Filistinli Haneen Ashour, uluslararası kurumların sessizliğine tepki göstererek, 25 Kasım için verdiği mesajda, ‘Kadınlara yönelik şiddet sadece evlerimizde değil. Kuşatmada, yerinden edilmede, bombalamada, güvenlik, gıda ve ilaçtan mahrum bırakılmada da var. Acıma istemiyoruz, adalet istiyoruz. Seslerimiz zayıf değil, ama susturuluyor, onları duyurmamıza yardım edin’ dedi
İsrail ve Filistin arasında 7 Ekim sonrası başlayan çatışmalar devam ederken, şimdiye kadar İsrail saldırılarında yüzlerce kişi katledildi. Gazze Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 8 Ekim 2023’te başlatılan ve hala sürdürülen saldırılarda 20 bin 179’u çocuk, 10 bin 427’si ise kadın olmak üzere 68 bin 531 kişi katledildi. 170 bin 402 kişi de yaralandı.
Savaşı erkekler çıkarır..
Filistinli kadınların yaşadıklarına karşı mücadele yürüten Miftah grubu, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada “İşgal erkekler tarafından yaratılır, erkekler tarafından yönetilir ve büyük ölçüde erkekler tarafından sürdürülür” noktasına dikkat çekmişti.
Saldırı altında 25 Kasım’a gidiyorlar
Bu yıl da 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü soykırım saldırılarıyla karşılayan Filistin’deki kadınlar, bir yandan yerle bir edilmiş kentlerinde bir yandan da gündelik hayatlarını sürdürürken ekonomik, psikolojik pek çok şiddet türünü derinden yaşıyor.
Ailesinden 27 kişi katledildi
İsrail’in süren saldırıları nedeniyle defalarca yerinden edilen kadınlardan biri de Haneen Ashour. Şuan Gazze’ye bağlı Han Yunus kentinde yaşam mücadelesi veren Haneen Ashour, ailesinden ve yakın çevresinden 27 kişiyi kaybetti. Haneen Ashour, yeğeni Omer’in cenazesine ulaşamadıklarını anlatırken, bir diğer kardeşi ise iki yıl boyunca İsrail Cezaevi’nde tutuklu kaldı.
Kadınlar saçlarını kazıdı
Kadınlar olarak yaşadıklarını anlatan Haneen Ashour, “Yaşanılan acıların en belirgin özellikleri şöyle özetlenebilir; tekrarlanan yerinden edilmeler, barınak kayıpları ve zorunlu göç. Bir buçuk milyondan fazla kadın, ağır bombardıman ve tonlarca patlayıcı altında, çocuklarını, belgelerini ve asgari düzeydeki eşyalarını da yanlarına alarak güvenlik arayışıyla evlerini defalarca kez terk etmek zorunda kaldı. Su kıtlığı, yetersiz kişisel hijyen, özellikle kadın hijyen ürünlerine ulaşamaması. Birçok kadın hem bundan hem de su eksikliğinden dolayı saçlarını kazıtmak zorunda kaldı. Hijyenik ped eksikliği yine yaşanan en büyük sorunların başında geliyordu. Bu da kadınları psikolojik sıkıntıya ve sürekli bir kaygıya sürükleyip, güvensizlik hissine yol açtı” diye belirtti.
Sorumlulukları arttı
Kadınların sorumluluklarının arttığını ifade eden Haneen Ashour, “Binlercesinin eşinin ölmesi, yaralanması veya kaybolmasıyla birlikte pek çok ailede kadınlar, ailenin geçimini sağlayan kişi, çocukların güvenliğini sağlayan kişi oldu.Doğumlar tehlikeli, sağlıksız ve güvenli olmayan koşullarda gerçekleşiyor. 5 binden fazla kadın temel bakım almadan çadırlarda doğum yaptı” diye belirtti.
Kadınlar topraklarına bağlı
Tüm koşullara rağmen kadınların topraklarına olan bağlılığa dikkat çeken Haneen Ashour, “Filistinli kadınların topraklarına olan bağlılıklarını kararlı bir şekilde sürdürmelerini sağlayan karmaşık bir değer, inanç, kültür ve tarihsel kök sistemine sahiptir. Bunlardan en önemlisi toprağa derin bir aidiyet duygusu. Çoğu kadın için Filistin sadece coğrafi bir yer değil, aynı zamanda bir hafıza, bir kimlik, derin kökler ve zengin bir tarihtir. Dayanıklılık (sabır, metanet) kavramı teorik bir slogan değil, Filistinli kadınların nesiller boyu aktardığı bir yaşam biçimidir. Manevi ve dini bağ da yine bazı kadınlara kalmak ve pes etmemek için güçlü bir motivasyon sağlıyor” dedi.
Dünya yaşananlara sessiz kaldı
21. yüzyılda tüm dünyanın gözü önünde maruz kaldıkları soykırıma karşı uluslararası kamuoyunun sessizliğine değinen Haneen Ashour, kadınlar olarak bu sessizliği üç şekilde tanımladıklarını belirterek, ekledi: “Birincisi; acımasızca yalnızlık. Birçok kadın, uluslararası toplumun onları savaşla baş başa bıraktığını, sanki acıları görünmezmiş gibi hissettiğini düşünüyor. Diğeri, uluslararası sistemlere duyulan güven kaybı. İnsan hakları yasalarının en çok ihtiyaç duyulduğu anda uygulanmadığı ve işgalin tüm ihlallerine, kadınların, çocukların ve sivillerin öldürülmesine ve sağlık merkezleri ile hastanelerin bombalanmasına rağmen uluslararası sessizliğin hüküm sürdüğü yaygın bir kanı. Üçüncüsü ise ayrımcılık hissi. Bazı kadınlar, hayatlarının dünya tarafından diğerlerinden daha az değerli görüldüğünü hissederler ve bu his derin bir psikolojik acıya yol açar. Yine de çoğu, bu sessizliğin eyleme dönüşeceğini umarak dünyaya seslenmekte ısrarcı.”
Kadınlara ilham oldular
Kadının gücü yeniden tanımlandı diyen Haneen Ashour, “Burada ‘güç’ fiziksel değil, dayanıklılık, şefkat ve her şeye rağmen inatçı bir şekilde yaşama isteğidir. Kadınların liderlik yeteneklerinin olduğu yeniden ortaya çıktı. Gazze’de kadınlar ailelerin, insani yardım çalışmalarının ve toplumun liderleri haline geldi. Feminist mücadelenin anlamı genişledi. Küresel çapta kadın mücadeleleri genellikle eşitlik ve medeni haklara odaklanırken, Filistinli kadınlar buna ‘savaşta ve toplumsal yapının tamamen çöküşünde hayatta kalma’ boyutunu da ekledi. Dünya çapında kadınlara ilham verdi” ifadelerini kullandı.
Sesimizi duyun
Haneen Ashour’un 25 Kasım mesajı olarak ise, “Şiddet münferit değil. Her gün yaşadığımız bir gerçek. Temel bir hak istiyoruz o da; korkusuz ve barış içinde yaşamak. Kadınlara yönelik şiddet sadece evlerimizde değil. Kuşatmada, yerinden edilmede, bombalamada, güvenlik, gıda ve ilaçtan mahrum bırakılmada da var. Acıma istemiyoruz, adalet istiyoruz. Son olarak seslerimiz zayıf değil, ama susturuluyor, onları duyurmamıza yardım edin” diye belirtti.
Haber: Ceylan Şahinli / MA









