CHP Genel Merkezi Avukatı Çağlar Çağlayan, İBB iddianamesinin siyasi başlayıp, gizli tanıklarla beraber sadece itirafçı beyanları ve HTS kayıtlarına dayanarak devam ettiğini belirterek, ‘Delil sayılabilecek herhangi bir olgu dosyada yok’ dedi
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) dair “yolsuzluk” iddiasıyla yürütülen soruşturmada iddianamenin hazırlanmasının ardından 12 Kasım’da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, iddianamedeki suçlamalar kapsamında CHP hakkında Yargıtay’a kapatma bildiriminde bulunduğunu açıkladı.
İddianamede İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu için 2 bin 352 yıl hapis cezası istendi. İddianamede 969 kez “hatırladığım kadarıyla”, 774 kez “bilmiyorum”, 691 kez “mışlar, mişler, muşlar” ifadelerinin yer aldığı kaydedildi.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi Avukatı Çağlar Çağlayan, iddianameye ve kapatma bildirimine dair değerlendirmelerde bulundu. CHP hakkında mevcut bir iddianame olduğunu ancak yakın zamanda dosyanın içerisine casusluk iddiasıyla ilgili bazı kısımlar koyularak bir kapatma yazısı yazıldığını belirten Çağlar Çağlayan, “Başsavcılık, kapatma bildiriminde bulunduğu iddialarının gerçek olmadığını söylemişti ama ortaya çıkan yazıyla gördük ki kapatma talebi gerçek. İstanbul il binasının alınmasının bir rüşvet parasıyla gerçekleştiği iddiasındalar. Halbuki İstanbul il binasının alınmasıyla ilgili bir soruşturma yürütülmüştü ve o soruşturmada herhangi bir rüşvet tespiti yok. CHP tarafından, iddia edilen örgüt içerisindeki isimlere seçmen, sandık verilerinin gönderildiği iddia edildi. Seçim dönemleri dışında, siyasi partiler YSK’dan seçmen verisi alırlarsa bu verilerde seçmenlerin sandık bilgileri yer almaz. Hiçbir şekilde seçmenlerin cep telefon numaraları YSK’dan siyasi partilere gönderilen veriler arasında yer almaz. Siyasi partiler, seçmenlerin GSM bilgilerine sahip olamazlar. Ancak bu bilgilerin gönderildiği iddiasıyla 2023 Eylül ayından alınıp Kasım ayına kadarki dönemde bu bilgilerin gönderildiği iddiasıyla da bir metne iliştirme yapıldı” dedi.
‘Cumhuriyet Başsavcılığı kapatma isteyemez’
Çağlar Çağlayan ilgili metinde aynı zamanda CHP İstanbul İl Kongresiyle ilgili birer soruşturmanın davaya döndüğü bilgisinin de yer aldığını ifade etti. Çağlar Çağlayan, “Siyasi Partiler Kanunu’nun 101’inci maddesi ile Anayasa’nın 68 ve 69’uncu maddelerini bir arada değerlendirdiğimizde; Anayasa’nın 68 ve 69’uncu maddelerinde belirlenen ilkelere aykırı fillerin odağı olma durumunda 101’inci maddeye göre kapatma davası açılır’ hükmü hatırlatılıyor. Yazılan metnin sonunda da CHP’nin bu fiillerinin süreklilik arz ettiği iddiasıyla bir odak haline gelme durumu tarif ediliyor. Gereğinin takdiri için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bildirimde bulunuyor. Gereğinin takdiri için bildirimde bulunmak zaten zorunluluk çünkü kanun gereği bir CBS, Yargıtay CBS’na kapatma isteyemez. Ama metnin içerisinde ilgili kanunları hatırlatıp ‘Böyle davranılması gerekir’ derseniz bu bir kapatma istemi olur. Ben yapılan inceleme sonucunda Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nden bir kapatma isteyeceğini düşünmüyorum. Biz parti olarak da bu konuda bir başvuruda bulunacağız, hazırlıklarımız da tamam” diye konuştu.
‘Delil sayılabilecek herhangi bir olgu dosyada yok’
Özgür Özel’in “Mesele sonuç değil süreç odaklıdır” sözünü hatırlatan Çağlar Çağlayan, İBB iddianamesinin hukuki değil siyasi bir sonuca çıkacağı endişesinin haklı çıktığını ifade ederek, “Bu iddianamenin başında ‘ahtapotun kolları’ ifadesi var. Bu ifade, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan tarafından söylenmiş bir söz. Bu durumda akla iki soru geliyor: Eğer iddianameye AKP genel başkanlığı da yapan Cumhurbaşkanının bir sözü ile başlanmışsa hukuki olarak bu bir fecaat. Eğer ki iddianamede bu ifade varsa ve henüz iddianame düzenlenmeden bir siyasi parti genel başkanına bu yönde bir bilgi verilmişse zaten güçler ayrılığı ve hukuk devleti ilkesini ortadan kaldıran daha büyük bir fecaat söz konusu. İddianame siyasi başlıyor, gizli tanıklarla beraber sadece itirafçı beyanları ve HTS kayıtlarına dayanıyor, onun dışında doğrudan ‘şu para şuraya ödendi’ şeklinde bir tespit içermiyor. Bu da bizi şöyle bir noktaya getiriyor, delil sayılabilecek herhangi bir olgu dosyada yok. Bu iddianameyi okuyan herhangi bir hukukçu, burada siyasi bir dosya olduğunu sezebilir” diye belirtti.
‘İhaleler en çok AKP’li belediyelerden ve kamu idarelerinden alınmış’
Ekrem İmamoğlu İBB başkanlığı yaparken sadece belediyecilik hizmeti yapacağını söyleseydi bu süreç böyle yaşanmazdı diyen Çağlar Çağlayan, “Ülkeyi yönetme iddiasını ortaya koymamış, halkın onun Cumhurbaşkanı adayı olması beklentisine cevap vermemiş bir belediye başkanı olsaydı bu süreç yaşanmayacaktı. Meselenin doğrudan bir yolsuzluk soruşturması, temiz eller operasyonu yürütmek olmadığını şuradan da görüyoruz: Bu dosyada da adı geçen şirketlerin ihaleleri en çok AKP’li belediyelerden ve kamu idarelerinden alındığını görüyoruz. Onların da üzerine gidilirdi ya da bu soruşturma esnasından yazılan müzekkerelerde ‘İBB’nin 2019’dan sonraki bu konuya ilişkin çalışmalarına gönderin’ diye yazılar yazılmazdı. Mesele bir gerçekliği ortaya çıkarmaktan ziyade birileriyle ilgili olumsuz bir gerçeklik yaratmak. Bunu bir hukukçu olarak ben söylemiyorum, bu bir iddia olurdu, bunu dosyadaki müzekkereler söylüyor” ifadelerine yer verdi.
‘Yargılamalar yayınlansın’
Artık iddianame düzenlendiğine göre tensip zaptıyla istenen cezalara göre de bir an önce tahliyelerin başlaması gerektiğine vurgu yapan Çağlar Çağlayan, “Tutukluluk geçici bir tedbirdir. Tutukluluk kararı için kaçma, delil karatma şüphesi gibi gerekçelerin de bulunması lazım. Önemli olan özgürlüğü korumaktır, burada bugüne kadar yapılan şey tutsaklığı korumak olmuştur. Mahkemenin bir an önce yapması gereken; başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere bütün sanıklar bakımından özgürlüğü teminat altına almaktır. Ekrem İmamoğlu’nun kaçma şüphesinin olması söz konusu dahi olamaz. Bundan sonraki yargılama sürecinde işin olabildiğince şeffaf yürütülmesi gerekir. Mevzuatta düzenlemelerin yapılması ve bu yargılamaların yayınlanması yönünde çok açık bir çağrı yapılıyor. Bunun yayınlanması ve insanların bunu görmesi lazım, gerekirse TRT yayınlasın. Herhangi bir vatandaşımız savcının iddiasıyla, sanığın bu iddiaya verdiği cevabı, kafasında kendi kendine hiç kimsenin manipülasyonu altında kalmadan değerlendirebilsin. Bu büyük bir özgüven; Ekrem İmamoğlu suç işlediğini bilen, suç işlediği gerekçesiyle çekincesi olan bir kişi olsaydı hiç böyle bir iddiada bulunmazdı. Bugün CHP’nin genel başkanı dahil olmak üzere her bir üyesi büyük bir özgüvenle gelin bunları yayınlayalım diyebiliyor” diye konuştu.
‘Demokratik hukuk devletinde olmayacak gelişmeler yaşıyoruz’
İktidarın demokrasi söylemleri içinde bulunurken bir yandan da CHP’ye yönelik bu baskıları gerçekleştirmesinin önemli bir çelişki olduğuna dikkat çeken Çağlar Çağlayan, “Burada özellikle iktidar kanadından siyasilere şu görev düşüyor: Eğer kayyumların yanlış olduğunu, demokrasinin esas olduğunu söylüyorsak ‘Esenyurt Belediyesi’ni halkın seçtiği Belediye Başkanı’na vermeliyiz. Siyasi partilerin kapatılma döneminin sona erdiğini iddia ediyorsak, demokrasinin işleyeceğini, sandığa güvenileceğini söylüyorsak insanlara bu tür güvenceleri vermeliyiz’ demeliler. Demokratik hukuk devletinde olmayacak gelişmeler yaşıyoruz. Bugün yaşadığımız sürecin kişilere, kişilerin tutumlarına bağlı; yargıçların onların ağzına baktığı bir süreç olmaktan çıkacağı bir Türkiye kurmamız lazım. Ben bir siyasi hukukçu olarak söylüyorum bu meselenin çözümü siyasette ve sandıkta. Sandığın bir an önce kurulması ve yeni gelecek yönetimin bu tür uygulamalardan şiddetle kaçınması ve uzak durması lazım. Ben seçimi CHP’nin kazanacağına inanıyorum eğer CHP aynı yanlışları yaparsa ülke bir adım ilerleyememiş olur” dedi.
Çağlar Çağlayan, ülkede her şeyin değişeceğini belirtip son olarak şu ifadeleri kullandı:
“CHP ve Ekrem İmamoğlu üzerinde çok büyük bir baskı var, bunu kapatma davasında şimdi görüyoruz, daha önce kayyum atanması talebi vardı. Bakın onlar da sona erdi, bunlar da sona erecek. Yurttaşların hangi partiyi desteklediğinden bağımsız ülkede yaşanan hukuki gelişmelerin yaşandığına dair endişeleri olduğunu görüyorum. Ama hiç kimse merak etmesin, yeter ki doğruyu söylemeye doğru yönde durmaya devam etsinler, çekinmesin kimse. Bu ülkede çok karanlık günlerden çıkıldı bundan da çıkılacaktır. Kimse endişe etmesin.”
Haber: Yeşim Tükel \ MA









