‘Barış ve çözüm’ söylemleri gelişirken tahliyelerin engellenmesinin sürecin samimiyetine zarar verdiğini kaydeden ÖHD Cezaevleri Komisyonu Eşsözcüsü Ezgi Akbaş, ‘Sürecin ilk adımı siyasi tutsakların serbest bırakılması olmalı’ dedi
Antalya Manavgat S Tipi ve Alanya L Tipi cezaevlerinde tutsaklara yönelik insanlık dışı uygulamalar sistematik bir boyutta devam ediyor. Kadın tutsaklar, infazlarını tamamlamalarına rağmen İdare ve Gözlem Kurullarının (İGK) taraflı kararlarıyla tahliyeleri engellenirken, cezaevi yönetimi hasta tutsakların tedavi için hastaneye sevklerini gerçekleştirmiyor ya da bu sevklerde çift kelepçe dayatması yapıyor.
Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Cezaevi Komisyonu Eş Sözcüsü Ezgi Akbaş, Antalya ve çevre bölgelerdeki cezaevlerinde kadın tutsakların yaşadığı hak ihlallerini aktarırken, ‘Barış ve Demokratik Toplum’ sürecinde cezaevlerinde bulunan tutsakların tahliyelerinin engellenmesini hukuki ve toplumsal vicdan açısından değerlendirdi.
Sistematik hak ihlalleri
Antalya ve çevresinde bulunan cezaevlerinde kadın tutsakların yaşadığı hak ihlallerinin sistematik bir hâl aldığını aktaran Ezgi Akbaş, sağlık hakkına erişim, hijyen koşulları, tecrit uygulamaları ve keyfi infaz uzatmaları ciddi sorun olarak devam ettiğini belirtti.
Hasta kadın tutsakların durumuna dikkat çeken Ezgi Akbaş, şunları kaydetti:
“Örneğin, Manavgat S Tipi hapishanesinde bulunan Neslihan Çetin düzenli fizyoterapi görmesi gerekirken, cezaevi hastaneye sevki zorlaştırmakta, hatta yapılmamakta; götürüldüğünde ise çift kelepçe dayatılmaktadır. Bu durum hem tedavi hakkını engellemekte hem de insan onurunu zedelemektedir. Tuba Sert, ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olarak Manavgat S Tipi hapishanesinde sosyal tecrit koşullarına mahkûm edilmiştir. Yine Laleş Çeliker, dosyası üç kez bozulmuş olmasına rağmen 28 yıldır cezaevinde tutulmaktadır. Bu durum, uluslararası sözleşmelerle korunmuş adil yargılanma hakkının bir unsuru olan ‘makul sürede yargılanma’ ilkesinin açık ihlalidir”
3 tutsağın tahliyesine engel
Ezgi Akbaş, Alanya L Tipi Cezaevi’nde tutulan Zozan Cimo’nun, İdare ve Gözlem Kurulu’nun keyfi kararlarıyla tahliyesinin engellendiğini; aynı cezaevinde bulunan Hatice Çakmak’ın ise aldığı disiplin cezaları gerekçe gösterilerek tahliye hakkının gasp edildiğini söyledi.
Elif Akbaş, “Yine Manavgat S Tipi’nde bulunan Nurşen Tekin’in yargılandığı bir dosyanın düşmesi ile müddetnamesi yeniden düzenlenmiş; koşullu salıverilme hakkı 2022 yılında doğmasına rağmen, bu hakkı temmuz ayında infazının 3 ay uzatılmasıyla engellendi. Bu ihlaller, İGK kararlarının ve ATK raporlarının tutsakların özgürlükleri üzerinde keyfi bir araç hâline getirildiğini göstermektedir” diye konuştu.
‘Adaletsizliğin derinleştiği mekanlar’
İnfaz hukukunun temel amacının, cezanın yalnızca özgürlükten mahrum bırakma yönüyle sınırlı olmasına atıfta bulunan Ezgi Akbaş, tahliyelerin keyfi biçimde engellenmesiyle bu sınırın aşıldığını söyledi.
Ezgi Akbaş devamında şunları kaydetti: “Hukuk sınırları dışında uygulanan keyfi uygulamalar ceza değil, zulüm niteliği taşımaktadır. Kişinin cezasını tamamlamış olmasına rağmen içeride tutulması, ‘kanunsuz ceza olmaz’ ilkesine ve Anayasa’nın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına aykırıdır. Hasta tutsakların tedavi haklarının engellenmesi, doğrudan yaşam hakkının ihlali anlamına gelmektedir. AİHM bu tür vakaları defalarca kez ağır hak ihlali olarak değerlendirmiştir. Cezasını tamamlamış, özgürlüğüne kavuşması gereken bir insanın idari kararlarla içeride tutulması ya da ağır hasta bir insanın tedavisiz bırakılması, toplumda adalet duygusunu derinden sarsmaktadır. Cezaevlerini adaletsizliğin derinleştiği mekânlar hâline getirmektedir.”
‘Tutsakların özgürlüğü sağlanmalı’
Müzakere sürecinin samimiyeti açısından atılması gereken temel adımın tutsakların özgürlüğünün sağlanması olduğunu kaydeden Ezgi Akbaş şunları kaydetti:
“Bir yandan ‘barış ve çözüm’ söylemleri dillendirilirken, diğer yandan İGK’nin keyfi kararlarıyla tahliyelerin engellenmesi ya da ATK raporlarının siyasallaşarak hasta tutsakların içeride tutulmasına devam edilmesi, sürecin inandırıcılığına ve samimiyetine zarar veriyor. Eğer gerçekten samimi bir müzakere süreci yürütülmek isteniyorsa, bu sürecin ilk adımı siyasi tutsakların serbest bırakılması ve ağır hasta tutsakların tahliye edilmesi gerekiyor”
‘Hasta tutsaklar serbest bırakılmalı’
Türkiye’nin içinde bulunduğu sürecin yalnızca hukuki değil, toplumsal bir yeniden inşa ihtiyacını ortaya koyduğuna değinen Ezgi Akbaş şunları belirtti:
“Eğer siyasal iktidar gerçekten demokratikleşme, müzakere ve çözüm iradesi gösteriyorsa, bunu en net biçimde cezaevlerindeki siyasi tutsaklara olan yaklaşımıyla ortaya koyabilir. Tahliyelerin önündeki keyfi engellerin kaldırılması ve hasta tutsakların derhâl serbest bırakılması, hem toplumsal vicdanı rahatlatacak hem de müzakere sürecinin samimiyetine dair güçlü bir güvence sağlayacaktır.”
Haber: Ezgi Aktı / JINNEWS