2025’te kadınlara karşı adeta savaş açıldı; erkek-devlet şiddeti, katliam, sömürü ve yoksulluk daha da arttı. Buna karşı susmayan, önlerine dikilen barikatları yıkan kadınlar ise Jin, Jiyan, Azadî sloganıyla her yerde mücadeledeydi
Nesli Şahiner
2025’te de iktidar ve devlet eliyle katledilen kadınlar ölüm yıl dönümlerinde anıldı. Silopi’de 2015’te sokağa çıkma yasağı sırasında katledilen Sêvê Demir, Fatma Uyar, Pakize Nayır, Paris’te 9 Ocak 2013’te katledilen Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez, 17 Haziran 2021’de katledilen Deniz Poyraz, yine Paris’te 23 Aralık 2022’de katledilen Emine Kara (Evin Goyi), 4 Ekim 2022’de suikastla katledilen Jineoloji Dergisi editörü Nagihan Akarsel, 19 Aralık 2024’te hava saldırısıyla katledilen gazeteci Cihan Bilgin, Silêmanî’de 23 Ağustos 2024’te SİHA’larla katledilen gazeteciler Gülistan Tara ve Hêro Bahadîn’i anan kadınlar, onların mücadele mirasına sahip çıkacaklarının sözünü verdi.
‘Aile yılı’ ilanına isyan
2025 yılını “Aile yılı” ilan eden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 13 Ocak’ta Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın katılımıyla “Aile Yüzyılı Tanıtım Programı” düzenledi. Program kapsamında evlenen çiftlere ve çocuk yapanlara para yardımında bulunulacağı açıklandı.
İktidarın “aile” politikasını protesto eden kadınlar, “Aile değil kadınız” diyerek, iktidara tepki gösterdi. Kadınlar, “Sokakta olmaya ve mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.
8 Mart’ta Kadın Rönesansı
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Kürdistan ve Türkiye’de kadınlar, savaşa, yoksulluğa, hak gasplarına ve katliamlara karşı alanlara çıktı. İstanbul Kadıköy’de Büyük Kadın Buluşması’nda bir araya gelen binlerce kadın, saldırıları protesto etti.
Amed’de ise binlerce kadın, “Kadın kırımına isyan ediyor özgürlüğe yürüyoruz” şiarıyla İstasyon Meydanı’na yürüdü. “Jin jiyan, azadî” sloganı eşliğinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yolladığı mesajı okuyan kadınlar, Öcalan’ın “Dönemin ruhu, demokratik siyasettir; dili de barış dilidir. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı aynı zamanda kadınlar için de bir Rönesans’tır” sözleri büyük bir coşkuyla karşılandı.
Onurlu barışın Newroz’u
Amed’den Mêrdîn’e, Şirnex’ten Dîlok’a, Êlih’ten Wan’a Kürdistan’ın dört bir yanında gerçekleştirilen 2025 Newroz’una büyük coşkuyla katılan kadınlar, “Jin, Jiyan, Azadî” sloganıyla alanları doldurdular. Barış ve özgürlük talepleriyle tecridin son bulmasını ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanmasını isteyen kadınlar, yöresel kıyafetleri ve coşkularıyla Newroz’un direniş ruhunu yansıttılar. Yanı sıra “Özgürlük İçin Demokratik Toplum” şiarıyla, toplumsal barışın inşa sürecinde aktif rol alacaklarını vurguladılar.
Savaşa karşı kadın inisiyatifi
Yıllardır barış mücadelesini örgütlemeye devam eden kadınlar 2025 Nisan’ında düzenlenen çalıştayın ardından, ‘Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi’ni kurdu. Birçok kentte kurulan inisiyatif, kadınların barışa dair üç acil talebini sıraladı: “Terörle Mücadele Kanunu, kaldırılsın, hasta tutsaklar ve siyasi mahpuslar özgür bırakılsın. Sınır ötesi harekâtlara, özel güvenlik bölgesi uygulamalarına, askeri yığınağa derhal son verilsin. Tüm kayyımlar geri çekilsin, OHAL bahanesiyle yasalaştırılan 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname iptal edilsin.
Umut ve özgürlük yürüyüşü
Ekim ayında TJA’lı kadınlar, “Umutla özgürlüğe yürüyoruz” şiarıyla Ankara’ya yürüyüş başlattı. Yüzlerce kadın, Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması için umut ilkesinin uygulanması talebiyle 7 gün süren yürüyüşte yer aldı. Her gittikleri kentte büyük coşkuyla karşılanan kadınların son durağı Ankara oldu. Ankara’da Meclis’e ‘Bijî Serok Apo’ sloganıyla giren kadınların yürüyüşü büyük ses getirdi.
Gurbetelli Ersöz Ödülleri verildi
Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği’nin (MKG) ilkini düzenlediği Gurbetelli Ersöz Kadın Gazetecilik Ödülleri töreni 8 Ekim’de Çand Amed Kongre Merkezi’nde gerçekleşti. Gurbetelli Ersöz’ün annesi Fatma Ersöz ve 23 Ağustos 2024’te katledilen Gülistan Tara’nın ailesinin de katıldığı törende, kadın gazetecilere ödülleri verildi. Katledilen kadın gazetecilerin fotoğraflarının sergilendiği törende, “Özgür basın kadın şehitlerini unutmayacağız” pankartı asıldı.
25 Kasım: Şiddet kaderimiz değil
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü için İstanbul’da Taksim Tünel’e çağrı yapan kadınlar, yasak kararına rağmen barikatları yıkarak İstiklal Caddesi’nde yürüdü. Her yeri eylem alanına çeviren kadınlar, erkek-devlet şiddetini, kadın katliamlarını, baskı ve sömürüyü, yaşamlarına müdahaleyi protesto etti.
Amed’de de binlerce kadın Eski Cezaevi önünde toplandı ve buradan Ofis AZC Plaza önüne yürüdü. Katledilen birçok kadının fotoğrafını taşıyan kadınlar, “Demokratik toplumla şiddetsiz özgür yaşama” ile “Rojin Kabaiş için adalet sağlanacak” pankartları açtı.
Eylemde konuşan Sabahat Tuncel, “Şiddet, ölüm, savaş kaderimiz değil. Savaşsız, şiddetsiz, sömürüsüz güzel günler göreceğimize inanıyoruz” diyerek mücadele vurgusu yaptı.
Kadın cinayetleri politiktir
İktidarın kadın düşmanı politikaları, kadın kazanımlarını hedef alması ve yargının failleri koruyan cezasızlık politikalarıyla 2025’te yüzlerce kadın katledildi. JINNEWS’in basına yansıyan haberlerden derlediği verilere göre; 2025’in ilk 11 ayında en az 268 kadın erkekler tarafından katledildi, 186 kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Ayrıca 28 çocuk katledildi, 27 çocuk da şüpheli şekilde yaşamını yitirdi.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) basına yansıyan haberlerden elde ettiği verilere göre ise; 2025 yılının ilk 11 ayında 260 kadın katledildi, 267 kadın şüpheli olarak yaşamını yitirdi.
Demokratik yaşam inşası elimizde
DEM Parti Amed Milletvekili Adalet Kaya, 2025 yılı kadın mücadelesi ve yaşananları kadın paranoyası için değerlendirdi.
Adalet Kaya’nın değerlendirme yaptığı yazı şöyle:
Günler kaldı 2026 yılına girmeye. Cumhurbaşkanı’nın “aile yılı” ilanının üzerinden tam bir yıl geçti. Şöyle bir dönüp bakalım: Peki ne oldu 2025 aile yılında? Çok ürkütücü ve karanlık bir tabloyu siz de hatırlayacaksınız; dehşete düşmemek mümkün değil. Geriye dönüp bakmanın, içinden geçmiş olmanın şaşkınlık verici etkisi ve yarattığı korkutucu duygu…
Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de otoriter sağ iktidarlar; ırkçılık, cinsiyetçilik ve patriyarka ittifakıyla kadınlara savaş açmış durumda. Kadınlar bir savaşın içinde yaşamlarını sürdürüyorlar.
Peki neydi aile yılı? Amacı neydi ve ne oldu?
Önce aileye bakmak lazım elbette. Bir erkek yönetiminde; erkeğin değerleri ve çizdiği sınırlar içinde kadını evlilik yoluyla denetleyen, kısıtlayan, makul ve makbul ölçüler koyan ve bu ölçüler içerisinde doğurganlığını denetlediği bir toplumsal birim işte. 2025 yılı içerisinde iktidar mensubu herkesin ağzından dökülen “aile yılı” neyi amaçlıyordu? Kadının yaşamını, bedenini ve doğurganlığını denetlemeyi, emeğini ücretsiz kılarak tüm bakım yüklerini üstlenmesini sağlamayı, sömürüyü ve daha çok sömürüyü.. Bir erkeğin “bir şeyi” olmanın ötesine geçemeyeceği bir kimliksizleştirme çabasını; anne-eş-bacı rollerini tahkim etmeyi amaçlamıştı. Yeter ki kadın olmasın da!
Kamusal alandan daha çok koparılsın, evden esnek çalışsın, her işi yapsın, emekli de olmasın; çocuğa, toruna, yaşlıya, hastaya, engelliye baksın. Şiddet görse de sussun, kocamdır, ailemdir desin geçsin.
Bütün bu kapatma politikalarının bir diğer adıydı “aile yılı”.
Raporlar, 2025 aile yılında her gün en az bir kadının öldürüldüğünü söylüyor; o evlerin içinde. İlk 6 ayda şüpheli biçimde hayatını kaybetmiş kadınların sayısı, cinayet sayısını geçmiş durumda. Kim bu failler diye baktığımızda, sadece yüzde 1’inin kadınların tanımadığı kişiler olduğunu görüyoruz. Tam olarak yüzde 95’i en yakınlarındaki erkekler. Ve kadınların yüzde 65’i evlerinde, yani “aile”nin yaşam alanında katledilmiş.
Şiddet sonrası hayatta kalanlar; ekonomik, cinsel, psikolojik, dijital ve diğer şiddet türlerine maruz kalanlardan daha bahsetmedim bile. Esasında rakamlar ve oranlar, yaşanan vahşeti, kadın kırımının boyutlarını ve katmanlarını anlatmaya yetmiyor. Türkiye’de ve dünyada kadınlara savaş açılmış durumda. Oldukça sistematik, stratejik ve planlı yürütülen bir savaş bu. Nasıl savaş demeyelim? Kadınların yaşamları, bedenleri, zihin dünyaları ve mücadele ile elde ettikleri kazanımlar saldırı altında. Hücrelerimize kadar hissettiğimiz bir yıl oldu.
Tüm dünyada, özellikle bölgemizde, devletler savaşı yükselttikçe artan çatışmalarla eşgüdümlü biçimde şiddet yaşamlarımızın her yerine sindi. Sudan’da, Pakistan’da, Filistin’de kadınlar; savaşın korkunç yüzüyle, cinsel şiddetin bir silah olarak kullanıldığı savaş suçlarının hedefi oldular.
Görmemiz gereken tam da bu değil mi? Savaşın, kadın yaşamını yok eden sistematik ve salınımlı etkisi. Kapitalist sistem, emperyalizm ve ulus-devlet ortaklığının yürüttüğü savaşlar, kadına karşı şiddeti besleyen en önemli damarı oluşturuyor. Kadına karşı şiddet, yükselen savaş ikliminden bağımsız düşünülemez; tıpkı kadın kırımının toplum kırım olduğunu bilmemiz gibi.
Öte yandan, önceki yıllarda yaşandığı gibi siyasetçi, sanatçı ve toplum önünde bulunan öncü kadınlara dönük itibar saldırıları da 2025’e ne yazık ki damgasını vurdu.
Elbette kadınlar tüm bu saldırılara karşı örgütlü mücadelelerini büyütüyorlar. Kürdistan’da on yıllardır yürütülen özel savaş politikaları, 2025 yılında yine Kürdistan’da ve Türkiye’nin metropollerinde; uyuşturucu ve fuhuş tuzaklarıyla özellikle genç kadınların yaşamlarını, zihinlerini ve kimliklerini yok edici bir etkiyle sarmalamış durumda. Mafya-sermaye-devlet iş birliği, büyüyen bir tehdit olarak bizi evlere kapatma konusunda kendiliğinden bir otokontrol mekanizmasına dönüşüyor.
Kadına karşı şiddetle mücadele mekanizmaları çalışmıyor; devletlerin ceza sistemleri işe yaramıyor. Kadına karşı şiddet suçları cezalandırılmıyor; bir de failler hak ettikleri cezaları alsın diye mahkeme salonlarında, adliye önlerindeydi kadınlar. Tüm bu cezasızlık politikalarına karşı mücadele etmek çok önemli. Öte yandan daha fazla ceza istemek, daha fazla güvenlik tedbiri, daha fazla kamera, daha fazla evde kalmak sorunu çözmüyor. Çözüm bu değil. Çok güçlü, birleşik bir öz savunma hattı örmek gerekiyor.
Bunu İkizköy’de, Kulp’ta, Cudi’de yaşam alanını, ormanını, zeytinliğini savunan, bedenini siper eden kadınların mücadelesinde gördük. Yine dalga dalga yayılan Me Too hareketinin çoğaltıcı etkisinde gördük.
İçimizdeki özgürlük tutkusu, yaşam arzumuz ve mücadele inancımız, içimizdeki direnişçi ruhu uyandıracaktır. Bizi direnişten uzaklaştıran, bir erkeğin ya da devletin korumasına muhtaç varlıklar hâline getiren bu sistemi değiştirmek ve dönüştürmek ancak ortak mücadeleyle mümkündür. Unutmamak gerekir ki kadının kurtuluşu, toplumun kurtuluşudur. Kadının özgür olmadığı bir evrende toplumların özgürlüğünden söz edemeyiz.
Sevgili Virginia Woolf’un sözleriyle bitiriyorum: “Kadınlık, korunmaya muhtaç bir varoluş olmaktan çıkınca her şey olabilir.”
Değiştirmek, dönüştürmek, şiddetsiz ve demokratik bir yaşamı inşa etmek bizim elimizde. Yolumuz açık olsun.








