HDP Diyarbakır İl Binası’na düzenlenen baskında tekmelenerek darp edilen milletvekili Murat Sarısaç, ülkenin “kabile devleti”ne dönüştüğünü ve “düşman hukuku” uygulandığını belirterek, “Tecrit boşa çıkarılana kadar eylemimizi sürdüreceğiz” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekili Dersim Dağ, Tayip Temel, Murat Sarıcaç ile parti üyeleri Salih Cansever, İsmet Yıldız, Sevican Yaşar, Salih Tekin, Bilal Özgezer, Abdulhalik Kurt ve Yusuf Ataş’in Diyarbakır İl Binası’nda sürdürdüğü süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemi beş gün arayla ikinci kez polis tarafından basıldı. PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle başlatılan açlık grevi eylemini basan polis, içeride bulunanları darp etti.
Önceki gece yaşanan baskında, polisin saldırısına uğrayan milletvekili Murat Sarısaç, Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Özgür Paksoy’a yaptığı açıklamada baskının AKP’nin Kürtlere, demokratik kitlelere ve muhalif kesimlere yaklaşımı olduğunu vurguladı. Polis tutumunu “düşman hukuku” olarak değerlendiren Sarısaç, ülkede ciddiyet kalmadığını ve “Kabile devleti” haline dönüştüğünü söyledi.
‘Darbe anayasasını bile aratır hale geldi’
Açlık grevi eyleminin demokratik hak olduğunu ifade eden Sarısaç, “Açlık grevi kimseye zarar vermeden, kendi taleplerini bedenini verme eylemidir. Anayasada hiç bir şekilde suç teşkil etmeyen bir tarzda arkadaşlarımız açlık grevi eylemine girdiler. AKP-MHP hükümeti darbe anayasasını bile aratır hale geldi. Arkadaşlarımız açlık grevi eylemine başladıkları için gözaltına alındı. 4 gün süren gözaltı ardından serbest bırakıldılar ve ertesi gün aynı gerekçeyle gözaltına alındılar. Eylemin suç olmadığı savcılık tarafından belirtilip, serbest bırakılmalarına rağmen darp edilerek gözaltına alındılar. İnsanlık değerleri ayaklar altına alınmıştır” dedi.
Darp ve silah
Bini aşkın polisle baskın düzenlendiğini söyleyen Sarısaç, o an yaşadıklarını şöyle anlattı: “Binlerce polisler kapılarımızı kırıp, içeri girdiler. Müzakere için il binasının önünde bulunan milletvekili arkadaşlarımız darp edildi. Bizler içeride 3 milletvekiline silahlar doğrultuldu. Bizleri darp ederek, tekmeleyerek, tehdit ettiler. Parti binasında tahrip edilmeyen hiç bir yer bırakılmadı. Açlık grevinde olan diğer arkadaşlarımız da yerlerde sürüklendi, darp edilerek gözaltına alındılar.”
‘Faşizan politikaların sonucu’
İçeride plastik mermi kullanıldığını da belirten Sarısaç, şöyle devam etti: “En ufak halk talebi birçok zaman hakaret, darp ve gözaltı sebebi oluyor. Kürdistan’da yaşıyorsanız, Kürt iseniz, birazcık HDPli iseniz, sizi kriminalize etmeye yetiyor. Bu sizin tutuklanma sebebiniz bile oluyor. Partili Cumhurbaşkanı her alanda HDP’liler, ‘teröristtir’ ve ‘bu ülkeden gitmelidir’ diyebiliyor. Bunlar faşizan bir politikanın ürünüdür. Öylesine sarf edilmiş laflar değil. Bu noktada halkımız acılar çekerken, polis memurunun bu kadar cesaret alıp dokunulmazlığı olan milletvekiline bunları yapması, bunlardan bağımsız değildir. Hiç bir polis memurunun, üstlerinden talimat almadan hukuk çerçevesinde bunları yapması mümkün değildir. Plastik mermilerle de saldırdılar, hakaretler ettiler. Bir polis memuru bizim görüntü aldığımızı bilmesine rağmen, aleni bir şekilde saldırdı. O polisin hırsıyla alakalı değildi. Partili Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı’nın Kürt halkına duyduğu kinin sonucudur.”
‘Kötülüğün örgütlendiği bir mekanizma’
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 3 Mart’ta HDP il binasına yapılan baskının talimatını verdiği hatırlatan Sarısaç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Faşizm bir devlet ideolojisidir. İçişleri Bakanı yaptığı açıklamayla kendisi hakkında suç duyurusunda bulundu. Yetkileri hisleri doğrultusunda kullanması suçtur. Hukuk ve demokrasi ayaklar altına alındığı için, yargı erkinin yürütmenin kontrolüne geçtiği için bir kişi halktan aldığı yetkiyi halka karşı kullanma hakkını görüyor kendinde. Faşizmin kurumsallaştığı, kötülüğün örgütlendiği bir mekanizmasıyla karşı karşıyayız.”
‘Geç kalmış bir eylemdir’
Baskı ve engellemelere rağmen eylemlerini sürdüreceklerini vurgulayan Sarısaç, “Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit, bir halka uygulanmak istenen soykırımın devamıdır. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit bir halkı yok etmeye dönük bir politikadır. Biz buna karşı çıktık. Leyla Güven kendi şahsıyla ilgili taleplerle bu eyleme başlamadı. Bir halkın geleceğinin kaygısıyla bu eylemi başlattı. Bu eylem benim için geç başlamış bir eylemdir. Bu noktada halkıma özeleştiri veriyorum. Tecrit boşa çıkarılana kadar, talepler yerine getirilene kadar eylemimizi sürdüreceğiz” diye konuştu.