Daha önceki yazılarımızda, ülkedeki gelir dağılımı eşitsizliği ve derin yoksulluk gibi ekonomik sorunların dışında, en önemli iki siyasal sorunun; bölgedeki jeopolitik gelişmelerden kaynaklı olarak ülkede her an yeniden patlayabilecek olan bir savaşın, dolayısıyla da barış masasının bir kez daha devrilme olasılığının ve aynı zamanda ülkede giderek baskısını artıran aşırı sağ bir otokrasinin altını çizmiştik.
Daha da kötüsü barış ve demokrasi konuları ülkedeki İktidar Bloku tarafından birbirine karşı kullanılıyor. Adeta “barış istiyorsanız demokratikleşmeyi unutun” deniliyor.
İktidar Blokunun tuzakları
Böylece ülkenin ana muhalefet partisi CHP kriminalize edilerek ülkenin üçüncü büyük partisi konumundaki DEM Parti ile yan yana gelmesi ve böylece geniş bir bir demokrasi cephesinin oluşması önlenmeye çalışılıyor.
İktidar Blokunun tuzaklarına düşmemek için barış ve demokrasi mücadelesinin birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğu unutulmamalı ve en geniş Demokrasi Cephesinin inşasına yönelik daha gayretli ve daha somut adımlar atılmalıdır.
Bu mücadeleyi yürütürken bir yandan barış müzakerelerini sürdürmek ve bu yönde iktidarı somut adımlar atmaya zorlamak, diğer yandan da çoğulcu-katılımcı bir demokrasiye olan ihtiyacımızı topluma anlatmak gerekiyor. Bunun için de sadece savunmacı pozisyonda değil, aynı zamanda atak yapan pozisyonda da olmalıyız.
Ayrıca otokrasi ve faşizm gibi açık diktatörlüğü geriletme mücadelesi, tıpkı dalgalı denizlerde bir gemiyi yüzdürme çabası gibi, hep tam gaz gitmek yerine sürekli su boşaltmaktan kaçınmak için, sızıntılara karşı önlem almayı da gerektiriyor.
Bu yüzden demokratik muhalefeti böldürmemek için güvensizlik oluşturabilecek söylemlerimiz, tutum ve davranışlarımız konusunda daha dikkatli olmamız ve algı yönetiminin bu denli ustaca yapıldığı bir çağda farklı biçimlerde algılanabilecek davranışlardan kaçınmamızda yarar var.
Otokrasi nasıl geriletilebilir, açık diktatörlük nasıl önlenebilir?
Otokrasiye ve açık diktatörlüklere (faşizm) karşı mücadelede işçi sınıfının önderliği esas olmalıdır ancak bu mücadele sadece işçileri ve onun sınıfsal müttefiklerini değil, tüm ezilen ve sömürülen halk kesimlerini de birleştiren bir mücadele olmalıdır. Bu kesimler, insan hakları savunucuları, entelektüeller, kadınlar, çevreciler, ezilen kimlikler, gruplar ve inançlardır.
Yani sadece işçi sınıfını değil, orta ve küçük burjuvaziyi, küçük ve yoksul köylüleri, entelektüelleri, yaşam biçimleri sorgulanan tüm kimlikleri, kısaca ekonomik ve sosyal konumları gereği tekelci kapitalizm ve siyasal İslamcı otokrasi ile çelişkilere sahip tüm sosyal katmanları örgütlemeliyiz.
İşçi sınıfı hamlamış bir atlet gibi
Bu noktada işçi sınıfının durumu elbette sorgulanmalıdır. İşçi sınıfı, muhtemelen var olduğundan bu yana tüm zamanların en kötüsünü yaşıyor. Örgütlülük düzeyi çok düşük. Büyük ölçüde aşırı sağcı partiler ve ideolojilerin etkisi altında kalmış bir sınıftan söz ediyoruz.
Diğer yandan işçi sınıfı en azından nicelik olarak varlığını koruyor, öyle ki gelişmiş ekonomilerdeki büyük çoğunluk da dahil olmak üzere dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturuyor (4-5 milyar civarında). Dünyadaki işçi eylemlerine bakarak sınıfın tamamıyla da sessiz kaldığı ileri sürülemez. Belki işçi sınıfını “hamlamış bir atlete” benzetmek daha doğru olacaktır.
Otokrasiye ve faşizme karşı mücadelede işçi sınıfının önderliği olmalı ve işçi sınıfı kapitalizmin sosyal krizine karşı diğer sınıf ve katmanları yanına alacak bir alternatif program hazırlamalıdır. Bu programı grevler, genel grev, iş bırakma eylemleri, sivil itaatsizlik eylemleri ve daha fazlasını içeren büyük ama şiddet içermeyen eylemlerle ve mümkün olduğunca çok sayıda insanı katarak uygulamak gerekir.
Sınıfın birliği
Bu nedenle de partili, sendikalı farklılığına bakılmaksızın tüm işçileri otokrasiye karşı örgütlemek gerekiyor. Tüm görüşlerden işçilerin bu mücadeleye katılmaları sağlanmalıdır. İşçi partileri, sendikalar ve diğer kitle örgütleri ortak savunma birlikleri örgütleyerek Demokrasi Cephesinin (ya da Birleşik Cephenin) omurgasını oluşturmalıdırlar. Ayrıca bu mücadelede uluslararası işçi sınıfı örgütlerinin desteği de mutlaka sağlanmalıdır.
Kısaca artık sınıf 1960’larda ve 1970’lerin başında olduğu gibi örgütlü olmasa da ve o zamanlar var olan şey aynı şekilde geri gelmeyecek olsa da işçi sınıfının yeniden örgütlenmesi hala hayati önem taşıyor. Bugünün işçi sınıfının ne olduğu, kapitalizmin nasıl işlediği, örgütlenmenin nasıl inşa edilebileceği konusunda sarsıcı bir tartışmaya ihtiyaç var. Eğer gidişatı tersine çevirmek istiyorsak bu tartışmayı başlatmak çok önemli.
Son olarak faşizmin, emperyalizmin kapitalist sistemin bir ürünü olduğu da unutulmamalıdır. Özellikle de günümüz yeni faşizminin neo-liberalizmle olan sıkı bağları göz ardı edilmeden otokrasi ve faşizm ile mücadele ederken, neo-liberalizmle de mücadele edilmelidir.
Klasik faşizm örneklerinden çıkartılacak dersler
Gerek klasik faşizm (gerekse de yüzyılımıza ait yeni faşizm) örneklerinden çıkartılacak çok önemli dersler var:
Öncelikle, otokrasi ve faşizm hiçbir zaman yıkamayacağımız granit bir mermer gibi bir şey değildir, doğası gereği çatışmalıdır. Yani farklı içsel çelişkileri onun parçalanmasına, çözülmesine yardımcı olur. Bu bağlamda zayıflıklarını anlamak, ittifakları dağıtmak ve sendikaların desteğiyle siyasi gücü harekete geçirerek seçimleri kazanmak gerekir. Ayrıca otokrasiyi meşruiyetinden mahrum bırakmak ve İktidar Blokunun neden olduğu toplumsal zararı insanlara göstermek gerekiyor.
Ancak buradan, “faşizm kendiliğinden yok olana kadar kenara çekilip beklemenin ya da hiçbir şey yapmamanın en iyi yol olacağı” gibi bir sonuç çıkartılmamalıdır. Aksine bu yapılacak en kötü şeydir zira bu tür rejimler kendiliğinde yok olmazlar, ancak mücadele edilerek yok edilebilirler.
Keza otokrasinin ve faşizmin ideolojik ve politik olarak çürümesi askeri yönden de zayıflayacağı anlamına gelmez. Bu uzun zaman alan bir mücadeleyi gerektirir. Yani bu rejimler milis terörünün yanı sıra devlet terörünü ve şiddeti kullandığından buna karşı hazırlıklı olunmalıdır.
Demokrasi Cephesi
Faşizme karşı mücadelede en geniş Demokrasi Cephesi kabaca iki temel hat üzerinde yürür: Faşizmi ideolojik ve politik olarak yenmek ve faşizmi askeri olarak yenmek.
Bu bağlamda faşizm ve anti-faşizm konusunda, sadece siyasal partiler tarafından değil, işçi sendikaları tarafından da kitlelere yönelik eğitsel malzeme hazırlanmalıdır (gazete, dergi, poster, sosyal medya, dijital içerikler, görseller, kısa videolar gibi). Özellikle de giderek yoksullaşan işçilere ve işçileşen orta sınıflara yönelik olmak üzere tekelci finans kapitalizminin savunucusu olan faşizmi eğitsel malzemelerle teşhir etmek gerekir.
Bu yönde Avrupa’da bazı örgütlenmeler söz konusudur. Alman sendika hareketi Deutscher Gewerkschaftsbund (DGB) tarafından hazırlatılan 2022 tarihli bir rapor, Avrupa işçi federasyonları ve konfederasyonları tarafından aşırı sağın tehdidine ilişkin farkındalığı artırmak için yüksek düzeyde eğitim çalışmaları yürütüldüğünü ortaya koyuyor. (1)
Faşizmin sosyolojik tabanı
Faşizmin sosyal taban olarak, açların, yoksulların geçim sıkıntısı içinde yaşamlarını sürdürenlerin, hayal kırıklığı içinde olanların ve geleceği olmadığına inanan gençlerin yöneldikleri bir hareket olduğunu unutmamak gerekir. Bu kesimleri faşizmin etkisinden kurtarıp anti faşist Birleşik Cepheye (Demokrasi Cephesi) katabilmeliyiz. Bu kesimleri en azından nötr tutabilmeliyiz.
Bu kesimlere kaypaklıkları bilinen entelektüeller de dâhildir: insanların sadece karnını doyurmak yetmez, onların yaralı ruhlarına da merhem olabilmeliyiz. Çünkü böyle dönemlerde bu kesimler kaçıp bir yerlere sığınmak ihtiyacı duyarlar. Faşist harekete katılanların sadece lümpenler değil, son derece kapasiteli ve eğitimli olanlar da olduğunu bilmeliyiz.
Bu bağlamda en geniş Demokrasi Cephesi için böyle kitlelere ulaşarak en geniş geniş kitle tabanını oluşturmanın yollarını bulmalıyız: “eğer dağ Muhammed’e gelmezse, Muhammed’in ona gitmekten başka çaresi yoktur.” Eğer kitleler bizlere gelmiyorsa biz onları bulmalıyız. Onların dilinde, onların dünyaya baktıkları pencereden onlarla konuşmalıyız. Bunu yaparken de sosyalist ideallerimizden asla vaz geçmemeliyiz. Bu anlamda bugün liberal sağ partilerin ve CHP’nin kitle tabanı, en az Kürtler, kadınlar ve gençler kadar ulaşılması gereken bir tabandır.
Faşizme karşı öz savunma
Faşizm ile geçen yüzyılda İtalya’daki reformistlerin yaptıkları gibi mücadele edemeyiz. Reformistler “onlar bizi rahat bıraksınlar biz de onlarla uğraşmayalım” davranışı içindeydiler. Tam tersine şiddete karşı öz savunma oluşturmak gerekiyor. Ama bu öz savunmanın başarısızlığa mahkûm olacağı kesin olan bireysel terör biçiminde olmaması gerekiyor. Bu örgütlü sınıf mücadelesinin ortaya koyacağı devrimci bir öz savunma olmalıdır. Bu faşizme karşı fiziksel mücadele yürütmek anlamına gelir.
Kısaca işçi sınıfının öz savunma güçlerini inşa etmesi giderek önem kazanıyor. Tehlikede olan işçi sınıfının güvenliği, varlığı, hakları, istihdamı, örgütlerinin geleceğidir. Bu yüzden Demokrasi Cephesinin en önemli unsuru olarak işçi sınıfının öz savunma birlikleri şimdiden oluşturulmalıdır. Diğer yandan bu güçler ancak en geniş Demokrasi Cephesi içinde olurlarsa başarıya ulaşabilirler.
Dip notlar:
- https://mronline.org/2025/09/15/labor-movement-in-fight-for-its-life-against-neofascist-threat (15 September 2025).