İktidarların toplumlar üzerinde hegemonyalarını inşa ederken başvurdukları en temel yol hakikati manipüle etmektir. Hakikat arayışının yitirtilmesi, sahteliğin ve yapay olanın gerçeğin yerine geçirilmesi, adeta bir bilgisayar oyunu kurgular gibi simülatif bir toplum kurgulaması, iktidarın bekası için olmazsa olmaz kabilindendir. AKP iktidarının 2002’den bu yana uyguladığı bu yöntem her yerinden patlak vermektedir.
Bir proje partisi olarak ortaya çıkan AKP iktidarı, öncekilerden öz olarak çok ciddi farklar göstermese de, görünüşte kurgulanmış ciddi parametrelere sahipti. Yenilenen dünyanın, yenilenen yüzünün, yenilenen Türkiye’sinin paket iktidarı AKP; küresel sermayenin paylaşım oyunlarının, merkezi hegemonik iktidarın sistem kurgulamasının, liberalizmin kültürel soykırıma uğratılmış toplum projesinin sadık bir uygulayıcısı olageldi. Bazen çatıştı, bazen uzlaştı, kabadayılık yaptı, iftira attı, ağladı, güldü, toplumun tüm ahlaki değerlerini diline pelesenk etti ve bir şekliyle bugüne ulaştı.
Hakikati perdeleyerek suni gündemler yarattı ve bu suni gündemlerle başarısızlıklar serisini kamufle etti. Sezar’ın hakkı Sezar’a! Bu işte de gayet başarılıydı. Fakat evdeki hesap çarşıya, dildeki yalan toplumsal gerçekliğe uymadı. Yamalı bohça, neresinden yamasan başka bir yerinden patlak verdi. En temel argümanı Kürt özgürlük mücadelesinin karşıtlığıydı. Tüm algıları bunun üzerinden yönetmeye çalıştı, bir gün söylediğini ertesi gün kabul etmedi. Dün yaptığını bugün başkasına yıkıyor, yarın yine sahiplenebilir.
Toplumsal birlik, ulusal gerçeklik, kültürel varlık, dini çeşitlilik, kadın özgürlükçü hareketler… Bu iktidarın çeşit çeşit yöntemlerle bastırmak, yok etmek için türlü hilelere başvurduğu dinamikler haline geldi. Özelde Kürt halkını varlık dinamikleriyle terbiye etmeye kalktı. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı mutlak tecrit koşullarında tutarak bunu bir tehdit unsuru olarak kullanmak istedi, halkları yerinden göçerterek yurtseverlik bağlarını zayıflatmak istedi, anaları evlatlarının cenazesi ile sınadı, zindanlarda bastırmaya çalıştı, eşit ve özgür yaşam için mücadele eden kadınları canlarıyla tehdit etti, halkı işsizlik ve açlıkla dize getirmek istedi. Tüm bu kurguya rağmen toplumların dinamik doğasıyla baş edemedi.
En profesyonel ideolojik işkence yöntemleri uygulanmış olmasına rağmen, direnen toplum gerçeği halen diridir ve her geçen gün daha da hareketlenmektedir. Bunu en somut haliyle Kürt halkının büyük değeri Zülküf Gezen’in eyleminden okuyabiliriz. 136 gündür bedenini açlığa yatırmış Leyla Güven’in ve arkadaşlarının direnişinde gözleyebiliriz. Alanlarda, meydanlarda tüm baskılara rağmen iradesini ortaya koyan halkların eylemliliklerinde bulabiliriz. Halkın dini değerlerine hakaret ettiler dedirtecek kadar akıl tutulması yaşatan kadın mücadelesinde duyumsayabiliriz.
Dehaq’tan beter zulmün ortasında dört bir yanda yanan Newroz ateşinde görebiliriz. Sadece bu kadar da değil. Her geçen gün daha da karmaşıklaşan dış politika, iç buhran, ekonomik kriz, işsizlik, eğitim, sağlık sorunları ve daha nicesi… AKP’nin 17 yıllık istikrarsız ve tutarsız başarısızlıklar silsilesi son eşiğe girmiş bulunuyor. Kürt halkının ve tüm direnen halkların, kadınların, emekçilerin bu soykırım politikası karşısındaki duruşu AKP’yi varlık-yokluk eşiğine getirmiştir. Çöküşten önce son çıkıştan halkların iradesine doğru bir dönüş alabilirse belki bir ihtimal daha olabilir. Aksi takdirde son hız uçuruma doğru gitmektedir.
Görünen gidişat yolun sonunun göründüğüdür. Ama bedellerle, ama ağır sonuçlarla da olsa bu gidişatın uzun sürmeyeceği gün gibi ortadadır. Bu gidişatı en hızlı sonuca ulaştırmak bizlerin elindedir. Şu an ki yetersiz duruş ve klasik hareket tarzı iktidarın işine yaramaktadır. Dolayısıyla canlarıyla, bedenleriyle direnişi örenlerin yanında saf tutmak ve her kesimden insanla safları sıklaştırmak malum sonu, zafer gününü bir adım daha yaklaştıracaktır. İşte o dem bin yıllardır iktidarlara rağmen varolmuş toplumsal gerçekliğin bir kez daha kazandığı demdir.
Sahte ışıklar, ampuller sönerken her yerde Dehaq’ların bir kez daha yenildiği, Newroz ateşinin Güneş’le buluştuğu gündür. Bu deme ulaşmak bizlerin elindedir. Tıpkı Sayın Öcalan’ın dediği gibi; “Yeter ki toplumsal namus, aşk ve akıl olsun!”