Tecrit içinde tecrit, saniye saniye yayılan şiddet sarmalında karıncaya basarken içi acımıyorsa insanın, her salisede bedeninin hücrelerini feda eder, bir yudum suda yeşeren yarınların gülüşü direniş abideleri ölüm orucunda.
Direniş meydanında beyaz tülbentlerin kalkanı olur gülüşleri yürür yollarda, sokaklarda, parmaklıklar arkasında, aşar küçük zindanları akar zalimin dünya zindanına.
Umut gülüşlü zindan direnişçileri olur Amed zindanında, Sakine’den Leyla olur tükürür yüzüne yüzüne celladın sonra Ayten’in gülüşü karışır Medya’nın gülüşüne, çeşme olur ağız dolusu gülüşlerin direnişlerine. Yarına akan gülüşlü gözler Amed, Gebze, Mêrdîn, Şirnex, Efrin, Kobanê, Şengal, Mexmur, Hewler, Qamişlo olur beyaz tülbent direnişinde yürür üstüne üstüne faşizmin. Parçalar Avrupa’nın ihanetini, akar devrim gülüşleri dinamiklere.
Kah ihanetin meclisi önünde olur, kah yok olmuş ahlak, vicdan sürüsü önünde.
Bu kadar güzel güler mi insan, bu kadar yeşerir mi gülüşlerde insan, bu kadar yapabilir mi eriyen bedenin sesinde gülüşler. Mümkün mü bu, fedailiğin ötesi! Zalimliği gülüşlerinizde gömmek, devrim içinde devrim doğurmaktır evrene.
Her yudum suda gülüşlere hasret çocuklar olmasın devrimidir evrime yol alan. ‘Esirgemeyeceğiz gülüşlerimizi çocuklarımızdan, ağız dolusu gülüşleri paylaşıyoruz insanlığa’ diyor erimiş çenenin ağız dolusu gülüşünü yaratanlar. Bir yudum suda ağız dolusu gülüşler hareketi dal budak verdi. Beyaz tülbent olup evrene yayılan gülüşler direnişi canları değil kinleri gömen gülüşler olup aktı. Söndürülmesin çocukların bir yudum sudaki gülüşü. Ahlak, vicdan, insan, hukuk bir yudum su olun yeşeren gülüşler devrimine.
Evet! Bu evren var oldukça borçludur tecrit içinde tecrit kıran gülüşlerinize. Şiddet sarmalı yerine ağız dolusu gülüşlerinizi sarmalayan beyaz tülbentlere, bir yudum suda yeşeren, dal budak veren yarınların gülüşleri; yarınlarda gülüşlere hasret çocuklar olmayacak, siz ki esirgemediniz gülüşlerinizi çocuklardan… Gülüşlerinize layık olmayanlar başı öne eğik yazılacak yarınlara.