Ya da Quto bize ne diyor?
İmralı’da pazarlık…
Biz bu lafı duymaktan bıktık, Havuz Medyası bıkmadı. Neyin pazarlığı bu?
Tevatür mebzul miktarda.
En matrağı, PKK Önderi Öcalan’ın “al İstanbul’u, ver yeni çözüm sürecini” şeklinde formüle edileni. Biraz daha abartan neredeyse “Öcalan İstanbul’u Erdoğan’a verecek, Erdoğan da özerk Kürdistan’ı Öcalan’a teslim edecek” demek üzere.
Quto bu “pazarlık mavrasını” duymuş, bir koşu bizim gazeteye geldi. Kerata aslında aranıyor. Kaçak. Taaa “hendeklerden” bu yana yer altına girmiş. Altı yaşında olmasına bakmayın. Köstebek gibidir.
“Veysi abe, ben bu pazarlığı destekliyem” deyiverdi.
“Neresini destekliyorsun?” soruma hiç düşünmeden yanıt verdi:
“Eger Erdogan Serok Apo’ya ‘bana İstanbul’u ver, ben de sana Özerk Kürdistan’ı vereyim’ diyorsa, Serok Erdogan’la el sıkışsın, versin İstanbul’u, alsın özerk Kürdistan’ı, ben de legale çıkayım”…
“Ama İstanbul halkı buna ne der Quto, ayıp olmaz mı?”
“Ayıbın başına bir nokta koy, olsun gayıb” dedi. Anlamadım. Ne demek olduğunu sordum.
“Kur’an kursunda arapça alfabeyi öğrenmişim. ‘Ayıb’ kelimesinin başındaki harf Türkçe ‘a’ harfi degil, ‘ayın’ harfidir. ‘Kayıp’ kelimesi ise ‘k’ ile yazılmaz, ‘g’ ile yazılır, lakin bu ‘g’ harfi de aslında ‘gayın’dır. ‘Ayın’ harfinin üstüne bir nokta koyarsan, bu harf ‘gayın’ olur. Öyle olunca da ‘Ayıb’ kelimesi kendiliğinden ‘Gayıb’ olur ki, ben de sana bunu anlatıyem… Eger karşılığında Özerk Kürdistan’ı alacaksak, İstanbul’lu kardeşlerim kusura bakmasınlar, ayıp olmaz, gayıb olur… Gelecek seçimde onlar da İstanbul’u alırlar, ödeşmiş oluruz…”
İyi mi?
Geldiğimiz duruma bakın. Kemalist eğitim biz eski nesli ne hallere düşürmüş. Ne “ayın”dan haberimiz var ne “gayın”dan. Quto bacak kadar boyuyla Medrese kültüründen fırlamış, bana Arapça ders vermekte. Gel de yerin dibine girme.
Şaşkınlığım uzun sürmedi. Kendime geldim ve sordum:
“Quto yoksa sen İstanbul seçimlerinde HDP’nin AKP’ye oy vermesini mi istiyorsun?”
“İstemiyem helbette” diye bağırdı. Ama birileri ortada olmayan pazarlıklardan böyle böyle laflar ediy. Ben de onlara yanıt veriyem. Kürtler Özerk Kürdistan için İstanbul’u Erdogan’a verecekler deyip, ardından da ‘Kürtler bizi satıyor’ diyen benamuslarla tartışiyem. Bre dinsiz, imansızlar, de ki böyle bir pazarlık var; de ki, Kürtler Özerk Kürdistan’ı almak için belediyeyi Erdogan’a verecekler…Sizde hiç akıl, iz’an, namus, ahlak yok mudur? Belediye dediğin nedir? Özerk Kürdistan nedir? De ki Kürtler Özerk Kürdistan’ı aldı, de ki, sen de İstanbul Belediyesini kaybettin. Ne olur? Özerk Kürdistan olunca, ne faşizm kalır, ne otokrasi, tüm Türkiye’yi kazanırsın… Hay senin belediyene…”
Quto’yu susturdum, çünkü sanırım ağzını bozacaktı.
Kapıdan çıkarken söyleniyordu: “Ortalık yerde ne pazarlık var ne bir şey. Dayem beyaz tülbent takmış, Qırıx ölüm orucunda deyi sokaklarda dayak yiyor, Saray’ın gözü yılmış. İmralı tecridini kaldırmaktan başka çaresi yok. Lakin zaman kazanmak istiyor. Qırıx abemin tabutu zindandan çıksın diye bekliyor. ‘Ben avukatları, CPT’yi İmralı’ya gönderdim, direnişe son vermediniz, Qırıx’ı siz öldürdünüz’ diyecek. Ben Daye’ye sordum: Qırıx abem neden ölüm orucundan vaz geçmiyor? Daye dedi ki, ‘çünkü o eger tecridi kıramazsam, yarın Quto ölüm orucuna yatmak zorunda kalacak’ diyor, yani senin için direnişe devam ediyor, ta tecrit tamamen kırılına kadar..’ Pazarlık mazarlık yok, Daye sokakta, abem ölüm döşeginde, yarın sıra bana gelecek… Serok Apo tecrite karşı direniyor. Başlarım sizin pazarlığınıza…”
“Saf aklın kritiği” Kant’ın ünlü eserinin adı. Ben Quto’yu her gördüğümde “Saf çocuk aklının kritiği” diye düşünürüm. Bu akılda “spekülasyona”, uyduruk “öngörülere, tahminlere”, palavradan “analizlere, diyalizlere”, beş paralık “kulis enformasyon, atmasyon” fısıltılara, fısıltılardan gökgürültüsü yaratmalara filan yer yok.
Meraklı turşucu sırıtarak soruyor: Erdoğan neden Öcalan’ın kapısını çaldı?
Gelsin sana binbir afralı, tafralı, incikli boncuklu, allı pullu sözde yanıt tufanı.
“Öcalan konuşacak, YPG Rojava’dan çıkacak. Öcalan konuşacak, Kürtler Binali’ye oy verecek. Öcalan konuşacak şu olacak, bu olacak….Elinizin körü olacak…”
Ben bu gürültüden ne zaman serseme dönsem, hemen Quto’ya başvururum.
“Quto Erdoğan neden Öcalan’ın kapısını çaldı?”
El cevap:
“Çünkü benim beyaz tülbentli dayem Saray’ın kapısını yumrukliy de ondan…”
“Saf çocuk aklının kritiği” hakikati yalın haliyle dile getirir. Bizim tatlısu aydınları ile bilinçleri bulandırmakla görevli olanlar, yalın gerçeği karma karışık etmekte birbiriyle yarışırlar. Buyurun size bu karışıklığı anlatan bir fıkra:
Nasreddin Hoca’nın haylaz mı haylaz, ahmak mı, ahmak, densiz mi, densiz bir oğlu varmış. Ona “iki kere iki nedir?” diye sorsan, “Mekkare katırının iki kulağı ile iki gözü ve bir de kuyruğunun kare köküdür” diye cevap verirmiş.
Günlerden bir gün ihtiyarın biri avucunda sakladığı yumurtayı Hoca’nın oğluna uzatıp, “bil bakalım avucumda ne var?” diye sormuş. Oğlan kül yutar mı? “Tarif et de söyleyeyim” demiş. İhtiyor, “yuvarlaktır, dışı beyaz içi sarıdır” diye tarif etmiş. Bizimki, kelini kaşımış, “bunu bilmeyecek ne var, demiş, şalgamı oymuşlar içine de havuç koymuşlar…”
Erdoğan neden İmralı’nın kapısını çaldı?
Önünüzde iki yol var; ya Sur’un çocuğu Quto gibi yalın bir cevap vereceksiniz, ya da Hoca’nın oğlu gibi…