İki haftadır yazı yazamadım. Yakınlarımla ilgili bazı üzüntü verici nedenlerden dolayı sık sık Maraş’a gitmek zorunda kaldım. Anlaşılan bu yaz boyunca da çoklukla orada bulunmak zorunda kalacağım.
Belli yaştan sonra yolculuk da çok zorluyor yaşlı bedenleri. Hele Maraş ve Malatya havaalanlarının Elbistan’a uzaklığına eklenen yeni İstanbul Havaalanı’nın içindeki çok uzun yürüyüşler insanı bezdiriyor.
Bu gidişlerde gerek Maraş gerek Malatya’da herkesin ilk sorusu İstanbul seçimleriyle ilgiliydi. HDP’liler ve Maraş’ta bindiğim üç taksinin de MHP’li olduğunu söyleyen şoförleri, CHP’lilerden daha ilgiliydiler. Maraş’ın Sünni Türk kesiminde, bugüne kadar hiç raslamadığım bir CHP ilgisi gördüm. Daha doğrusu Ali Öztunç sevgisi demek lazım. 24 Haziran seçimlerini ittifakın aldığı bir vekilliği ancak yurt dışından gelen oylar sayesinde İYİ Parti’den alan CHP, Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nda yüzde otuzu aşmış. Merkezde ve merkeze bağlı klasik sağ seçmenin bulunduğu Bertiz bölgesinde daha da fazla. Tabii HDP’nin aday göstermemiş olması da etkilemiş ama yine de Öztunç’un payı bir hayli büyük.
Yüksek Seçim Kurulu’nun İstanbul seçimlerini iptal etmesi herkesin dilinde. Saydıran saydırana.. AKP Genel Başkanı sayın Erdoğan’ın yargıya baskısını ve YSK’nın aklanması gerektiği yolundaki söylemi çok eleştiriliyor tabii. Bu da bana hep çocukluğumuzdaki ilkokul okuma kitaplarında okuduğumuz bir hikayeyi hatırlattı. Sabrınıza sığınarak anlatacağım. YSK’nın bu yazının yazıldığı saatlere kadar henüz yazamadığı gerekçesi ile ne denli uyuşur bilemem.
“Vaktiyle bir ağa, yaz boyunca otlatmasi için bir çobana yüz toklu teslim edip yaylaya gönderir. Sonbaharda getirip satacak tabii. Çoban, sonbaharda elinde bir koyun derisiyle gelip ağaya hesap verir:
Yağmur yağdı gök çatladı,
Yetmiş ikisinin ödü patladı,
Önden gitti baş toklu,
Arkasından beş toklu,
Onunu verdim kasaba,
Onunu katma hesaba,
Kurt kaptı birisini,
Birinin getirdim derisini” der ve yüz toklunun hesabını vermiş olur.
Önündeki yoğurt kabını hiddetle çobanın suratına fırlatan ağaya çoban pişkince “İşte hesabını doğru verenin yüzü hep böyle ak olur” der.
YSK’nın kendince aklandığı anlaşılıyor. Aklanmayı yoğurda mı başka bir şeye mi bağladığını gerekçesinden anlarız. Sebep ne olursa olsun çobanın pabucunun dama atıldığı kesin.
Malatya’da da Maraş’takinden farklı bir hava ile karşılaşmadım, orada da İstanbul seçimlerine bir genel seçim havasıyla bakılıyor. Hani derler ya, İstanbul’a kar yağmadan kış gelmez, o misal…
Erdoğan bir yandan demiri soğutmaktan, birlik beraberlikten, kardeşlikten, barıştan söz ediyor, diğer yandan tüm siyasi partileri Samsun’a çağırırken HDP’yi dışlıyor. Hoş, bundan gocunan HDP’li sayısı da çok değil ama önemli olan birlikten söz ederken bölücülüğün alasını yapmış olması. Kürtleri Türk milletinin bir parçası saymamasından gocunacak Kürt çok azdır ama kendileri çelişkilerini ve niyetlerini çok açık bir biçimde ortaya koyup ondan sonra da Kürtleri suçluyor, terslik orda.
Her ne kadar partisindeki ulusalcıların, İmralı’ya avukat gitmesinden duydukları rahatsızlığı Kürtleri rencide edecek şekilde AKP ile pazarlık yapılacağı tarzında dillendiriyorlarsa da Sayın Kılıçdaroğlu da o aile fotoğrafında yer alarak bu bölücülüğe gerekli desteği verdiğini kamu oyuna deklare etti.
Gerek gittiğim yerlerde gerekse İstanbul’da HDP dışındaki dost çevremizin, herkese olduğu gibi bana da en çok sordukları soru, “Kürtler ne yapacak?” sorusu. Benim cevabım da değişmiyor, “Demokrasiye oy verecekler” diyorum. Mısır’daki sağır sultanın bile duyduğu ve bildiği Kürtlerin bu tutumunu sormalarını, kendi hesabıma hiç de iyi niyetli görmediğimi, bunun Kürtlere haksızlık, hatta hakaret olduğunu, Kürtlerin ne Bahçeli’ye, nErdoğan’a hatta ne CHP’ye bel bağladıklarını, ne de onlara güven duyduklarını anlatıyorum. Kürtlerin sorunlarını, Türk halkıyla birikte çözebileceklerini, aksi halde ülkenin bütünlüğünü korumasının mümkün olmadığını anlatmak pek de kolay olmuyor.
Seçime otuz iki gün kaldı. AKP’den birçok kişi “halkımızın gördüğü en şeffaf seçim olacak” diyor. Ancak insanların kafasında ise “şeffaf olacaksa niye bu yola başvurdunuz?” sorusu var. Tabii bu soruya rağmen de sandığa sahip çıkıp oyumuzun verdiğimiz yere gitmesini sağlarsak sorun biter.