AKP’den hiç söz etmiyor. Cumhur İttifakı’nı dillendirerek yerel seçim kampanyasını tek başına yürütüyor. Sanki cumhurbaşkanlığı seçimi yapılıyormuş gibi her gün iki-üç yerde konuşuyor. Toplantı yerleri binlerce polis ve asker tarafından muhasaraya alınıyor. Onu dinleyen kalabalıkları, devlet kurumlarına bağlı memur ve işçiler, çevre ilçe ve illerden otobüslerle taşınan hazır kıtalar oluşturuyor. Kendisinden önceki iktidarlar tarafından yapılan işleri de sahiplenerek çok büyük gaflar yapıyor. Yerel yönetimlerle ilgili olarak bir proje filan sunmuyor.
Her şeyi “biz” ve “onlar” kurgusuyla anlatıyor. Çıtayı yüksek tutarak 24 Haziran’daki oy oranını korumak için kutuplaştırma siyaseti izliyor. 24 Haziran 2018 genel seçimlerinde olduğu gibi iki ittifak söylemini sürdürüyor. Altına imzasını atarak yayınladığı bir grafikle, “Bugün Türkiye’de iki ittifak karşı karşıyadır” diyerek Cumhur İttifakı ile Millet (kendi deyimiyle Zillet) İttifakı kıyaslaması yapıyor. Bu grafikte, 6 maddede CHP-HDP-İPSP’nin kendisine karşı bir cephe kurdukları iddiası ile halkın yüzde 50’sini oluşturan muhalefeti, yani kendisine oy vermeyenleri dışlamaktan ve ötekileştirmekten çekinmiyor.
Medyanın tüm organlarında yayınlanan 26 Şubat 2019 tarihli bu grafik Cumhur İttifakı’nı şöyle tanımlıyor: “15 Temmuz gecesi, sokaklarda meydanlarda kurulmuştur. Milletin emrindedir. Hak ve hakikatin savunucusudur. Zalimlerin karşısında, mazlumların yanındadır. Pazara kadar değil mezara kadardır. Sadece milletin hizmetine taliptir.” Millet İttifakı için şöyle diyor: Gizli pazarlıkların, siyaset mühendisliklerinin çıkar hesaplarının ürünüdür. Kandil ve Pensilvanya’nın güdümündedir. Mazluma hoyrat, zalime müşfiktir. Kirli ilişkiler bitene, çıkarlar çatışıncaya kadardır. Amacı terör örgütlerinin uzantılarını, belediye meclislerine ve bürokrasisine taşımaktır.”
Oysa bu seçimde 24 Haziran’da olduğu gibi partilerarası ittifaklar yok. Sadece AKP-MHP ve CHP-İP seçim işbirlikleri var. Zaten yerel seçim yasasına göre başkanlık seçimlerinde olduğu gibi partilerarası seçim ittifakları kurulamıyor. YSK’ye verilen listeler her partinin kendi adına düzenleniyor. Buna rağmen yerel seçimin Erdoğan ve Bahçeli tarafından ısrarla partilerarası seçim ittifakına dönüştürülmesi, başkanlık rejiminin yeni paradigmasını oluşturuyor. Bundan sonraki tüm seçimler ve referandumlar başkanlık rejiminin kutuplaştırıcı seçim sistemi kurallarına göre yapılacak ve rejimin devamı için sıkça anayasa ve yasa düzenlemeleri gündeme gelecek.
Emperyalizme bağımlılık ilişkileri, gelir dağılımındaki farkların büyüklüğü, otoriter ve totaliter gelenekleri, demokratik siyasal kültürün zayıflığı vb. olgular, Türkiye’de siyasal ve toplumsal kutuplaşma için uygun bir zemin oluşturuyor. Sadece başkanlık sistemi için değil, eski parlamenter sistem için de geçerli olan bu tarihsel ve güncel olgular, yeni rejime geçiş sürecinin toplumsal altüst olmadan gerçekleşmesin sağlarken, ideolojik ve siyasal mücadelenin aşırı ölçüde kutuplaşmasına da yol açıyor. Yasama yetkilerinin sınırlandığı ve yürütmenin tek kişinin iradesine bırakıldığı başkanlık rejiminin “iki turlu” seçim sistemi, partileri seçim ittifakına ve “iki kutuplu” iktidar yarışına zorluyor. Bu nedenle siyasal ve toplumsal süreçte yapılacak her seçim ve referandum, cepheleşmeye ve “iki kutuplu” iktidar yarışına dönüşüyor.
Türkiye’yi tek başına yöneten başkanın, yasama, yargı ve Sayıştay gibi devlet kurumlarına karşı hesap verebilirliğinin olmaması, siyaset etiğine ve protokol nezaketine uymayan bir söylemini de meşrulaştırıyor. Partisinin tüm başarısızlıklarını muhalefete yükleyerek korku ve tehdit söylemleri ile kitlelere gücünü gösteren başkan, toplumsal rızaya dayalı yeni bir siyasal-kültürel ilişki biçimi kuruyor. Başkanlık sisteminin geçerli olduğu benzer ülkelerde görüldüğü gibi bu yönetim biçimi, popülist otoriterizme tekabül ediyor.
Önümüzdeki süreçte rejimin ideolojik ve siyasal parametrelerinin iyi anlaşılması gerekir. Eski rejime duyulan özlemden kaynaklı geriye dönüş refleksleri ve yeni otoriter sistem projeleri ile Türkiye’nin özgür ve demokratik geleceği sağlanamaz. Çözüm, çok kimlikli, çok kültürlü ve çok inançlı yeni bir demokratik toplum inşası için ortak mücadeledir.