Türkiye’de özellikle AKP’nin 23 yıllık iktidarında bir avuç şirkete sınırsız destek verilirken, emekçi halklar ve doğa şiddetli biçimde sömürüye ve yıkıma tabii tutulmakta. Kürt coğrafyasında ise yıkım ve yağma çok boyutlu olarak genişlemekte
K. Bülent Ongun
AKP, 23 yıllık iktidarları süresince sermaye çıkarları uğruna doğa kıyımının önündeki tüm yasal kısıtlamaları kaldırdı. Türkiye coğrafyasının tamamına yayılan yağma ile; su havzaları susuz bırakılırken, tarım arazileri işgal edildi. Kürt coğrafyasında ise sömürgeci anlayışla büyük bir yağma ve yıkım yaşatıldı ve bu durum genişleyerek sürmekte. İktidar Türkiye’nin dört bir yanında milyonlarca hektar doğal yaşamı madenlere açarken, ormanlar ve meralar, enerji ve maden şirketlerinin yağma alanına dönüştü. Ormanlar ya yakılarak ya da kesilerek maden, enerji ve turizm alanları haline getirildi.
Milyonlarca dekar arazi
Kürt coğrafyasında maden ve petrol aramaları ve işletmeleriyle binlerce hektar doğal alan yağmaya açıldı. Asker gözetiminde ve korucular eliyle on binlerce ağaç kesilip katledilerek ormanlar ortadan kaldırılmaya başlandı. Sular doğadan koparılarak bentler ardına hapsedilip sermaye yararına bağlanırken, halk yoksulluğa doğal yaşam ise yok oluşa sürüklenmekte. Kürt coğrafyasın da kömür, enerji ve petrol-kaya petrolü, doğalgaz-kaya gazı sahaları olarak işaretlenerek, büyük yıkımlara imza atıldı. Bu durum her yıl genişleyerek sürerken, milyonlarca dekar arazi şirketlere tahsis edildi.
NTE, SMR ve COP 31
AKP iktidarının yayımladığı 2024-2028 Stratejik Planı’ndaki ‘enerji yol haritası’ dikkat çekerken, planda belirtilen amaç ve hedefler dikensiz bol yağmalı bir geleceği işaretlemekte. Diğer yandan Bakü’de gerçekleştirilen COP29’da ‘Nükleer Enerjiyi Üç Katına Çıkarma Deklarasyonu’na Türkiye’nin de imza atması nükleer yağmanın genişleyeceğini ortaya koymuştu. Geçtiğimiz Eylül ayında ABD’de Modüler Nükleer Reaktör (SMR) anlaşması ile nadir toprak elementleri (NTE) anlaşmalarının yapılmış olması 2026 yılında ekolojik yıkımın genişleyeceğinin en önemli göstergeleri oldu. Diğer yandan COP30’da fosil şirketlerinin inisiyatifinde geçerken, COP31’in Türkiye’de gerçekleştirilecek olması COP28’den bu yana süren fosil şirketlerin inisiyatifinin burada da büyüyerek devam edecek. Bu durum iktidarın hedeflerine bakınca şimdiden anlaşılabilmekte.
Sermaye ne isterse o oluyor
Açıklanan 2025-2027 tarihlerini içeren Orta Vadeli Program’da (OVP) maden şirketlerine büyük bir özgürlük sağlamak amaçlanırken, maden şirketlerine ‘kamu yararı’ etiketi yapıştırılarak önlerindeki tüm engeller bir bir kaldırmakta. Bu amaçla Maden kanununda yapılan değişiklikle ormanlar, özel çevre koruma alanları ve zeytinlikler dahil tarım alanları, meralar ve birçok koruma bölgesi madencilik ve enerji faaliyetlerine açıldı. Devletin ilgili kurumları maden için yapılan izin başvurularına 3 ay içinde yanıt vermezse, ek bir aylık sürenin ardından “izin verilmiş” sayılacak olması ise sermayenin yıllardır şikayet ettiği ve istediği bu durum yasalara eklenerek maden şirketleri mutlu edildi.
Ormanlarda izinler bedelsiz!
Aynı yasa değişikliğinde, devlet ormanlarında ise madencilik faaliyetleri için Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) talebiyle 24 ay süreyle “bedelsiz” izin verilmesi sağlanırken, bu süre gerektiğinde 12 ay daha uzatılarak 36 aya çıkarıldı. Bir başka değişiklikle, kritik kabul edilen nadir toprak element ve mineral madenleri (NTE) “stratejik” veya “kritik” madenler olarak yeniden tanımlanırken, bu madenlerin “kamusal önemi” iddiası ile halka ait alanlar acele olarak çökülüp el konulmasının önü tamamen açıldı.
Süper izin, süper yetki
Ağustos ayında onaylanan aynı kanun değişikliği içinde ‘Süper İzin‘ düzenlemesi yapılarak, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) devlet ormanlarında ‘süper yetki’ verilerek orman bakanlığına bağlı kurumlar devre dışı bırakıldı. ‘Süper yetki’ ile orman alanlarında madencilik faaliyetlerine yönelik her türlü kararı ise MAPEG verecek ve ruhsatlandırmayı da MAPEG yapacak. Devlet ormanları MAPEG’e, MAPEG’de dolayısıyla ormanları şirketlere devredecek. Bir diğer talan maddesinde ise, dördüncü grup madenler yaklaşık 2 bin hektarlık (20 bin dönüm) bir alanı kapsadıklarında, aynı alanda bulunan farklı madenlerin de “ziyan” edilmemesi iddiasıyla, aynı alanda farklı madencilik faaliyetlerine de izin verilmesi sağlanarak yıkım alanı genişletildi.
İzinler tek elden
Maden İzinleri Kurulunun çalışma usul ve esaslarını belirleyen yeni yönetmelik ise geçtiğimiz 12 Kasım’da Resmi Gazete’de yayımlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan imzasıyla yürürlüğe giren yönetmelik madenlere ilişkin anlaşmazlık yaşanması durumunda izin yetkisini Maden İzinleri Kuruluna devrediyor. Yönetmeliğe göre bir bölgede maden sahası açılması, sahanın işetilmesi, genişletilmesi gibi konularda kurul tam yetkili kılınırken kurulun yapısı ise dikkat çekici. Cumhurbaşkanı tarafından görevlendirilen; Cumhurbaşkanı yardımcısı başkanlığında toplanacak kurulun diğer üyeleri çevre, şehircilik ve iklim değişikliği bakanı, enerji ve tabii kaynaklar bakanı, hazine ve maliye bakanı, sanayi ve teknoloji bakanı ile izin kararına yetkili bakanlar olacak olması tek elden bu süreçlerin itirazlara yer olmadan sürdürülmesi önünde engel kalmadı.
Gabar Dağı delik deşik edildi
Gabar Dağı, 5 yılı aşan süredir korucular eliyle ağaçların kesilerek satışa çıkarılması aralıksız sürmekte. Diğer yandan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’ın Gabar’da yürütülen petrol arama ve üretim çalışmaları için yapılan yollarla ilgili açıklamasında, “İdealimizin en somut örneği Gabar’dır” ifadesi iktidar ve sermaye açısından adeta bir itiraftı. Bölgedeki petrol sondajlarının Colemêrg ve Sêrt’e doğru genişletilme adımları bölgeyi adeta yok oluşa sürükleyecek önemli süreçlerden biri olarak öne çıkmakta.
ABD’li Transatlantic Petroleum
ABD’li şirket Transatlantic Petroleum’un Amed’de kaya petrolü işletme ruhsat sahası 2024’te 147 milyon m2’ye kadar büyürken, 2025’te ise Bismil’de 1 milyar 307 milyon m2 tarım alanı ABD’li şirkete devredilerek Amed’de toplam 1 milyar 454 milyon m2’ye ulaştı. Bu devirle birlikte halkın malına “acele” olarak çökecekleri beklenmekte. Şirnex’ten Wan’a, Wan’dan Mêrdîn’e kadar tüm coğrafya petrol ve maden şirketlerinin yağma alanına dönüştürüldü. Colemerg’de çinko madeni amacıyla Şirnex’e kadar 80 km’lik bölgeyi yağmalamak için yerli-yabancı şirketlerin ilgisini bölgeye çekmek için çalışmalar yapılmakta. Bu süreçte büyük bir ekolojik yıkımla birlikte susuzluk ve kirlilik gibi sonuçlara yol açan kaya gazı ve kaya petrolü sondajlarının da eklenmesiyle bölge coğrafyasında yıkımlar katlanarak genişleyecek ve doğal yaşam yok edilecek.
Tarım arazileri işgal altında
Temiz enerji iddiasıyla tarım arazileri, meralar ve ormanlar enerji şirketlerine peşkeş çekilmesi aralıksız sürüyor. Riha coğrafyasında tarım arazileri ile meraları yok eden ve tarımı bitirerek yerine ‘güneş tarlalarının’ (GES) yerleşmesi ile bölge için ortaya çıkan tehdit büyük boyutlara ulaşmaya başladı. Amed, Şirnex ve Mêrdîn coğrafyalarında ise maden ve enerji santral işgali sürerken, devasa büyülükteki GES tarlaları Rîha dahil tüm bölgede genişlemeye devam etmekte. Şirketlere servet aktarmayı ise aralıksız sürdüren iktidar, ‘yenilenebilir enerji’ iddiasıyla RES ve GES’lerin önündeki tüm engelleri kaldırıldı.
DEDAŞ zulmü sürüyor
Türkiye coğrafyasının tamamındaki su varlığının yüzde 30’u aşan kısmının Kürt coğrafyasında bulunmasına karşın, sular barajlar ardına hapsedilip halk yeraltı suyuna mahkum edilerek, enerji şirketi DEDAŞ’ın baskı ve sömürüsü kesintisiz olarak sürdürülmekte. Kürt coğrafyasında elektrik dağıtımı ve satışı yapan DEDAŞ enerji şirketi tarafından, çiftçiler ve yoksul yurttaşlar zulüm altına alınarak açlığa, susuzluğa mahkum edilme süreçleri işletildi. Çiftçiler hemen yanı başındaki barajlardan suya erişemez hale getirildi ve yeraltı sularına mahkum edildi. Yeraltı sularına ulaşmak isteyenler ise DEDAŞ’ın yüksek faturalarıyla baş edemeyerek, tarımdan uzaklaşmaya başladı.
İdare devre dışı
Kurulun yetki kapsamı ise yönetmelikte şöyle ifade edildi: “Bu Yönetmelik, 4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanununun 7’nci maddesinin üçüncü veya dördüncü fıkrası gereğince ilgili idare tarafından IV. Grup ile stratejik veya kritik madenlere izin verilmeyen hâllerde; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca yapılacak başvuru üzerine, izin hakkında Maden İzinleri Kurulunun nihai kararına yönelik iş ve işlemleri kapsar.” Yönetmelikte ayrıca IV. grup madenler ve stratejik veya kritik madenler vurgusunda eklenmesiyle ‘idare’ tarafından izin verilmemesi aynı zamanda idari mahkemeleri de kapsaması muhtemel bir durum yaratıldı.
Barajlar dolu ancak su yok!
DEDAŞ’ın elektrik sattığı 6 ilde sulamada kullanılan elektrik miktarı 7,25 milyar kilovatsaat olurken, bölgede satılan elektriğin yaklaşık yüzde 23’ünün sulamada kullanıldığı ortaya çıktı. Bunun yanında 6 il coğrafyasında 28 adet baraj-HES mevcut olması ise bir başka dikkat çeken bir durum. Bu barajlardan sadece Atatürk Barajı ve Karakaya Barajı tam kapasite çalışması halinde elektrik üretim kapasiteleri yıllık 42 milyar Kwh. Yani bu durumda 2 barajla 6 ilin tüm elektrik ihtiyacı karşılanabilecek durumda. Diğer yandan sadece Atatürk Barajı Türkiye’nin 54 milyar m3’lük tüm su ihtiyacını karşılayabilecek kapasitede olmasına karşın, bölgede çiftçinin yeraltı suyuna mahkum edilmesi yanıt arayan en önemli sorunların başında gelmeye devam etmekte.
HABER MERKEZİ









