• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
23 Kasım 2025 Pazar
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Editörün Seçtikleri

Ortadoğu’da devlet krizi ve kadın: Gazze

23 Kasım 2025 Pazar - 09:42
Kategori: Editörün Seçtikleri, Ortadoğu
Ortadoğu’da devlet krizi ve kadın: Gazze

Gazze savaşı, kadın bedenini, onurunu ve haklarını hedef alarak, erkek-devlet şiddetinin yıkıcı etkilerini gözler önüne seriyor. Bu süreç, kadınların maruz kaldığı çifte baskıyı ve savaşın toplumsal dokuda yarattığı derin travmayı ortaya koyuyor

7 Ekim 2023’te savaşın başlamasından bu yana, Gazze Şeridi’ndeki Filistinli kadınlar tarihlerinin en zor ve en karmaşık dönemlerinden birini yaşıyor. Rollerinin altüst olduğu, toplumsal yapının çözüldüğü bir dönem yaşandı ve hala yaşanmaya devam ediyor. Filistinli kadınlar, kendilerine ait olmayan bir savaşın cehenneminde bir anda kendilerini buldular. Bugün Gazze’de yaşananlar, tüm insanlığın ayıbı ve kadınlara karşı açıkça yürütülen bir savaş niteliği taşıyor. Tarihin hiçbir döneminde kadınlar böylesine derin bir trajedinin içine atılmamıştır.

Savaşın Kasım 2025’e kadar uzanan iki yılı boyunca ortaya çıkan insani, toplumsal ve siyasi tablo, kadınlar açısından acı bir gerçeği görünür kıldı. Kadınlar yalnızca cinsiyetçiliğin kalıplaşmış kodlarına mahkum edilmedi, aynı zamanda bedensel, ruhsal ve varoluşsal kimliklerini hedef alan bir dışlanmayla da yüz yüze bırakıldılar. Günlük yaşamda en temel güvenlik koşullarının yokluğu bir dışlanma biçimi olarak belirirken, karar alma mekanizmalarında, müzakerelerde ve hem kendilerinin hem de yıkıma uğramış kentlerinin geleceğine dair siyasi süreçlerde temsil edilmekten uzak tutulmaları da başka bir dışlanma biçimi olarak ortaya çıktı.

“Acı” kelimesi, Gazze Şeridi’ndeki kadınların iki yılı aşkın süredir kesintisiz bombardıman, kuşatma ve sürekli yerinden edilme koşullarında yaşadıklarını tarif etmeye artık yetmiyor. Bu süreç, kadınların gerçekliğini üst üste biriken travmaların ağır bir bileşimine dönüştürdü: Sevdiklerini kaybetmeleri, sağlık hizmetlerinin tamamen çökmesi, açlık ve susuzluğun kıtlık düzeyine varması, insani hukukun yok sayılması, insan hakları kurumlarının mevcut durumu kabullenir bir tutum sergilemesi ve savaş koşullarında kadın ve kız çocuklarına yönelik tecavüz ile taciz vakalarının belirgin biçimde artması. Bu dosya, yaşanan kurumsal, toplumsal, ekonomik ve psikolojik çöküşün iki yıllık seyrini ele alıyor ve tüm bu olayların günlük yaşama yansıyan sonuçlarını ortaya koyuyor.

Gazze’de harabeye dönüştürülen yaşam

Savaşın başlamasıyla birlikte, sivil toplumun geniş bir kesimi kalıcı bir acil durum alanına dönüştü; binlerce aile defalarca yerinden edildi, hastaneler yaralılarla dolup taştı ve sağlık tesisleri durdu ya da ağır hasar gördü. Sağlık altyapısına yönelik yoğun saldırılar gerçekleşti. Dünya Sağlık Örgütü’nün verileri, savaşın başlamasını takip eden dönemde sağlık tesislerini ve sağlık çalışanlarını hedef alan yüzlerce saldırı olduğunu gösteriyor. Hareket kısıtlamaları ve tıbbi malzemelere erişimin engellenmesi nedeniyle çalışanlar ve hastalar arasında yüzlercesinin ölümüne ve yaralanmasına neden oldu. Bu kayıplar, hamile ve emziren kadınların güvenli bakım alma kapasitesini ciddi biçimde etkiledi; sağlık tesisleri dışında doğum oranı arttı ve yetersiz bakımla ilişkili komplikasyonlar çoğaldı. Genel verilere göre 55 bin 500 hamile ve emziren kadının yetersiz beslenmeden kaynaklı risk düzeyine geçtiğini belirtiliyor.

Savaşla birlikte aile içi şiddet arttı

Psikososyal destek merkezleri daraldı veya kapatıldı, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin (GBV) önlenmesi ve buna yönelik müdahale hizmetleri son derece kesintili ya da çok sınırlı hale geldi. Uzman kurumların raporları, aile içi şiddet ile kız çocuklarına yönelik istismar vakalarında belirgin bir artış olduğunu ortaya koyarken, hukuk, yargı ve müdahale mekanizmalarının da ya tamamen erişilemez hale geldiğini ya da ciddi bir çöküş yaşadığını gösteriyor.

On kadından dokuzu psikolojik sorun yaşıyor

Buna karşılık kadınlar, kaos içinde ailenin temel dayanak noktası haline geldi. Çadır yaşamını düzenleyen, çocukları teselli eden, kaynakların yokluğuna rağmen aile işlerini yöneten yine kadın oldu. Ancak aynı zamanda, kaybettikleri çocuklar, eşler veya sevdikleri nedeniyle travma sonrası stres, sürekli korku ve yalnızlıkla mücadele ediyorlar. Dengeyi yeniden kurabilecek etkili bir destek sistemi ise yok. Yerel araştırmalar, barınma merkezlerindeki her 10 kadından 9’unun uykusuzluk, kabuslar ve yoğun kaygı gibi ağır psikolojik belirtiler yaşadığını, bu kadınları desteklemeye yönelik programların ise neredeyse tamamen bulunmadığını ortaya koydu.

Toplumsal ve ekonomik çöküş derinleşti

Savaşın ikinci yılında, yaklaşık 2024 ortalarından 2025’in sonuna kadar, savaşın sürmesi ve uzun süreli bir çatışmaya dönüşmesiyle toplumsal ve ekonomik çöküş derinleşti. Açlık oranlarındaki artış kıtlık gibi bir felaket boyuta ulaştı, çocuklar ve hamile kadınlar arasında beslenme yetersizliği, açlıktan ölen çocuk ve kadın sayılarında belirginleşen artış. Bunun yanında ciddi sağlık sorunların toplumun çoğunluğunu içine aldı.  İnsani kuruluşların ve gıda güvenliği izleme mekanizmalarının tahminleri, nüfusun büyük bir bölümünün “acil” ile “felaket” seviyeleri arasında gıda güvensizliği yaşadığını ve bu durumdan en çok kadınlar ile çocukların etkilendiğini gösterdi. Buna göre yapılmış olan bir araştırmaya göre, savaşın başlangıcından bu yana 175 kişi açlık nedeniyle hayatını kaybetti ve bunların 93’ü çocuk. Birleşmiş Milletler Gazze’de yaşananların kıtlık düzeyine geldiğini resmi olarak açıkladı.

Çocuk yaşta evlendirmeler arttı

Ekonomik açıdan, gelir yokluğu ve iş piyasasının çökmesi çok sayıda kadını ağır ekonomik yükler taşımaya itti. Birçok kadın geçici işe yöneldi, elinde olan tüm eşyalarını satmak zorunda kaldı veya yaşam yükünü azaltmak için erken yaşta evlilik gibi yolların arttığı görüldü. Yerel ve uluslararası kurumlar, savaş öncesinde bazı bölgelerde zaten yüksek olan çocuk yaşta evlilik oranlarının, kamplar ve barınma merkezlerinde belirgin biçimde yükseldiğini, bunun kız çocukları üzerinde ciddi psikolojik, sağlık ve eğitimsel olumsuz etkiler yarattığını belgeledi.

Kadınlar mevcut işlerini kaybetti

Ayrıca çalışan kadınların yaşam koşulları eşi benzeri görülmemiş şekilde kötüleşti, ticari ve hizmet altyapısının yıkılması, üretim sektörlerinin çöküşü nedeniyle kadınların yüzde 70’inden fazlası işini veya küçük gelir kaynaklarını kaybetti. Savaş öncesinde birçok aile için hayat damarı niteliğinde olan kadınların yürüttüğü küçük işletmeler dikiş, el işleri ve ev atölyeleri tamamen durdu. Kuşatmanın devamı ve ham madde yokluğu nedeniyle kadınlar hayatta kalmak için birçok yönteme yönelmek zorunda kaldı: Odunla ekmek yapmak, hurda toplayıp satmak gibi. Tekrar eden yerinden edilme ve yoğun barınma koşulları, aile ve toplumsal bağların çözülmesine yol açtı. Savaş, ailenin mahremiyetini ve eğitimsel işlevlerini zayıflatırken, geniş aileler parçalandı, kadınlar ise aynı anda hem geçim sağlayıcı, hem çocuk yetiştirici hem de evin koruyucusu rolünü üstlenmek zorunda kaldı.

Savaşın yarattığı travmalar en çok kadınları etkiliyor

Savaşın yarattığı travma, adeta bir salgın boyutunda kendini gösteriyor; depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu şeklinde ortaya çıkıyor. Buna karşılık, psikolojik hizmetler ya kesintili ya da tamamen yetersiz. Kız çocukları ve yaşlı kadınlar, yüksek düzeyde kaygı, kabuslar ve umutsuzlukla mücadele ediyor. Psikolojik desteğin eksikliği, mahremiyetin olmaması ve günlük sorumlulukların artması, kronik bir stres döngüsü yaratıyor. Raporlar, Gazze’deki kadınların yüzde 75’inin düzenli depresyon yaşadığını, yüzde 62’sinin uykusuzluk çektiğini ve yüzde 65’inin kabuslar ve kaygı bozukluklarıyla mücadele ettiğini ortaya koyuyor. Gazze’de kadınlar ya hayatlarını kaybetti ya da derin psikolojik travmaların içine itildi.

Kontrolsüz doğum oranları hızla artıyor

En acımasız savaşın ortasında doğum yapmak, trajik bir tablo ortaya koyuyor. Derin travmalar yaşayan anne adaylarının erişebildiği sağlık hizmetleri neredeyse yok denecek kadar sınırlı. Çocuk yaşta evlilikler ve savaş koşulları gebelik risklerini artırırken, tecavüz vakalarındaki artışın etkileri de göz ardı edilemeyecek seviyeye ulaşmış durumda. Gebelik ve doğum sırasında anne ve bebek için ciddi riskler ortaya çıkıyor; güvencesiz ve kontrolsüz doğum oranları hızla artıyor. Dünya Sağlık Örgütü ve ilgili kuruluşlar, sağlık merkezlerine yönelik saldırıların acil ve düzenli sağlık hizmeti sunma kapasitesi üzerindeki doğrudan etkilerini kapsamlı şekilde belgelemiştir.

Hibe Krayzim: Kadınlar çifte şiddete maruz kalıyor

Toplumsal konularda araştırmacı medya aktivisti Hibe Krayzim, “Gazze’de yaşanan çok boyutlu kriz, kadınlar için ‘iki katmanlı bir şiddet’ anlamına geliyor. Kadınların durumu son derece trajik; özellikle yaklaşık iki yıl süren kanlı savaşın ardından, sürekli yerinden edilme, kuşatma ve yoğun bombardıman altında yaşıyoruz. 7 Ekim 2023’te başlayan savaşın ilk gününden bu yana toplumsal koşullarımız giderek kötüleşti. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ve 16 Günlük Aktivizm Kampanyası’nda bu duruma karşı durmak, sesimizi duyurmak için büyük bir fırsat” dedi.

‘Binlerce çocuk yaşta evliliği belgeledik’

Savaşın en ağır bedelini kız çocuklarının ödediğine dikkat çeken Hibe Krayzim, “Biz, en az on altı yaşında çocuk yaşta evlendirilen binlerce vakayı belgeledik ve bunun olumsuz sonuçlarını gördük. Bu çocuklar çoğunlukla düşük riskiyle karşı karşıya kalıyor, sağlık durumları bozuluyor, haklarını alamadan hakaret ve aşağılamaya maruz bırakılarak boşanmaya zorlanıyorlar. Uygun olmayan koşullarda evlilik yapmak zorunda kalıyor, asgari yaşam koşullarının ve mahremiyetin olmadığı çadırlarda yaşıyorlar” sözlerine dikkat çekti.

Savaş şiddeti besliyor

Savaş ve çatışmalarda erkek egemen güç mantığı hakim oluyor. Bu mantık, yerinden edilmeyi, yoksulluğu ve kurumların çöküşünü istismar ederek kendi hegemonyasını şiddet yoluyla güçlendiriyor. Gazze’de kadınlara yönelik şiddet ise yalnızca tali bir durum değil, bir yandan politik olarak korku yaymak ve kadının direncini kırmak için kullanılıyor, diğer yandan toplumsal olarak onu marjinalleştirip ötekileştiriyor. Saha çalışmaları ve gözlemlerimiz gösteriyor ki, hukuki caydırıcılığın yokluğu, yargı sisteminin çöküşü ve kadınların savaş koşullarında yalnız bırakılması, faillerin cezasız kalmasını kolaylaştırıyor. Bu durum, savaşın yarattığı şiddeti besleyip sürdürüyor, tekrarını mümkün kılıyor ve sosyal düzen ile kız çocuklarının geleceği üzerinde ağır etkiler bırakıyor.

Kadın hareketi yeniden güçlenmezse temsil kaybına uğrayacak

Gazze’deki kadın hareketi bir zamanlar toplumun etkin sütunlarından biriydi, ancak bugün büyük bir kırılma yaşıyor. Kurumların binaları yıkıldı, hareket alanları genel hareket kısıtlamaları nedeniyle ciddi şekilde daraldı, kendilerine yönlendirilen kaynaklar ise son derece sınırlı, hatta çoğu zaman yok. Uluslararası medyanın an be an yalnızca insani yardıma odaklanması da hak temelli ve kurumsal yönü görünmez kılıyor. Yerel kadın örgütleri tehdit altında ve uluslararası kuruluşlar ne koruma boşluğunu kapatabildi ne de siyasi ya da diplomatik baskıyı kadın haklarını etkin biçimde koruyacak bir güce dönüştürebildi. Eğer bu hareket yeniden güçlendirilmez ve ön saflara taşınmazsa, kadınlar hem krizin yönetiminde hem de savaş sonrası süreçte gerçek bir temsil kaybına uğrayacaklar.

Buna ek olarak yıkıcı göstergeler de mevcut. Örneğin, Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin raporu, Gazze’de yaklaşık bir milyon kadın ve kız çocuğunun açlıkla karşı karşıya olduğunu, temiz suya, tuvaletlere veya temel hijyen malzemelerine erişemediğini ortaya koyuyor. Ayrıca Gazze’deki sağlık tesislerinin yaklaşık yüzde 84’ü zarar gördü veya tamamen yıkıldı, bu da kadınların sağlık durumunu daha da kırılgan hale getiriyor. Bunun yanında en ağır tabloda savaş boyunca şimdiye kadar 10 bin 271 üstünde kadının Gazze’de katledildiği raporlanmıştır.

Herhangi bir çözümün ya da yeniden inşa sürecinin şeklini belirleyen müzakereler ve üst düzey siyasi kararlar düzeyinde, kadınların katılımı son derece sınırlı veya yok hükmündedir. Uluslararası uzmanlar ve politika çevreleri, kadınların müzakere komitelerinde veya Gazze’nin geleceği üzerine karar verilen masalarda belirgin ve etkili bir varlık göstermediğini belirtiyor. Bu durum, kadınların barış süreçlerinden dışlanmasına yönelik küresel bir örüntünün parçası olup, savaşlarla kırılganlaşan toplumun ihtiyaçlarının doğru müzakere edilmemesini beraberinde getirir.

Tamara Haddad: Kadınlar karar alma süreçlerinin ortağı olmalı

Kadınların müzakere süreçlerinden dışlanması hakkında yorum yapan siyasetçi Tamara Haddad, “Bugün kadınların müzakere masalarından ve yeniden inşa planlama komitelerinden uzak tutulması yalnızca şeklen bir yokluk değildir, somut sonuçları olan siyasi bir süreçtir. Kadınların yer almadığı yeniden inşa, toplumda yeni sosyal uçurumlar açacak ve kadınların sağlık, eğitim ve ekonomik haklarını güvence altına alabilecek dayanışmacı bir yapı kurma fırsatını heba edecektir. Eğer iyileşebilen bir Gazze istiyorsak, kadınlar karar alma süreçlerinin ortağı olmalıdır, haritanın kenarında tamamlayıcı unsurlar değil…” ifadelerinde bulundu.

Çifte baskı döngüsü ve tehlikeli toplumsal olgular

Gazze’de savaşın şiddetlenmesinden bu yana kadınları ve kız çocuklarını etkileyen tehlikeli toplumsal olgular ortaya çıktı. Bunların başında çocuk yaşta evliliklerin artışı, taciz ve istismarın yayılması geliyor. Tüm bunlar çoğu zaman sessizlik, korku ve toplumsal damgalama ile örtülüyor. Genel çöküş, yoksulluk, güvensizlik ve hukuki denetimin ortadan kalkması, savaş öncesinde bu tür uygulamaları sınırlandıran sosyal koruma sistemlerini çökerterek bu durumun yayılmasına neden oldu. Bugün insan hakları raporları, Gazze’deki kadınların yaşadığı acının başka bir yüzünü ortaya koyuyor; bu yüz yalnızca bombardımanla değil, aynı zamanda yaşam koşullarının ağırlığıyla ve kadına yük olarak bakan erkek egemen bakışıyla şekilleniyor.

Bir yıllık savaşın ardından, kadın haklarıyla ilgilenen yerel kurumların verileri, çocuk yaşta evlilik oranlarının 2024 ve 2025 yıllarında savaş öncesine kıyasla belirgin ve eşi görülmemiş biçimde arttığını gösteriyor. Bu evliliklerin çoğu resmi mahkemelerin dışında, hukuki veya idari kurumlara erişimin zor olduğu kapalı göç ortamlarında gerçekleşti. Açlık ve yerinden edilmeyle tehdit edilen aileler, kız çocuklarını evlendirmeyi yükü azaltmanın bir yolu ya da kamplardaki yalnızlık ve korkulardan ‘koruma’ biçimi olarak görüyor. On beş yaşından küçük çocukların, kendilerinden onlarca yaş büyük erkeklerle evlenmeye zorlandığı vakalar dahi görüldü; bu kız çocukların haklarına dair bir farkındalıkları ya da kendilerine dayatılan durumun sonuçlarını kavrayabilecek imkanları yok. Bu olgu, bir toplumsal tercih değil, adalet sisteminin çöküşünün, kadın örgütlerinin göç bölgelerine müdahale edememesinin, kadınların hak ve varlığının tamamen savaşın gölgesinde bırakılmasının bir sonucu olarak gelişiyor.

Taciz ve tecavüz konusunda da ağırlaşan bir bilanço var. Barınma merkezleri ve kalabalık göç bölgelerinde, yardımlar karşılığında yapılan baskılar, ortak tuvaletlerde veya yıkanma alanlarında yaşanan tacizler ve tecavüzler, su ve yemek kuyruklarında karşılaşılan istismar gibi vakalar arttı. Yerel kuruluşların doğrulanmış tanıklıklarına göre, birçok kadın ve kız çocuğu bu ihlalleri ifşa etmekten, damgalanmaktan veya misillemeden korktuğu için sessiz kalıyor, üstelik sığınabilecekleri güvenli mekanizmalar veya uzman merkezleri de neredeyse yok.

Çadırların sağladığı mahremiyetin yokluğu ve geceleri ışık yetersizliği, kadınların maruz kaldığı riskleri artırdı. Kadın örgütleri, kamplarda taciz ve tehdide ilişkin resmi olmayan şikayetlerde ciddi bir artış olduğunu, ancak failleri caydıracak etkili adımların atılmadığını bildiriyor. Bazı durumlarda, göçün yarattığı kaos ve toplumsal düzenin çöküşü nedeniyle istismar vakaları da kaydedildi; özellikle de nüfusun dalgalar halinde yer değiştirdiği bölgelerde. Kadınlar ve kız çocukları çoğu zaman ya sessiz kalmaya zorlanıyor ya da faille evlendirilmek isteniyor. Bu da kadınları ve kız çocuklarını çifte baskı döngüsüne hapsediyor. Kadın örgütleri, açıklanan rakamların gerçeğin küçük bir kısmını yansıttığını, çünkü mağdurların büyük çoğunluğunun yaşadıklarını dile getiremediğini ve onları koruyabilecek bir merci bulamadığını vurguluyor.

‘Savaş silahı aştı’

Bu toplumsal dönüşümler hakkında yorum yapan Tamara Haddad,  “Gazze’de kadınlar bugün ahlaki ve sosyal çöküşün eşiğine itilmiş durumda. Burada yalnızca askeri bir savaştan söz etmiyoruz, toplumun sert ve baskıcı temeller üzerinde yeniden şekillendirildiği bir süreçten söz ediyoruz, ataerkillik ve şiddetin pekiştirildiği bir süreçten. Bir kız çocuğu karnını doyurmak için evlendirilmek zorunda kalıyorsa ya da bir kadın utanç korkusuyla tacize karşı susmak zorunda bırakılıyorsa, bu savaşın silahı aştığını, beden ve onur düzeyine taşındığını gösterir. Ne yazık ki bu meselelerin hiçbiri müzakere komitelerinde veya siyasi planlarda yer almıyor, sanki kadınların yaşadığı acılar Gazze’nin geleceğinde bir gündem maddesi olmayı hak etmiyormuş gibi” sözlerine dikkat çekti.

Savaş ahlaki ve toplumsal krizleri derinleştirdi

Savaş yalnızca fiziksel yıkım yaratmadı, aynı zamanda birbirine bağlı ahlaki ve toplumsal krizleri tetikledi ve derinleştirdi. Kadın bedeni çatışmanın bir başka alanına dönüştü ve kız çocukları yaşlarının çok ötesinde sorumluluklar üstlenmek zorunda bırakıldı. Savaşla yorgun ve tükenmiş bir toplumda, vatandaşlarını korumaktan çok kendi varlığını sürdürmekle meşgul bir yönetim altında, bu felaketleri ele almanın ilk adımı, Ortadoğu krizini ve Filistin-İsrail savaşını kaynağında incelemektir. Bu savaş kadınların savaşı olmasa da, kadınlar bu çatışmaya bulaştırılıyorsa, o zaman bu savaş, bu yüzyılda egemen erkekler tarafından kadınlara karşı açılmış bir savaş olarak okunmalıdır. Sonuçlara ve hedeflere bakıldığında, bu savaşın kadınların varlığına ve Ortadoğu’da tasarlanmak istenen sistemin bir şablonuna doğrudan etki ettiği görülebilir. İsrail bu savaşla Ortadoğu’nun haritalarını ve sistemini değiştirmeyi hedefliyor. Bu da, oluşturulmak istenen düzenin erkek-devlet aklının ısrarcı bir tezahürü anlamına gelmektedir.

Savaş 69 bin 564 kişinin ölümüne yol açtı; ölenlerin çoğu kadın ve çocuklardı. Ayrıca 170 bin 833 kişi yaralandı; bu yaralılar arasında uzuv kaybı yaşayanlar da var. Ateşkes kararına rağmen, İsrail güçleri 312’den fazla kişiyi katletti ve 760 kişiyi daha yaraladı.

Filistinli kadınlar son derece güçlüdür, olağanüstü direniş kapasitelerini, toplumsal yenilik üretme yeteneklerini ve eğitim, insani yardım ile sağlık alanlarındaki girişimlerini defalarca kanıtlamışlardır. Ancak Gazze krizinin çözümünde kadın ve toplumsal hakların göz ardı edilmesi durumunda, kriz ne kadar çözülür görünse de daha da derinleşme riskiyle karşı karşıya kalınacaktır. Bu bağlamda, Ortadoğu krizinin, özelde ise Gazze krizinin aşılması, demokratik toplumlar ve demokratik anayasalara sahip sistemler aracılığıyla mümkün olabilir. Dolayısıyla kadınlar yalnızca savaşın mağdurları değildir, aynı zamanda savaş sonrası yeniden inşanın da asli ortakları olarak görülmeli.

Haber: Nagham Karajeh / NÛJINHA

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Mazlûm Ebdî: QSD’nin katılımı Suriye ordusunu güçlendirir, huzur getirir

Sonraki Haber

İsrail ateşkesi 497 kez ihlal etti: 342 Filistinli yaşamını yitirdi

Sonraki Haber
İsrail ateşkesi 497 kez ihlal etti: 342 Filistinli yaşamını yitirdi

İsrail ateşkesi 497 kez ihlal etti: 342 Filistinli yaşamını yitirdi

SON HABERLER

Özel Okmeydanı Hastanesi emekçileri: Haklarımızı alana kadar mücadele edeceğiz

Özel Okmeydanı Hastanesi emekçileri: Haklarımızı alana kadar mücadele edeceğiz

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
23 Kasım 2025

Mahkeme zorla getirdi, hasımları adliye bahçesinde katletti

Mahkeme zorla getirdi, hasımları adliye bahçesinde katletti

Yazar: Reyhan Hacıoğlu
23 Kasım 2025

İsrail ateşkesi 497 kez ihlal etti: 342 Filistinli yaşamını yitirdi

İsrail ateşkesi 497 kez ihlal etti: 342 Filistinli yaşamını yitirdi

Yazar: Bedri Adanır
23 Kasım 2025

Ortadoğu’da devlet krizi ve kadın: Gazze

Ortadoğu’da devlet krizi ve kadın: Gazze

Yazar: Bedri Adanır
23 Kasım 2025

Mazlûm Ebdî: QSD’nin katılımı Suriye ordusunu güçlendirir, huzur getirir

Mazlûm Ebdî: QSD’nin katılımı Suriye ordusunu güçlendirir, huzur getirir

Yazar: Bedri Adanır
23 Kasım 2025

Jinwar ‘kadın kenti’ inşasında örnek oluyor

Jinwar ‘kadın kenti’ inşasında örnek oluyor

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
23 Kasım 2025

Muhalefet yol ayrımında

Mesele ‘ziyaret’ değil, müzakere, anlamadınız mı?

Yazar: Heval Elçi
23 Kasım 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır