• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
25 Aralık 2025 Perşembe
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Gündem Güncel

Sol hareketler Türk ve Türkiye halklarına ‘Fransızlar’

25 Aralık 2025 Perşembe - 00:00
Kategori: Güncel, Manşet, Söyleşi
Sol hareketler Türk ve Türkiye halklarına ‘Fransızlar’

Otuz yılı aşkın süre cezaevinde kaldıktan sonra tahliye olan yazar-editör Mehmet Karakuş gazetemize konuştu:

  • Sosyal-şovenizmle faşist-ırkçı milliyetçilik arasında çok ince bir çizgi vardır. Sosyal-şovenizm nasıl Kausky’i burjuvazinin saflarında birinci paylaşım savaşına savurduğunu, Rosa ve arkadaşlarının provokasyonla katledilmelerine nasıl yol açtığını, Hitler faşizminin gelişmesine nasıl çanak tuttuğunu sol literatür yeterince işlemektedir
  • Türkiye sol hareketi ilk günden bugüne kadar Türkiye sosyolojisine denk düşünce üretmektense sağdan soldan aldığı klişeyi Türkiye’ye uyarlamakla yetinmiştir. Arnavutluk, Çin, Küba, Vietnam, Rusya gibi ülkelerin devrim stratejilerini alıp Türkiye’ye uyarlamaktan başka bir şey yapmamıştır
  • Ne var ki Marksizmle Marx’ın, Leninizmle Lenin’in düşünceleri dondurulmuş ve adeta bir dogma haline getirilmiştir. Özellikle Marx daha hayattayken, ‘Ben Marksist değilim, tanrı beni Marksistlerden korusun’ diyerek, bu tehlikeyi fark etmiştir

Ezgi Çadırcı- Aziz Oruç

Türkiye’de sosyalizm tartışmalarının yeniden yoğunlaştığı, Kürt hareketinin teorik ve politik yönelimlerinin farklı çevrelerde sert biçimde ele alındığı bir dönemde, Abdullah Öcalan’ın “21. yüzyıl sosyalizmi”, Demokratik Toplum Paradigması, komün ve yerel demokrasi vurguları etrafında şekillenen bu tartışmalar, yalnızca Kürt hareketinin değil, Türkiye solunun da kendi tarihsel bagajıyla yeniden yüzleşmesini zorunlu kıldı. Bu bağlamda Marksizm, Leninist gelenek ve klasik sosyalizm deneyimleriyle kurulan ilişki, güncel mücadeleler açısından yeniden okunmayı bekliyor.

Otuz yılı aşkın süre cezaevinde kaldıktan sonra tahliye olan yazar-editör Mehmet Karakuş, hem Kürt hareketinin sosyalizmi nasıl kavradığını hem de Abdullah Öcalan’ın teorik müdahalelerinin neden ve nasıl şekillendiğini, tarihsel süreklilikler ve kopuşlar üzerinden değerlendiriyor. Türkiye sosyalist hareketinin bu perspektiflere yönelttiği eleştirileri, bu eleştirilerin sınıfsal, ideolojik ve tarihsel arka planını da tartışmaya açıyor.

21. yüzyıl sosyalizmi, Marksizm, Leninist gelenek ve klasik sosyalizm deneyimleriyle ve süre gelen tartışmalara ilişkin Mehmet Karakuş gazetemiz Yeni Yaşam’ın sorularını yanıtladı.

  • Abdullah Öcalan’ın bahsettiği “21. yüzyıl sosyalizmi” kavramı sıkça tartışılıyor. Sizce bu kavram ne ifade ediyor? Klasik sosyalizm anlayışlarından hangi yönleriyle ayrışıyor
  1. yüzyıl sosyalizmi her açıdan klasik sosyalizmden farklıdır. Her şeyden önce 21. yüzyıl sosyalizmi iktidar ve devlet dinamiğine dayanmaz. İktidar ve devlet doğası gereği ezen ve ezilen çelişkisi yaratır. Bu nedenle 21. yüzyıl sosyalizmi radikal demokrasiye dayanır. Radikal demokrasi doğrudan demokrasi esas almakla birlikte iktidar ve devleti reddeden bir demokrasidir. Sadece siyasal demokrasiyi değil, bunun yanı sıra ekonomik, sosyal, cinsel, hukuksal ve toplumsal yaşamın her alanını kapsayan bir demokrasiyi de önceller.
  2. yüzyıl sosyalizmi mücadeleyi devlet ile komün arasında süregelen bir mücadele olarak görür. Bir avuç kastik katile karşı tüm toplumu kucaklayan bir perspektiften bakar. Ezilen sınıfı sadece ve sadece işçi sınıfına indirgemez. Emeğiyle geçinen tüm sosyal sınıf ve kesimleri kapsamına alır. Sınıf mücadelesini de devlete karşı komün mücadelesi olarak görür. Tarihsel açıdan bunun başlangıcını cins savaşına dayandırır. Çünkü anacıl komünal toplumun yıkılışı cins savaşı temelinde olmuştur. Kastik katilin kadını köleleştirmesiyle başlar ve devlet-komün çatışması sınıf mücadelesini de kapsayarak süregelir.

Başka bir söylemle 21. yüzyıl sosyalizmi mücadeleyi tek bir sınıfa indirgemez. Zaten hiçbir sınıf homojen değildir ve hiçbir sınıf da tek başına devlete sahip değildir. Devlet elitlerin ittifakıdır. Günümüz açısından ele alırsak, sermayenin elitleri, siyasi ve askeri bürokrasinin elitleri arasındaki ittifak devlete hükmeder. Devlet bunların çıkarlarını esas alır. Kimi devletlerde sermaye, kimi devletlerde siyasi bürokrasi ve kimi devletlerde de askeri bürokrasi baskındır. Biz bu elitler ittifakına/oligarşisine kastik katil diyoruz.

Öte yandan işçi sınıfı da kendi içinde homojen değildir. Özellikle işçi aristokrasisi diyebileceğimiz bir kesim işçi sınıfından daha iyi yaşamakta ve daha fazla imkan ve olanaklara sahip olmaktadır. Kalifiye emek veya ustabaşı olarak ifade eden bu beyaz yakalılar güruhu sermayenin işçi sınıfı içindeki Truva-atıdır. Sarı sendikacılığı geliştiren de bu kesimdir.

Buna bağlı olarak diğer bir sorun ise toplumlar tarihinde temel sınıflardan köle, serf ve hatta işçi gibi ezilenler hiçbir zaman yeni toplumun egemen gücü olmamıştır. Mücadeleye katılmalarına rağmen, mücadeleye öncülük eden ara ve orta kesim ezilenlerin duygularını okşayarak arkalarından sürükleyip kendilerini iktidar haline getirmişlerdir. Arap Yarımadası’ndaki İslam devrinde de bu böyledir, Avrupa’daki feodalizm yıkıp kapitalizmi inşa eden ve süreç içerisinde burjuvazi başta olmak üzere siyasi ve askeri eliti iktidara taşıyan devrimler de böyledir. Bu durum bile başlı başına geleneksel Marksist okumayı yatsır.

  • 21. yüzyıl sosyalizmi, klasik proletarya devrimi anlayışından hangi yönleriyle ayrılır; kapitalist moderniteye karşı mücadeleyi hangi çelişkiler temelinde ele alır ve bu bağlamda devlet, komün örgütlenmesi ve ekoloji sorununa nasıl bir rol biçer?
  1. yüzyıl sosyalizmi çağı, proletarya devrimler çağı olarak görmez. Demokratik modernite güçleri ile kapitalist modernite güçleri arasında bir mücadele olarak görür. Bu mücadele sınıfa karşı sınıf, ulusa karşı ulus, cinse karşı cins tarzında devam etmez. Emek-sermaye çelişkisi, cins çelişkisi, yöneten-yönetilen çelişkisi ve doğa-insan çelişkisini içerecek biçimde mücadeleyi iç içe bir mücadele olarak görür. Kendini değişim ve dönüşüme uğratarak bir bütün olarak toplumu değiştirip dönüştürebileceği gibi devleti de iş ve rol koordinasyonu düzeyine gerilecek ve bir anlamda sönümlendirecek bir düzeyde ele alır.
  2. yüzyıl sosyalizminin yukarıda belirtilen çelişkileri sadece ve sadece emek-sermaye çelişkisine indirgenemez. Bu çelişkinin çözümü diğer çelişkilerin de çözümünü getireceği noktasından hareket etmez. Her çelişkinin kendi öznesi tarafından çözüme kavuşturulacağı, devlet-komün çatışmasında her çelişkinin kendine özgü bir ağırlığı olduğundan ve farklı bir yol ve yöntem gerektirdiğinden hareket eder. Bu bağlamda aşamalı bir devrim stratejisi önermez. Komün örgütlenmesine dayalı olarak mücadele içerisinde sosyalizmi inşa eder.
  3. yüzyıl sosyalizmi insan-doğa çelişkisinde ifadesini bulan ekolojik problemi en az emek-sermeye çelişkisi kadar bir ağırlığa sahip olduğundan hareket eder. Yaşam alanımız olan dünyanın ekolojik dengelerinin bozulması ve yaşamın son bulması diğer çelişkileri de anlamsızlaştırır. Bu nedenle yaşam alanımız olan dünyanın ekolojik dengelerini korumadan sadece ve sadece diğer çelişkileri ele almakla yetinmek yeterli değildir.
  • Altını çizdiğiniz 21. yüzyıl sosyalizmi neyi esas alır?
  1. yüzyıl sosyalizmi birinci doğa ile ikinci doğayı sentezleyerek üçüncü bir doğadan hareket eder. Birinci doğayı nesnelleştiren tüm pratiklere karşı durur. Ekolojik dengelere zararı en az olan güneş ve rüzgar gibi enerji kaynaklarından hareketle eko-endüstriyi önceller.
  2. yüzyıl sosyalizmi analitik zeka ile duygusal zeka ilişkisini yeniden oluşturur. Analitik zekanın duygusal zekâ tarafından kontrol edilmesi ve bu bağlamda politikanın ahlaki değerlere bağlı ele alınmasını benimser.
  3. yüzyıl sosyalizmi iyi amaçların iyi araçlarla yürütülmesi gerektiğinden hareket eder. Her yolun mubah gören ve hatta ahlaksızlığa varan tutum ve davranışlardan uzak durur.
  4. yüzyıl sosyalizmi ulus devleti benimsemez. Demokratik ulusu esas alır. Ulusun politikleştirilmesini reddeder. Demokratik ulus içinde bir ulusun politikleşmesi ulus-devlet yapılanmasına yol açar. Ulus-devlet yapılanması da diğer ulusları kendi içinde eritmeyi esas alır. Ulus düzleminde bir hiyerarşi ve tahakküm üretir. Bu da beraberinde asimilasyonu ve soykırımı getirir. Bu nedenle çok kimlikli, çok kültürlü, çok dilli ve çok inançlı bir yapıyı savunur. Ulus için söylenenler inanç ve din için de geçerlidir. İnanç ve din bireysel ve sosyal düzeyde kalmalıdır. Bu alan da politikleşirse ister istemez beraberinde teokratik bir devlet yapılanmasını getirir. Egemen inanç veya din diğer inanç ve dinleri ötekileştirir. onlar üzerinde baskı uygular. Her türlü kırımı pratikleştirir.
  5. yüzyıl sosyalizmi toplum-birey ilişkisini ne kolektivizm adı altında bireyi hiçleştirir ve ne de bireycilik adı altında toplumu atomize eder. Toplum-birey ilişkisinde negatif ve pozitif özgürlük dengesini kurar. Özgür birey olmadan özgür toplum, özgür toplum olmadan da özgür bireyin olmayacağını benimser. Bireysel olan ile bireyci olanı birbirinden ayırır. Güdülere dayalı ve ben duygulardan beslenen birinciliği reddeder. Özgür birey ve özgür toplum arasında optimal bir düzey yakalamayı esas alır.
  6. yüzyıl sosyalizmi militarizmi reddeder. Özsavunma esasına dayalı halk milisliğini benimser. Savaş zamanlarında özsavunma görevini yapan ve barış zamanlarında da üretim ve hizmet birimlerinde kendi mesleğini icra eden bir yaklaşım esas alır. Bu alanda standart ve kalıcı rütbe sistemini reddeder. Tüm kademelerin seçimle iş başına gelmesini savunur. Yani bu alanda da bir iktidar mekanizmasının oluşmasına izin vermez.
  7. yüzyıl sosyalizmi söz konusu çelişkileri küresel ölçekte ele alarak ezilenlerin mücadelesini dünya devrimine yönlendirecek mekanizmalardan asal olan Komünalist Enternasyonali olmazsa olmaz kabilinde ele alır. Nasıl ki finans kapital güçleri küresel ölçekte ortak birlikler oluşturuyorsa, ezilenler de ortak örgütlemelere gitmek durumundadır. Bunun da biricik ifadesi Komünalist Enternasyonal’dir. Bununla ezilen halkların, aynı anlama gelmek üzere dünya insanlığının demokratik konfederal örgütlenmesini oluşturmayı hedefler.

İşte buraya kadar sıraladığımız özellikler klasik sosyalizmde olmayan özelliklerdir. Özcesi demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir yaklaşımı esas alır.

  • Abdullah Öcalan’ın konferansa gönderdiği mesajda Marx ve Lenin vurgusu dikkat çekiciydi. Sizce bu referanslar neden özellikle öne çıkarıldı?

Marx 19. yüzyıl sosyalizminin, Lenin ise 20. yüzyıl sosyalizminin kurucu önderidir. Aynı zamanda Önder Apo, Marx ile Marksizm, Lenin ile Leninizm arasındaki açı farkına dikkat çekmektedir. Her ikisinin hem katkılarını ve hem de yanlış yaklaşımlarına vurgu yapmaktadır.

Marx ve Lenin’in düşünceleri olmuş bitmiş düşünceler değildir. Her ikisinin eserleri incelendiğinde ilk günden ölünceye kadar fikirlerindeki değişiklikleri görebiliriz. Ne var ki Marksizmle Marx’ın, Leninizmle Lenin’in düşünceleri dondurulmuş ve adeta bir dogma haline getirilmiştir. Özellikle Marx daha hayattayken, “Ben Marksist değilim, tanrı beni Marksistlerden korusun” diyerek, bu tehlikeyi fark etmiştir.

Lenin yaşadığı dönemde Leninizm diye bir durum söz konusu değildi. Lenin öldükten sonra Stalin kendi diktatörlüğünü perçinlemek için Leninizm diye bir kavramlaştırmaya gitti. Adeta Leninizm ile kendi diktatörlüğünün ideolojisini oluşturdu. Ne var ki Leninizm Lenin’in düşünceleri ile çoğu zaman çelişki halindedir. Çoğu zaman bağlamından koparılarak genel bir teoriye dönüştürülmüştür. Stalin kendini Stalinizm diye ifade etseydi bunun alıcısını bulamazdı. Lenin’in kuramcı ve karizmatik Önder kişiliğinden yararlanarak kendini ve iktidarını dokunulmaz kıldı.

Marx’ın yaşlılık döneminde yazdığı etnoloji defterleri ideolojik sapma olarak değerlendirilip 1974 yılına kadar yayınlanmadı. İlk kez 1974’te bir bölümü Fransa’da yayınlanan defterler genellikle Marksist çevrelerce ciddiye alınmadı. Rusya’dan bir devrimciye yazdığı mektupta köy komünlerinden sosyalizme geçebileceğini belirtmesi Marx’ın geleneksel düşünceleri ile çelişmektedir. Bazı kaynakların iddiasına göre Marx’ın ilerlemeci tarih anlayışından vazgeçtiği, tekil özne yerine çoklu bir özneyi esas aldığı belirtilmektedir. Hatta Marx yaşarken İrlanda sorununda bir dönem İrlanda işçi sınıfının kurtuluşunun İngiltere işçi sınıfının kurtuluşuna bağlı olduğunu belirtirken, daha sonraki yıllarda bunun tam tersini belirtmektedir. Hatta başka halkı ezen bir halkın özgür olamayacağını ileri sürmektedir.

Özcesi Marx, somut koşulların somut tahlilinden hareketle düşüncelerini değiştirdiğini belirtebiliriz. Daha yaşarken bile bunun birçok örneği vardır. En çok bilinen örneklerden birisi de bir dönem İngiltere’de sosyalizme parlamenter yoldan geçilebileceğini ileri sürmesidir. Yani burada belirtmek istediğimiz Marx’ın düşünceleri hep bir oluş ve hareket içinde ve dinamik bir yapıya sahip oluşudur. Onu dogmalaştıran, statik bir yapı olarak ele alan Marksistlerdir.

Sonuç olarak; birçok Marksist teorisyen Kapital’in birinci cildi dışındaki ciltleri okumamıştır. Üçüncü cildin önsözünde Engels, doğadaki gibi toplumda yasaların olmayacağı, toplumda eğilim ve yönelimlerden bahsedebileceği belirtilmektedir. Eğer toplumda doğadaki gibi bir yasa yoksa İlkel komünal toplum, köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum, komünist/sosyalist toplum sıralaması mutlak değildir. Hangi eğilim ve yönelim hakim gelirse ve kendisini iyi örgütlerse o eğilimin ve yönelimin öngördüğü toplum biçimi hakim hale gelir. Yani sosyalizm kapitalizmden sonra gelmek zorunda değildir. Köleci toplumdan veya feodal toplumdan sonra da sosyalizm inşa edilebilir. Bu da kendini Marksist sananlara kapak olsun!

  • Abdullah Öcalan’ın mesajını ve perspektiflerine yönelik Türkiye sosyalist hareketinin eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunların altında yatan nedenler nelerdir.

Türkiye sol hareketi ilk günden bugüne kadar Türkiye sosyolojisine denk düşünce üretmektense sağdan soldan aldığı klişeyi Türkiye’ye uyarlamakla yetinmiştir. Arnavutluk, Çin, Küba, Vietnam, Rusya gibi ülkelerin devrim stratejilerini alıp Türkiye’ye uyarlamaktan başka bir şey yapmamıştır. Real sosyalizmin pratiğine rağmen halen 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl belirlemeleri ile hareket etmeleri insana söyleyecek söz bırakmamaktadır. Marx ve Lenin’in temel yaklaşımlardan birisi olan somut koşulların somut tahlili ve değişmeyen tek şey değişimdir düşüncesini unutmaları, ayetçilik yaparak, dogmalarla durumu açıklamaya çalışmaları sosyolojiden öteye psikanaliz düzleminde bir çözümlemeyi gerektirir.

Türk orijinali olmamalarına rağmen egemen Türk ulusun kodlarıyla hareket etmeleri. Egemenleri gibi Kürt sorunu karşısında ortak tavır almaları en basit ifadeyle sosyal-şovenizminin kendini pratikleştirmesidir. Sosyal-şovenizmle faşist-ırkçı milliyetçilik arasında çok ince bir çizgi vardır. Sosyal-şovenizm nasıl Kausky’i burjuvazinin saflarında birinci paylaşım savaşına savurduğunu, Rosa ve arkadaşlarının provokasyonla katledilmelerine nasıl yol açtığını, Hitler faşizminin gelişmesine nasıl çanak tuttuğunu sol literatür yeterince işlemektedir. Bu eleştirileri dikkate almak bir yana üzerinde uzun uzadıya durmak veya söz kurmak bile gerekmez. Çünkü siyasal bir özne değiller. Kürt Özgürlük Hareketi ile sömürgecilik arasında süren mücadelenin arasına sıkışıp kalmışlardır. Bu mantalite ile soldan bir çıkış beklemek beyhude bir çabadır. En iyisi kendi kaderleriyle baş başa bırakmak onlara yapılmış en büyük iyiliktir. Çünkü Türk ve Türkiye halklarına “Fransızlar”!

  • Bu konunun hedef noktasına konulmasının altında yatan nedenler nelerdir? Siz nasıl bakıyorsunuz?

Türkiye sol hareketi egemen Ulus kodlarıyla baktığı için Kürt Özgürlük Hareketi’nin sosyalizm değerlendirmesini yadırgar. Kendileri dururken Kürt Özgürlük Hareketi’nin sosyalizm üzerine söz kurmasını istemezler. Sosyalizmi kendi tekellerinde görürler. Kendileri abi oldukları için yol göstermek de onlara düşer. Kardeşler sadece abilerin gösterdiği yolda ilerlemek zorundadır. Kürt Özgürlük Hareketi Stalinist düzeyde Marksist-Leninist olduğu dönemde bile hep küçümsendi, milliyetçilikle yaftalandı. Bugünse sosyalizmden vazgeçmekle yaftalanmaktadır. Hiçbir zaman Kürt hareketini sosyalist görmeyen bu baylar kendi belirlemeleri ile çelişerek neden sosyalizmden vazgeçildiği üzerine söz kuruyorlar. Milliyetçi gördüğünüz bir hareketin sosyalizmden vazgeçmesi neden bu kadar önemlidir. İyi ya artık sosyalizm sizin tekelinizde. Marksist de sizsiniz, Leninist de!

  • Abdullah Öcalan’ın metinlerinde sıkça geçen “komün” kavramı nasıl bir çözüm modelini ortaya koyuyor? Bu model aynı zamanda eleştirilere de bir cevap niteliği taşıyor mu?

Önder Apo tarihi sınıfların savaşı ile başlatmaz. Tarihi cins savaşı ile başlatır. Anacıl komünal toplumun yıkılmasından itibaren tarihe yön veren devlet-komün çatışmasıdır. O andan itibaren her devrim komün zeminde gelişir ve başarıya ulaşır.

Komün bir mücadele alanıdır. Toplumun siyasal, ekonomik ve sosyal örgütlülüğünü güce dönüştürdüğü alandır. Bu nedenle komün birleştiricidir. Kastik katil güruh dışında tüm toplumu kucaklar. Oysa sınıf ayrıştırıcıdır. Toplumun çoğunluğunu dışında tutar. Mücadeleyi zayıflatır. Ezilen sınıf sadece ve sadece işçi sınıfı değildir. Emeğiyle geçinen her sınıf ve sosyal kesim çeşitli derecelerde ezilirler. Bunların sorunları ortak ve hedefleri de ortaktır. Bu kesimleri komün zeminde örgütlemek, harekete geçirmek daha işlevseldir. Üstelik komün toplumsal sorunların çözümünü geleceğe, devriminden sonraya ertelemez. Komün kendisini örgütlü bir güce dönüştürdüğü oranda, İşlevselleştirdiği düzeyde kendi sorunlarını da çözer. Komün yerel merkezlidir. Doğrudan demokrasi ile yerelden yönetimi esas alır. Komünde yönetim iş ve rol koordinasyondan öteye geçmez. Siyaseti üreten bir bütün olarak komün toplumudur, komünün üyeleridir. Yönetim sadece komün iradesini açığa çıkardığı politikaları yürürlüğe koymakla sorumludur. Bunu da gerçekleştirirken komün üyeleriyle birlikte hareket eder. Bu yaklaşım iktidarlaşmayı kendi içinde hiyerarşi ve tahakküme dayalı ilişkiyi reddeder. Adeta komün sınıfsız, sömürüsüz ve sınırsız bir dünyanın prototipidir. Aynı zamanda hedeflenen ve ulaşılmak istenen toplumun da prototipidir.

  • Toplumda komün örgütlemesi nasıl genişletilebilir?

Komün örgütlemesi demokrasi zemini genişletebilecek, topluma hakim hale getirecek en temel mekanizmadır. Devlet ve demokrasi mücadelesinde ezilenlerin dayanması gerektiği biricik yapı komündür. Komünde ezilenler siyasal, sosyal, ekonomik ve her türden kaynaşmayı, duygu ve düşünce birliğini sağlar. Özgür birey ve özgür toplum diyalektiği komün de ete kemiğe bürünür. Özgür yurttaşın biricik varoluş zemini komündür. Bunun dışında hiçbir örgüt modeli komünün sağlayacağı imkan ve olanakları sağlayamaz. Çünkü meta-meta ilişkisi yerine insan-insan ilişkisinin biricik ilişki tarzı haline geleceği yer de komündür. Komün özne-özne ilişkisinin üretildiği, düzenlendiği yer olması nedeniyle böylesi bir işlevi yerine getirir.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

2026 için beklentiler

Sonraki Haber

Ortaçağ zindanı değil, 21. yüzyıl tecrit tipi: Y ve S hapishaneleri

Sonraki Haber
Ortaçağ zindanı değil, 21. yüzyıl tecrit tipi: Y ve S hapishaneleri

Ortaçağ zindanı değil, 21. yüzyıl tecrit tipi: Y ve S hapishaneleri

SON HABERLER

Yılbaşı sepetindeki tezkere ve Doğu Akdeniz’deki büyük iflas

Yılbaşı sepetindeki tezkere ve Doğu Akdeniz’deki büyük iflas

Yazar: Bedri Adanır
25 Aralık 2025

Barışa karşı ‘Yeşil’ kartı

Barışa karşı ‘Yeşil’ kartı

Yazar: Heval Elçi
25 Aralık 2025

Burdur Gölü’ne su taşınacak

Burdur Gölü’ne su taşınacak

Yazar: Heval Elçi
25 Aralık 2025

Halkın sanatçısı olmak

Açlık bir yazgı değil adaletsizlik

Yazar: Heval Elçi
25 Aralık 2025

Şiddet sarmalından çıkmak ve barış

Yeni yıl ve beklentiler için mücadele

Yazar: Reyhan Hacıoğlu
25 Aralık 2025

Ortaçağ zindanı değil, 21. yüzyıl tecrit tipi: Y ve S hapishaneleri

Ortaçağ zindanı değil, 21. yüzyıl tecrit tipi: Y ve S hapishaneleri

Yazar: Bedri Adanır
25 Aralık 2025

Sol hareketler Türk ve Türkiye halklarına ‘Fransızlar’

Sol hareketler Türk ve Türkiye halklarına ‘Fransızlar’

Yazar: Aziz Oruç
25 Aralık 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır