan ‘zeytinlik yasasına’ karşı mücadele çağrısı

Riha Barosu’ndan ‘zeytinlik yasasına’ karşı mücadele çağrısı

Yazar: Yeni Yaşam
30 Haziran 2025

Berivan Araz’ın taziyesine kitlesel ziyaret

Berivan Araz’ın taziyesine kitlesel ziyaret

Yazar: Yeni Yaşam
30 Haziran 2025

Özgür Özel: Tartışma bitsin, verecekleri her karara hazırız

Özel: 19 Mart Darbesi’nden bağımsız değil

Yazar: Yeni Yaşam
30 Haziran 2025

‘Kadın ve Doğa, Kültür Festivali’ ikinci gününde

‘Kadın ve Doğa, Kültür Festivali’ ikinci gününde

Yazar: Yeni Yaşam
30 Haziran 2025

Eski bakan mahkemeye gelmedi, avukatlar dilekçe ile soru soracak!

‘Hayata Dönüş Operasyonu’ davasında karar çıkmadı

Yazar: Yeni Yaşam
30 Haziran 2025

Newroz’u kutlayan kadın tutsaklara ceza

Newroz’u kutlayan kadın tutsaklara ceza

Yazar: Yeni Yaşam
30 Haziran 2025

Hasta tutsak Kerim Boran tahliye edildi

Hasta tutsak Kerim Boran tahliye edildi

Yazar: Yeni Yaşam
30 Haziran 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır