Sosyalizm, skolastik mantıkla açıklanabilecek bir ideoloji değil. Sosyalizm eşitliği, özgürlüğü savunan bir yaşam formu. Marx, sosyalizmin çıkış noktası olarak kabul edilen Das Kapital’i yazdığında yıl 1867’ydi. Bugünden çok başka bir dünya vardı. İşçiler günde 16 saat çalışıyorlardı. Herhangi bir sosyal hakka sahip değillerdi. Kadınlar toplumsal yaşamın çok gerisindelerdi. Ekoloji diye bir sorun yoktu. Ulus devletler yeni yeni sahne almaya başlamışlardı. İki büyük savaş henüz yaşanmamıştı. Bilginin dolaşımı çok kısıtlıydı. Gerçekten de proletaryanın zincirlerinden başka kaybedeceği bir şey yoktu. Soru şu: Marx bugün yaşasaydı, Kapital’i ve diğer yazılarını aynı mantıkla mı yazardı, toplumu ve proletaryayı o günkü gibi mi tahlil ederdi? Muhtemelen olan bitene daha farklı açılardan bakar, reel sosyalizmin yenilgisinden dersler çıkarır, sınıf mücadelesini farklı okurdu. Nitekim Marx da yanıldı. Sosyalist devrimi, görece işçi sınıfı güçlü olan Britanya’dan bekledi. Oysaki devrim köylü toplumu olan Rusya’da oldu.
Sosyalizm dogmatik bir ideoloji değil. İnsanların daha iyi bir yaşama ulaşmasını savunduğu için, insanlıkla birlikte gelişen, dönüşen bir ideoloji. Sosyalizm mücadelesi veren her toplum, sosyalist düşünceye de pratiği ile katkıda bulunur. Marksizm’e, sosyalizme bir din muamelesi yaparsak, Marx’ın ve Lenin’in düşüncelerini yaşamın tartışılmaz yasaları olarak kabul edersek, 100-150 öncesinde donup kalırız. Mesela Bolşevik Devrimi ile birlikte uygulanan ekonomi politikası, köylüleri açlık sınırına getirmişti. Lenin sosyalizmin ve devrimin yasaları böyle demedi. Komünist Partisinin 10. Kongresinde, Yeni Ekonomi Politikası (NEP) olarak, kapitalist sistemdeki gibi tarımsal alanda küçük ve orta ölçekli şirketlerin kurulmasına, bunların ürünleri pazarda satmasına, bunun üzerinden devletin vergi almasına izin verildi. Köylülere ekip biçmeleri için toprak sahibi olmalarına olanak tanındı. Şimdi Lenin’in bu uygulaması için sağ sapma mı diyeceğiz? Küba’nın ekonomik darboğazı aşmak için turizme yaptığı yatırıma, yabancı sermayenin Küba’ya girişine, Küba kapitalist mi oldu diyeceğiz? Sosyalizm geçmişin değil, yaşadığı çağın ideolojisidir. Geçmişin birikimini, mirasını sahiplenip, bugünün toplumsal koşullarına özgün hale getirmek gerekir. Dünya başka bir yere geldi.
Türk solunun Öcalan’ın söylediklerine karşı, Marx’ın, Lenin’in kitaplarına dalıp, satır aralarından cımbızla bir şeyler çekip, sonra başlarını kaldırıp, Öcalan’ın düşünceleri sağ sapmadır, anti-sosyalisttir, revizyonisttir gibi söylemlerle eleştirmeleri, üniversite öğrenciliğinde bizim yaptığımız münazaralardan farksız. Tarihin bir öznesi olamamanın getirdiği bir acizlik, batmış bakkalın eski defterleri karıştırması gibi. Sınıftan kaçış diyenlerin, sınıfta kaldıklarından haberleri yok. Emekçilerle doğru araçlarla ilişki kuramamaları, oblamovcu bir yılgınlık ve tembelliği beraberinde getirmiş. En büyük korkuları, KÖH’ün sosyalizm ısrarıdır. Sosyalizmin geriye düştüğü bir zaman diliminde, Kendine sosyalist diyen bir hareket toplumu örgütlerken, Türk solunun bakar durumda olması, kayda değer bir örgütlenme yaratamamasının getirdiği psikoloji ile Kürtlere ‘yok canım vallahi de billahi de siz sosyalist değilsiniz’ demekten başka bir söz bırakmıyor. Bunun için harıl harıl kitap karıştırıyorlar. 90’lı yıllarda da dergilerinde, Kürt Hareketini feodal, milliyetçi, emperyalist bir taşeron olarak görüyorlardı. Bu arada kimisi Çin’ci, kimisi Sovyetik, kimisi Enver Hoca’cı, kimisi Fokocu’ydu (demek ki tek bir sosyalizm yorumu yok). O dönem öğrenciydim, Arnavutlukçularla iyi ilişkilerim vardı. Dergilerinde hayali bir Arnavutluk Modeli yaratmışlardı. Arkadaşların gerçek Arnavutluk’tan haberleri bile yoktu. Laf kalabalığı yapmak yerine sormak lazım, Arnavutluk sosyalizm cenneti miydi? Bugün Kürtlerin sosyalist bakışına yazı üzerine yazı dizmek yerine, bu soruya cevap verebilirler mi? Arnavutluk örneği reel sosyalizme güzel bir örnekti. Yıkıldı gitti. Siz hiç yanılmış olmuyor musunuz da üstenci bir bakışla Kürtlere sosyalizm öğretmeye çalışıyorsunuz? Kürtler HEP’i kurunca, dergilerinde ‘burjuvazinin parlamentosunda figüran olursunuz’ diyenler, ardı sıra legal partiler kurup, meclise girmek için Kürtlerle yol yürümüyorlar mı? Bu kadar yanılıp, hiç yanılmamış gibi Kürde Marksizm-Leninizm, sınıf dersi vermeye çalışmak, tarihle ters düşmektir.
Kürt Hareketi kadın merkezli, ekolojik duyarlı bir hareket olmasından öte bir baldırı çıplaklar, bir topraksız köylü hareketidir. Zaten bu yönüyle sınıfını seçmiştir. Kürt Hareketi yerine Brezilya yerlileri ormanlarından çıkıp, örgütlenip savaşsa, KÖH’ün başardıklarını başarsa, kendimize özgün bir sosyalist yorumla hayatı kuruyoruz dese, legal partileri Brezilya’nın 3. büyük partisi olsa, buradan yoldaşlara selam, sosyalizm Brezilya ormanlarından çıkıp, Brasilia’nın (başkent) kalbine indi demez misiniz? Öyle dersiniz ki, seçim sonuçlarını öğrenmek için geceyi beklersiniz. Kabul edin etmeyin, Kemalizm ile kesin kopuşu gerçekleştirmediğiniz sürece Kürtleri anlamayacaksınız. Bu gidiş, sizi La Dolce Vita’daki Rubini’ye götürür.









