Kürt tarafının attığı tarihi adımlara AKP iktidarı hiçbir cevap vermemiş, üstelik bu adımları izlediği politikalar ile boşa çıkarmanın, değersizleştirmenin çabası içinde olmuştur. Dolayısıyla, sürecin gelişimi için özellikle son dönemlerde ağırlık verilen bu özel savaş saldırılarına-halkımızın deyimiyle Osmanlı oyunlarına- karşı duyarlı olmak olmazsa olmazdır
Ali Sinemilli
Barış ve Demokratik Toplum sürecinin gelişmesi için acelesi olmayan tek parti hangisi denilse, hiç tartışmasız AKP cevabı verilebilir. Görünüşe bakılırsa, diğer tüm partilerin- olumlu ya da olumsuz- bu sürece dair bir görüşleri var. Bazısı sürecin erkenden nihayete ermesini istiyor, ülkeye barış havasının hâkim olması için uğraş içinde. Bazısı ise bir an evvel bu sürecin bitirilmesini, çünkü ülke için hayırlı olmadığını dile getiriyor. Bu noktada dikkat çeken yaklaşım AKP’den geliyor. AKP hiç acele etmiyor, bu konuda oldukça ağırdan alan tutumunu sürdürüyor. Öyle ki, doğru dürüst görüş de paylaşmıyor. Bir nevi bekle görcü, uzaktan izleyen bir tutumun sahibiymiş gibi bir görüntü veriyor.
Kimileri bu durumu AKP ‘halkın reflekslerini ölçüyor, oy kaybetmek istemiyor, kontrollü yaklaşıyor’ biçiminde iyi niyetlice yorumluyor ve bir bakıma ‘bu kadar da olur’ demeye getiriyor. Fakat pratikte yaşananlar meselenin hiç de öyle olmadığını gösteriyor.
1 Ekim’de Mecliste verilen görüntünün aksine ki bu görüntü AKP’nin süreci devam ettirmekten yana olduğu biçiminde yorumlandı, süreci gün geçtikçe daha fazla zora sokan, hatta sürdürülebilirliğini tehlikeye atan yaklaşım devam ediyor. Söylemde sürecin devamından yana irade beyan eden AKP, uygulamalarıyla bunun tam tersini yapmakta, sözün gerçek manasıyla özel savaş politikalarında ısrar etmektedir. Kullanılan dilden, uygulamalara kadar hemen her konuda bunu görmek mümkün.
Dikkat edilirse, Meclisteki komisyonun Önder Apo ile görüşmesi konusunda başta herhangi bir refleks söz konusu değildi. Çıkan aykırı sesler oldukça cılızdı. Zaten Bahçeli böyle bir çağrı yapmıştı ve doğası gereği böyle bir görüşme olacaktı. Fakat gelişmeler bu biçimde olmadı.
Kardeşlikten, demokrasiden bahseden AKP önce CHP gibi ülkenin birinci partisine yöneldi ve sürecin dışında tutmak için hemen her yolu denedi. Ardından varlıkları dahi tartışma konusu olan İYİP ve ZP ‘ye siyaset sahnesinde yeni bir alan açıldı. Milliyetçi kesimler rahatsız oluyor denilerek, geçmiş dönemlerde çokça başvurulan kutuplaştırıcı siyasetin önü açıldı. Güya İYİP ve ZP taraftarları bu sürece karşıymış, CHP içinde bazıları bu görüşmeye karşıymış biçiminde bir algı oluşturularak, sürece öncülük eden Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşmenin önüne geçildi. O İYİP ki, kongresinde iktidar darbesiyle yönetimi yeniden şekillendirildi. O ZP ki, attığı her adım derin devletin yönlendirmesi altında gerçekleşiyor.
Kuşkusuz, CHP’yi bu sürecin dışına iten güç de, adı geçen ırkçı -milliyetçi partileri harekete geçiren güç de AKP iktidarı oluyor. İktidar buna zemin sunmasa ne CHP’den böyle bir refleks gelişecek ne de tamamen tükenmiş bu partilerin halkın kafasını karıştırması mümkün olacak. Eğer bunlar oluyorsa nedeni iktidarın zamana oynayan, oyalayan siyasetidir.
Malum! Son günlerde Türk medyasının konuştuğu iki temel konu; ‘Kobane davası’ tutuklularının serbest bırakılması ve Önder Apo’nun Medya’ya ilişkin yaptığı belirtilen değerlendirmeler oluyor. Her iki meselede de Önder Apo’ya sistemli bir saldırının gerçekleştiği aşikârdır. Her iki meselede de özel savaş oyunlarına had safhada başvurulduğu, açıktan Önder Apo’nun hedeflendiği görülüyor. Demirtaş ve arkadaşlarını bırakmayan, bunun için kendi hukukunu hiçe sayıp uluslararası hukuku dikkate almayan AKP iktidarı, bu meseleyi tam tersi bir biçimde yansıtmaya çalışmakta, büyük bir dezenformasyon faaliyeti yürüterek, halkın kafasını karıştırmak istemektedir. Benzer bir algı operasyonunun Medya ile ilgili de yapılmak istendiği görülmektedir.
Aklı başında herkes biliyor ki, Kobane davası tutuklularının serbest bırakılmaması da, ‘YPG’ye birlikte saldıracağız’ diyen medyanın dili de tek merkezden alınan talimatla şekil almaktadır. Bu merkezin AKP aklıyla, AKP’nin yön verdiği devlet aklıyla hareket ettiği tartışma götürmez.
İşte, içerde kardeşlikten bahseden AKP yöneticilerinin Rojava’yı tehditleri devam ediyor. Kürdün en temel haklarına kavuşmaması için her türlü kirli pazarlık yapılıyor, bunun için devletin tüm imkanları seferber ediliyor. Günübirlik olarak Ankara’da DAİŞ artığı HTŞ elemanları ağırlanıyor.
Açık ki, mevcut durumda AKP’nin süreç karşısındaki tutumunu deşifre etmek, bunu geciktirmeden yapmak öncelikli iş oluyor. AKP sürecin karşısında durduğu için, bugün komisyonun Adaya gidip gitmemesi tartışma konusu olmakta, sürece dair yürütülen tartışmalar negatif bir seyir izlemektedir. O halde, başta AKP’nin yaklaşımını doğru değerlendirmek, yürüttüğü psikolojik savaşı iyi görmek, adım atmadığı halde atmış gibi yaparak algı oluşturmasının önüne geçmek gerekiyor.
Çok bariz bir biçimde görülüyor ki, Kürt tarafının attığı tarihi adımlara AKP iktidarı hiçbir cevap vermemiş, üstelik bu adımları izlediği politikalar ile boşa çıkarmanın, değersizleştirmenin çabası içinde olmuştur. Dolayısıyla, sürecin gelişimi için özellikle son dönemlerde ağırlık verilen bu özel savaş saldırılarına-halkımızın deyimiyle Osmanlı oyunlarına- karşı duyarlı olmak olmazsa olmazdır.