Özgürlük sadece evrenin en kıymetli elması değil, aynı zamanda bilgeliğin de en kâmil halidir. Bunun Eflatuncu denklemi ise, bilge olmayan özgür olamaz, özgür olmayan da bilge olamaz. Buna göre geçmişin farkında olmayan hiç kimse bilge olamaz ve bilge olmayan hiç kimsenin geleceğin kâhini olamayacağı hem kelam geleneğinde hem de düşünce tarihinde bilinen bir hakikattir. Bu hakikat geçmişten süzülerek günümüze taşınan önemli bir deneyim aktarımı olarak insanlığın ortak hafızasına armağan edilmiştir.
İbni Rüşd’ün metaforu
Geleceğin kahini/devrimcisi olmak bütün çağların ruh acısını içinde taşımak demektir. Dolayısıyla özgür olma istenci ve onun derin anlamının bütün halleriyle baş etme durumudur. Hem kutsi sabahın hem de şükran dolu akşam ışığını görmek için bütün dünya acılarına katlanmak gerektiğini beşeri tarihselliğin mücadele tarihi ziyadesiyle bize göstermiş ve göstermeye de devam etmektedir. Hayatın anlamı derinliğine dair bilgi İbn Rüşd’ün aklın yaratım tarihi üzerinde büyük etki bırakmış önemli bir diyalektik betimlemesi vardır. Bilgenin betimindeki diyalektik vurgu her ne kadar kelam ve ilim arasında bir yarıkta duruyor gibi gözükse de, onun ilmi yanının daha ağır bastığını bugün daha iyi anlıyoruz. Bu, yumurtanın dışa doğru kırılmaya başlamadan hayat bulamayacağına yönelik tespitine tekabül etmektedir.
Yumurta örneği
İbn Rüşd’e göre, “Yumurta dıştan kırılırsa yaşam son bulur, içerden kırılırsa yaşam başlar.” Canlının en basit ama bir o kadar da temel derinlik anlamına dair bu yumurta metaforu, bugün tartışılmaz bir hakikat olarak önümüzde duruyor. Bu arı hakikate göre içten başlamayan bütün dönüşümler ölümcüldür, kendini kendi içinde boğan ve bir süre sonra yok eden bir döngünün kendisidir. Özgürlük de tam da yumurtanın içten dışa doğru kırılıp yaşama dönüşmesi gibi bir diyalektik döngüye denk düşer. Onun için içten başlayan dönüşümlere konsantre bir bilgenin özgürlük mefhumuna bakacağız. İçsel dönüşümlerin diyalektik haline yeni bir bakıştır Öcalan’ın özgürlük istenci. Öcalan’ın Demokratik Toplum Manifestosu olarak bir araya getirdiği hapishane notlarının, her geçen gün daha da aktüel bir hal almaya başladığını ve hayatımızı sarmalayan özgürsüzlük halinin panzehri olarak karşımıza çıkıyor. Her ne kadar akademik dünyada hak ettiği nazarla buluşmamış olsa da toplumsal özgürlükler açısından başvurulacak en temel yapıtlardan biri olarak insanlığın düşünce mirasına armağan edilmiştir. Özellikle oluş koşularının kısıtlı olması, zaman ve mekan buluşunun cebri türde oluşu, istenen düzeyde interdisipliner bağlamda akademik cenahın dikkatini çekmemiş olması, dünyada maalesef özgürlük ve barış çalışmaları için büyük bir kayıptır.
Öcalan’ın paradigması
Oysa ki toplamı üç kitaptan oluşan seri, hem demokratik toplumun inşası hem de özgürlük mefhumunu bütünsel bir teorik kavrayışla ele almaktadır. Dolayısıyla dizinin yekününde hem önemli teorik kavramlar hem de demokratik toplum inşasına dair pratik önermeler bulunmaktadır. Buradan hareketle inşa ettiği yeni düşünme biçimleri ve pratik önermelerin tamamı özgür insanı savunma esprisi üzerinde bina edilmiştir. Dolayısıyla aklın hem yapıcı hem de yıkıcı gücünü, akıl ve ahlakın yalın halini, akıl ve inancın bağlamlarını, ahlak ve kültürel aktarımın etkinliğini, etik ve ahlaksal toplumun yönetsel kurgusunu ele alan Öcalan’ın temel amentüsü özgür insan iradesinin açığa çıkmasından başka bir şey değildir. Bu bağlamda nesnel koşulların tahlil ve tarifini yaparak sistem karşıtı güçlerinin kazanım ve yenilgilerinin tarihsel ve toplumsal nedenlerini irdelerken, aynı zamanda onların entelektüel, ahlak, politik ve mücadele rotalarını yeniden çizecek kadar tarihsel bir birikimle olgulara yaklaşıyor.
Özgür insan savunması
Bu noktadaki birikim ve olgu tekabüliyeti hem varoluşçu felsefenin temel etik değerlerinin uyarmasına dair bir düşünsel gıdıklama, hem de özgürlükçü felsefenin uyuyan ruhunun canlanmasına naif ve mütevazı bir çağrıdır. Yani hem teorik olarak insanın kendi üzerinde özgür iradesiyle tekrar düşünme olanaklarını sunuyor hem de etkin özne olarak kendi özgür halini savunmak için yeni değerler merkezine sevk ediyor. Bu yeni değerler merkezi özgür insanın savunmasına dair yeni bir kurtuluş alanıdır. İnsanı savunmamın ana fikri; tarihsel-toplumsal yürüyüşün demokratik uygarlık sisteminde daha özgürce yol kat etmesidir Öcalan’ın özgürlük felsefesi.
‘Özgürlük kazanacak’
Özellikle “özgürlük kazanacak” dediği eserinde mevcut bütün felsefi akımların özgürlük tarif ve tasvirlerinden beslenerek, özgürlüğünü derin anlamını içselleştirerek, yeni bir özgürlük ruhunun doğumuna ebelik ediyor Öcalan. Özgürlüğün ana rahminden uyanışının bedelinin ağır olacağını bilen Öcalan, özgürlük için bütün bu bedelleri ödemeye hazır olduğunu kendi hayatıyla deneyimleyerek yaşadı ve yaşıyor. Özellikle uygarlık bunalımının derin anlamı üzerinde özgür insanı tarif etme biçiminin, yeni bir kurtuluş paradigması olarak kabul görür bir hale geldiğini görüyoruz.
İradenin iyimserliği
Öcalan, mevcut nizam içinde karamsarlığın aksine, iradenin egemen kılındığı bir iyimserlikle geçmişe bir projeksiyon tutuyor. İnsanlık tarihinin yaratım mirasının aklıyla düşünen ve özgürlük istencinin arzusuyla mücadele eden insanın varoluşsal bir tehdit olarak karşımızda duran uygarlık bunalımıyla baş edeceğine işaret ederek, aklın kötümserliğine karşı iradenin iyimserliğini özgürlük yaratımına bağlıyor. Uygarlık bunalımına karşı demokratik uygarlık ve bu uygarlığa damgasını vuracak olan güçlerin tarihsel ve düşünsel dünyalarını da irdelemesinin esas sebebi budur. Nitekim “özgürlük kazanacak” dediği eserinde Avrupa demokrasisinin gaddarlığını, Batı uygarlığının ikiyüzlülüğünü, kapitalist sistemin içyüzünü, egemen erkeğin karakterini, kadının gerçek dünyasını çarpıcı bir biçimde gözler önüne sererek odaklandığı tek nokta yine özgürlük mefhumudur. Öcalan’ın özgürlük sosyolojisi eserinde dogmatizmi, kalıpçılığı, dar bakış açısını aşıp, çağımıza uygun bir özgürlük ve mücadele arayışı içerisinde olanlar için yeni bir özgürlük yolunu önerdiğini görüyoruz.