• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
5 Aralık 2025 Cuma
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Haydar Ergül

Abdullah Öcalan’la 24 Kasım görüşmesi ve siyasi yansımaları

4 Aralık 2025 Perşembe - 23:00
Kategori: Haydar Ergül, Manşet, Yazarlar
Abdullah Öcalan’la 24 Kasım görüşmesi ve siyasi yansımaları

Kürt sorunu çözülecekse, en genel anlamda şiddetten arındıracaksa, demokratik zemine taşınacaksa temsilcisi bellidir. O da Kürt halkının önder diye kabul ettiği, benimsediği, baş müzakereci olarak gördüğü Öcalan’dır. Bunu reddetmek güneşi balçıkla sıvamak demektir ki, mümkün değildir

Haydar Ergül

Kürt sorununun çözümüne dönük Meclis’te kurulan komisyonun aldığı bir karar sonucunda, bir heyet İmralı Adası’nda tutsak bulunan PKK’nin kurucu önderi Abdullah Öcalan’la bir görüşme yaptı. DEM, AKP ve MHP’den oluşan temsilcilerin yer aldığı üç kişilik heyet Abdullah Öcalan’la 3 saate yakın bir görüşme gerçekleştirdi. Basına yansıdığı kadarıyla Öcalan, Kürt sorununun çözümüne ilişkin ve Türkiye’nin demokratikleşmesi bağlamında düşüncelerini ifade ettiği, sorulan sorulara cevap verdiği, yine yansıyanlardan anlaşıldığı kadarıyla meselenin sadece Türkiye’deki Kuzey Kürdistan meselesinin çözümü olmadığı, başta Suriye olmak üzere dört parça Kürdistan’ı ilgilendiren çeşitli soruların sorulduğu ve Öcalan’ın bunlara cevap verdiği. Kuşkusuz kamuoyunda bunlar tartışılıyor. Yine çözüm komisyonunun aldığı karar gereği görüşme tutanakları komisyona sunulurken, kapalı bir oturum yapılacaktır. Tabii ki başta DEM olmak üzere CHP ve diğer bazı partilerin bunun basına açık yapılması istemi oldu. Fakat AKP-MHP blokunun basına kapalı olsun tutumu baskın geldi. Bunun üzerine CHP “kapalı oturuma katılmayacağım” dedi.

Görüşmenin tarihsel anlamı ve Kürt sorununun kökeni

Abdullah Öcalan ile görüşülmesi içeriğinden daha fazla olarak, onun tarihsel anlamı çok daha önemlidir. Çünkü Kürt sorununun geçmişi, Osmanlı’nın son yüzyılına kadar uzanıyor. Son yüzyıldır da Kürdistan dörde parçalanmış ve “Kürtler yoktur” denilmiş, itiraz eden Kürtler de katliama uğramış, sürgün edilmiş ve zorunlu göçertilmiştir. İskân Kanunu, Tunceli Kanunu gibi yasalar Millet Meclisi’nden çıkarılmıştır. Coğrafyanın da Türkleştirilmesi hedeflenmiş; tarih, toplum, ekonomi, maliye, hemen her alan Türkleştirilmiştir. Yani Kürde ait en ufak bir şey bırakılmamıştır.

Bu pratiklerin uygulanmasında asıl siyasal sorumlu kim? Kuşkusuz tek parti dönemidir ve kararlaştırıcı ve uygulayıcı CHP’dir. Bunu şunun için belirtiyoruz: CHP bugün Kürt sorununa karşı aldığı tutumu anlayabilmek için bu geçmişi bilmek gerekir. Hatta daha da geriye gidilirse 19. yüzyıl Osmanlı’nın son dönemindeki İttihat-Terakki’nin Turancılık tahayyülünü ve oradan evrimleşerek CHP’de somutlaşan ve Türk ulus-devletini kuran bir yapıya ulaşmıştır. Anadolu’yu ve Kuzey Kürdistan’ı Türkleştirme, burayı bir Türk yurdu haline getirmek için Türk dışında bir varlığı tanımama fikriyatına evrimleşmiştir. Kuşkusuz bunların tümünü ayrı ayrı değerlendirme konusu yapmak gerekir.

CHP’nin iki eğilimi ve güncel tutumu

CHP’nin üzerinde durmak lazım. Mevcut durumda CHP’nin tutumu nedir, nasıl davranmaktadır? Bir yanıyla özellikle yeni yönetimi, Özgür Özel-İmamoğlu ikilisi yönetimi sol cilalı-liberal, Kürdün varlığını kerhen de olsa kabul eden, sorunun Meclis’te çözülmesini isteyen bir yerde ve bu yüzden komisyona üye vermiştir. Geçen hafta sonu, gerçekleşen 39. Olağan Kongresi’nde de Kürt sorunundan, Kürt dilinden bahsetmiştir. Buradan çok büyük hamle yaptığını da söylemektedir. Belki geçmişi dikkate alındığında CHP açısından buna bir devrimdir de denebilir, öyle görenler de olabilir, vardır da.

Fakat gerçekçi olmak gerekir. Geçmişinde ağır bir inkâr var, Kürt inkârının temellerinin atılması CHP’nin tek parti iktidarı döneminde gerçekleşiyor. “Kürt yoktur, herkes Türk” deniyor. İnkara ilişkin imalı anlamda bile olsa bir özeleştirisi olmadan CHP’nin  “Kürt vardır, dilinde de bazı eğitim hakları olsun” ifadeleri eğreti duruyor.

CHP’de genelde iki eğilim var. Bu eğilimlerden birincisi, Kürt özgürlük mücadelesi sonucu ağır aksak, tökezleyerek bir değişim sonucu gerçekleşti CHP’de. Yani değişim mecburiyetten kaynaklanmıştır. Ancak kuruluş kodlarının kökten bir değişimi değildir. Ve özümsenmemiştir, yüzeyseldir. Bu eğilim nedir: Biraz “sol”da kendin konumlandırmaya çalışan eğilimdir. “Kürtler vardır, bazı haklar da vardır, ancak onları vakti geldiğinde biz veririz” yaklaşımı içindedir CHP. Bu, ilerleyen yanıdır. İnkârdan buraya gelmesi ileri bir adım olarak görülebilir!

CHP “biz komisyona da üye verdik, Kürt sorunu Meclis’te çözülür dedik, ama Abdullah Öcalan’la görüşmeyiz” diyor. Öcalan’a ilişkin bir sürü kötü sıfatı art arda dizerek alternatif yeni muhataplar yaratma içindedir. Yani nifak tohumlarını ekmeye çalışmaktadır.

Birinci yaklaşım, “ilerici” diye tarif edilen yaklaşım bu. Bazı yönlerden belki bu eğilim tolere edilebilir. Ancak hâlâ şu zihniyet hâkimdir: Bir zamanlar bu ülkede, “memlekete Komünizm gerekirse onu da biz getiririz” zihniyeti, eğer bu memlekette “Kürt inkâr edildi, ama Türkleştirilemedi, şimdi bir Kürt temsilcisi gerekiyorsa onu da biz tayin ederiz” yaklaşımına dönüşmüştür. Yani “Kürtlere hangi haklar verilecekse onu biz belirleriz ve özünde Kürtlerin bir temsilcisi olamaz, buna ihtiyaç duyulursa onu da biz tayin ederiz” denilmektedir.

Öcalan Kürtleri temsil edemez. Neden peki? Öcalan kimdir? 52 yıllık mücadele olmasaydı, direniş olmasaydı Kürt varlığından söz edilebilinir miydi? Suriye’de, İran’da, Türkiye’de ve Öcalan’ın Önderliğini yaptığı Hareket, yürüttüğü direniş ve mücadele sonucu; onu organik doğal lider, doğal öncü, doğal temsilci haline getirmiştir. Öcalan muhatap alınmadan Kürt sorununun çözümünde en ufak bir adım dahi atılamaz.

Kürt sorunu çözülecekse, en genel anlamda şiddetten arındıracaksa, demokratik zemine taşınacaksa temsilcisi bellidir. O da Kürt halkının önder diye kabul ettiği, benimsediği, baş müzakereci olarak gördüğü Öcalan’dır. Bunu reddetmek güneşi balçıkla sıvamak demektir ki, mümkün değildir. Bunu reddetmek Kürt sorununun çözümsüzlüğünde ısrar demektir. Kürtleri temsil eden başka bir temsilci yoktur. Başta Özgürlük Hareketi olmak üzere Amed’de, Van’da, Dêrsîm ve benzeri yerlerde, sokaktaki insanlara mikrofon uzatırsan Öcalan’ın muhataplığını dile getirir herkes. O yüzden Kürtler adına söz kurabilecek ve çözümde rol alacak başka birini ikame etmek “ben çözüm oyununda yokum ve inkarda ısrar ediyorum” demektir. CHP’de “En iyiler” böyle düşünüyor.

CHP’de bir diğer eğilim, 1920’ler 30’lar dünya, bölge ve Türkiye konjonktüründe yaşayan, o günün koşullarında Türk ulus-devletini inşa eden ret ve inkâr eğilimidir. Hâlâ Ortodoksça düşünen, değişime kapalı, hâlâ dünyayı, Kürdü o yıllardan zanneden, tepesine vurup “istediğimi yaptırırım” diyen bir yaklaşım. Çok geri, ilkel bir yaklaşımdır. Zaten Öcalan’a gitmesini engelleyen, birinci eğilim dediğimiz eğilim de biraz buna zorlayan bu eğilimin baskınlığı olmaktadır.

Kritik karar aşamalarında CHP’yi yönlendirmede bu eğilim bayağı etkili oluyor, öyle gözüküyor. Son Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmemesi, gitmemesi, “açık olmazsa biz yokuz” deyip Komisyonu terk etmesi, yarın Meclis’te entegrasyon yasaları gündeme gelirse bu eğilimin CHP’yi baskılayacağını söylemek abartı olmaz.

Temelde bu iki eğilim var CHP’de. Fakat CHP’de bu iki eğilim aynı zamanda Türkiye’deki bütün siyasi partilerin, siyasi oluşumların (sağ-sol, bazı çevreler var, özellikle sosyalist oluşumlar hariç) aslında tümü İttihat ve Terakki kökünden doğan eğilimlerdir.

İslami, Türkçü eğilimler temelde benzeri şeyler düşünmekle birlikte, Özgürlük Hareketi’nin sahip olduğu güç, kazandığı ivme, bölgede, dünyada diplomaside kazandığı düzey onları bazı şeyleri yapmaya zorlamaktadır. Zaten Devlet Bahçeli’nin çağrı yapması, ardından Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı tarihi çağrı, PKK’nin fesih ve silahlı mücadele sonlandırma kararı gibi büyük hamleler bu temelde gelişti.

Öcalan’ın tarihi dönüştürücü ve değiştirici adımlarına rağmen entegrasyon yasaları çıkarmamakta diretilmesi, negatif süreçte ısrar edilmesi, CHP’deki dönüşüm hızını düşüren, muhafazakâr, geri çeken ve “devletin kurucusu benim” diyen yaklaşımı en fazla rol oynamaktadır. Türkiye’nin değişim- dönüşümle demokratikleşmesi, bütün toplumsal soruların çözümünde ayak diretmesi dönüşüm hızını yavaşlatıyor.

Kürt sorunu çözüldükçe Türkiye’de siyaset burjuva alanda da olsa yeniden kurulacaktır. Türkiye’de burjuva anlamda da olsa hiçbir siyasi eğilim demokratik değildir. Kürdistan sorununun çözümü, çözüm adına asgari pozitif adımların atılması, Kürtlerin varlığı kabulü ve hukuk dışına itilen Kürtlerin hukuki zemine çekilip siyaseten önünün açılması, objektif olarak Türkiye’yi demokratikleştiren en temel objektif bir durumdur. Dolayısıyla bunu sağlamak için yapılması gereken; özellikle başta CHP içerisinde çözümden yana kerhen de olsa eğilim gösteren yapıyı güçlendirmek, teşvik etmek, yine diğer parti ve oluşumlarda bunu sağlamak ve bunu gerçekleştirmek için başta özgürlük dinamikleri olmak üzere Türkiye’yi demokratikleştirmek, özgür kılmak ve için entegrasyon yasaları çıkarmak için daha çok örgütlemek, daha çok mücadele etmek, daha çok birlik olmaktır.

Türkiye, Kürdistan, bölge ve dünyayı etkileyen çok temel dinamikler (pozitif-negatif yönleriyle de) ortaya çıkmıştır; değiştiriyor, dönüştürür, yeniden yapılandırıyor. Bunları, güç ve kudretimize inanarak başarabiliriz. Tabii her şeyin odağında, merkezde Abdullah Öcalan’ın fiziksel özgürlüğü olmazsa olmazdır. Öcalan’ın fiziki özgürlüğü gerçekleşirse, yaratacağı psikolojik, siyasal ve yasal sonuçlar, Türkiye’yi daha demokratik ve özgür bir noktaya doğru çekecektir. Bunu düşünmek lazım. Bu başarılır. Başarmak için de çok çalışmak lazım. Bir ara bir reklam vardı; bir çocuk annesine diyor “Anne çok çalışmam lazım. Hem de çok çalışmak lazım.’’

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Türkiye Suriye’de tarihsel yol ayrımında

Sonraki Haber

Nazım’a yazıyorum

Sonraki Haber
Nazım’a yazıyorum

Nazım'a yazıyorum

SON HABERLER

Licê’deki fuhuş çetesine karşı çalışmalar sürüyor

Licê’deki fuhuş çetesine karşı çalışmalar sürüyor

Yazar: Yeni Yaşam
4 Aralık 2025

Gunter vakıası ve bir vasatlık ayini

Gunter vakıası ve bir vasatlık ayini

Yazar: Bedri Adanır
4 Aralık 2025

Güven artırıcı adımlar atılmalı

Güven artırıcı adımlar atılmalı

Yazar: Heval Elçi
4 Aralık 2025

Geldik bugüne               

Asgari ücret belirlenirken prensipler

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
4 Aralık 2025

CHP paradoksu

CHP paradoksu

Yazar: Reyhan Hacıoğlu
4 Aralık 2025

Nazım’a yazıyorum

Nazım’a yazıyorum

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
4 Aralık 2025

Abdullah Öcalan’la 24 Kasım görüşmesi ve siyasi yansımaları

Abdullah Öcalan’la 24 Kasım görüşmesi ve siyasi yansımaları

Yazar: Heval Elçi
4 Aralık 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır