Erdoğan bir ortağını daha yavaş yavaş tasfiye mi ediyor yoksa devlet aklına güvenen Bahçeli bu biçimde iktidar üzerindeki kontrolünü sıkılaştırmaya mı çalışıyor? Bu görüş ayrılığının basın önünde yaşanması, bazı konularda artık mızrağın çuvala sığmadığını mı gösteriyor?
Ali Sinemilli
Konu Kürt sorunu olunca yine de böyle bir yoruma gitmek zor. Fakat Kıbrıs’ta gerçekleşen seçimlerin ardından yapılan değerlendirmeler Bahçeli ile Erdoğan arasında belli konularda yaşanan fikir ayrılığını gün yüzüne çıkardı. Bahçeli seçim sonuçları belli olur olmaz, daha doğrusu sayım sürerken bir nevi müdahalede bulundu ve parlamentonun acilen toplanıp Türkiye’ye bağlanma kararı alması gerektiğini söylerken, Erdoğan sonuçları gördükten sonra kutlama mesajı yayınlamayı seçti. Bahçeli bu kadar keskin bir çıkış yaparken Erdoğan aksi yönde bir beyanda neden bulundu, bunu nasıl analiz etmek gerekir?
Elbette tartışılmaya değer fakat kamuoyuna yansıyan bir meselede iktidar ortaklarının bu derece ayrışması geri planda ciddi görüş farklılıklarının da habercisi oluyor.
Erdoğan bir ortağını daha yavaş yavaş tasfiye mi ediyor yoksa devlet aklına güvenen Bahçeli bu biçimde iktidar üzerindeki kontrolünü sıkılaştırmaya mı çalışıyor? Bu görüş ayrılığının basın önünde yaşanması, bazı konularda artık mızrağın çuvala sığmadığını mı gösteriyor?
Dikkat edilirse, son dönemlerde, Bahçeli’nin Kürt sorununun çözümü ile ilgili sözlerinin ortada kaldığına ilişkin çok yoğun değerlendirmeler var. ‘Bahçeli bir şeyler söyledi, bazı vaatlerde bulundu’ fakat bunların hiçbiri yerine gelmedi denilerek, ‘eğer siyaset yapmıyorsa, bu, hem kendisinin hem de partisinin ağırlığının ortadan kalkmasıdır’ biçiminde yorumlar yapılıyor. Açık ki, yaşanan durum tam da bu değerlendirmeleri doğrular cinsten. Bir yıl önce Meclis kürsüsünden çağrılarda bulunan ‘Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun’ diyen Bahçeli, Meclis’te oluşturulan komisyonun adaya gidişini bile sağlayamadı.
İlk başlarda bunun danışıklı bir döğüş olduğu yönünde görüşler dile gelse de, gelinen aşamada meselenin pek de böyle olmadığı, kendisini kurtarmak, partisini kurtarmak adına bile olsa, bu komisyonu adaya göndermenin Bahçeli’nin boynunun borcu olduğu anlaşılıyor. Komisyonun Önder Apo ile görüşmesini dahi sağlayamayan bir Bahçeli’nin sözünün kıymetinin giderek ortadan kalkacağı biliniyor. Ki, hali hazırda, tam da böyle bir algının şekillendiğini söylemek mümkün.
Peki kim buna yol açıyor? Bahçeli’nin sözünün ağırlığını kim ortadan kaldırıyor? Belli ki, Erdoğan-AKP yönetimi böyle bir algının oluşmasında belirleyici pozisyonda. Erdoğan-Saray yönetimi böyle bir engel oluşturmasa şimdiye dek Önder Apo ile komisyonun görüşmesi, bunun sonuçlarının paylaşılması oldukça kolaydı. Olmamasının nedeni iktidar içindeki fikir ayrılıkları.
Kuşkusuz, Erdoğan ya da Bahçeli’nin nihai hedefleri aynı. İkisi de yüzyıllık cumhuriyetin ortaya çıkardığı ‘Kürt’ sorununu ‘ortadan kaldırmak’ istiyor. İkisi de bu sorunu ‘ortadan kaldırırken’ özgürlükleri referans almıyor. İkisi de asimilasyon ve soykırım siyasetinde ısrar ediyor ve çözümü burada görüyor. Fakat, anlaşılan o ki, izledikleri yollarda değişiklikler var. En genel anlamda Bahçeli, Kürdü sistemin içine çekerek eritme, bu biçimde yedekleme siyaseti izlerken, Erdoğan hala Kürdü sistem içine çekip çekmeme tartışması yürütüyor. Kürdü tümden ortadan kaldırma, soykırıma uğratma yaklaşımını sürdürüyor.
Elbette, Erdoğan’ın bu yaklaşımının esas sahibi Bahçeli ve içinden geldiği gelenek oluyor. Erdoğan da bir nevi ondan öğrendi bunları denilebilir. Fakat bugün açısından Bahçeli’nin özü itibariyle, mecburiyetlerden kaynaklı bu yola başvurduğu görülüyor.
Bahçeli, çokça değerlendirildiği üzere, Kürde karşı savaşı en ön cephede yürütmüş, son elli yılda buna öncülük eden bir yerden geliyor. Dolayısıyla saha gerçeklerini daha iyi biliyor. Özünde, savaşacak insan kalmadığını, kimseyi bunun için ikna edemediklerini, bu saatten sonra özgür Kürdün karşısında sonuç alamayacaklarını görmüş gibidir. Aynı şeyi Erdoğan gibi pragmatik siyasetin imkanlarını kullanarak bugünlere gelen biri için söylemek mümkün değil. Ona göre oturduğu koltuğu korumak öncelikli iş oluyor.
Bu nedenle, ne ikisini ayrıştırmak ne de aynı görmek gerçeğin bütünüdür. Bugün itibariyle, görülen Erdoğan’ın Bahçeli’yi de eski ortakları gibi peyder pey elimine ettiğine işaret ediyor. Öyle ki, bir yıl önce Meclis’te heyecanla konuşan, konuşmasıyla gündeme yön veren, herkesi şok içinde bırakan Bahçeli artık yoktur. Daha çok, görüş veren fakat bunları uygulama gücünü önemli oranda yitirmiş ya da böyle bir görüntü veren Bahçeli söz konusudur. Tersi bir algı yaratılmaya, bu çerçevede görüşler dile gelmeye devam etse de, ulaşılan yer bu minvaldedir.
Hiç kuşku yok ki, bu durumun uzun süre devam etmesi mümkün değildir. Nihayetinde iktidar ortaklığı çıkar ortaklığıdır ki, çıkarların çatıştığı yerde bir tarafın baskın çıkmak için hamle yapması muhtemeldir.