• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
13 Ekim 2025 Pazartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Forum

Anti insan, anti toplum

13 Ekim 2025 Pazartesi - 00:00
Kategori: Forum, Manşet
Anti insan, anti toplum

Değişmezlik kanunu erkeğin kanunudur. Bugün ortaya çıkmış olan katil, cani, vahşi egemen erkek gerçeğinin bir değişmezliğin, kaçınılmazlığın sonucu olduğunu kabullenmemiz beklenir. Adeta dünyanın başı sonu egemen erkek gerçeğiymiş gibi sunulur. Gerçekdışı normlar üretilir

Dilzar Dîlok

Düşüncelerimiz, hayallerimiz, çağrışımlarımızla biz biziz. Aynı şekilde söylediklerimiz, giydiklerimiz, yediklerimizle biz biziz. İnsan maddi – manevi bir toplamdır. Tek parça halinde değil, kozmopolit bir bütündür. Şeylerin akıcılığını, değişkenliğini insan zihniyetinden çıkarabilmiş olması, dogmatizmin insana-topluma verdiği büyük zarardır. Değişmezlik kanunu, yerleştiği zihne fark ettirmeden büyük zarar verir. Değişime inandığını söyleyen, belki de yaşamın günlük değişimlerine epeyce uyum sağlayan bireylerde dogmatizmin örtülü şekilde var olması, akışkanlığı durduran bakışın fark etmeden zihniyete yerleşmiş olmasındandır.

Yaşamın her bir parçasını birbirinden koparıp bir kısmını önemsiz günlük örüntüler olarak gören, bir kısmını da “kanun hükmünde doğrular” olma çerçevesine yerleştiren bir algı biçimidir sözü edilen. Bu algı biçimi yaşamın tali addedilen kısımlarının zihniyetin (akabinde karakterin) oluşumundaki belirleyen olma rolünü es geçerler. Gerçekte ise yaşam bütündür. Yaşamın her kesiti hem zihniyetin yansımasıdır hem de biteviye bir zihniyet inşa eylemine katılır.

Yaşamın insanın kalıplaşmış zihniyetine göre bölümlenmesi ve buna paralel tanımlanmaya çalışılması yanılgı barındırır. Bununla birlikte zihniyetteki düşünce kalıplarının yaşama dair tüm kanaatleri oluşturması ve yaşamın bu temelde inşa edilmesi de bir handikap olarak zuhur eder. Yaşam değişir, biz değişiriz, ama yaşamı cam çerçeveli tablo sanırız kiminde, değişmediğini söyleriz. Bu durum insanda bir zihniyet çarpıklığı yaratır. Dogmatizmin yozlaştırıcılığı tam da bu çarpıklığa denk gelir. Değişen yaşama rağmen değişmeyen tutumlar almak ilke inşa etmeye yetmez. İnsan olmanın özüne denk bir zihin biçimi de inşa etmez. Anti insan olmanın günümüzdeki yansımalarından bazılarını da bu zihinsel çarpıklıkla izah edebiliriz.

Değişmezlik kanununun karşısında kesinsizlik ilkesi vardır. Diğer deyişle “hem- hem de” mantığı kesinsizlik ilkesinin en kısa anlatımı olabilir. Değişmezlik ilkesini esas alan birey “yağmur yağacak, çünkü bulut var” diyebilir. Ancak hem – hem de anlayışını, kesinsizlik ilkesini esas alan birey ise “bulut var, yağmur yağabilir ama rüzgâr gelip bulutları dağıtabilir” diye bir yeni parantez açabilir. Bu parantez bir doğa olayına dair kehanette bulunmanın ötesinde yaşamın hem – hem de ilkesi temelinde gözlemlenmesi, kesinsizliğin konulması ve olasılıkların ifadesidir. Yaşama yeni bir zihniyet kapısı aralamadır. İnsandaki esnek zihniyet yapısının özgürlükle bağlantısı tam da burada ortaya çıkar.

Değişmezlik kanunu erkeğin kanunudur. Bugün ortaya çıkmış olan katil, cani, vahşi egemen erkek gerçeğinin bir değişmezliğin, kaçınılmazlığın sonucu olduğunu kabullenmemiz beklenir. Adeta dünyanın başı sonu egemen erkek gerçeğiymiş gibi sunulur. Gerçekdışı normlar üretilir. Egemen erkek, ezel ebed bir olgu olarak bize dayatılır. Dünyanın sonu teorilerinin güncellenmiş -izmlerine ne kadar da benziyor! Oysa erkek egemenliği de liberalizm gibi dünyanın-ideolojilerin-yaşamın başlangıcı olmadığı gibi sonu da değildir, insan ve toplum gerçeğine de terstir.

Erkek egemenliğinin temel toplumsal bir norm olarak lanse edilmesi, egemenliğin erkeğin doğası sayılması dogmatizmin, değişmezlik kanununun bize dayatılmasıdır. Oysa kadın ve erkekten oluşan insan toplumsallığında değişmezlik yoktur, eğilimlerin çarpışması vardır. Bu çarpışmanın sonucunda herhangi bir olasılığın kesinlik kazanması çatışmanın gidişatına bağlıdır. Yön değiştiren rüzgârın dahi, kaybetmeye ramak kalan kimi savaşların kazanılmasını getirdiğini kimi filmlerde görmüşüzdür. Anların birbirine eklenmesinden oluşan olay zamanının her bir ânı, sonu belirlemeye adaydır. Başlangıç sonu her zaman belirleyemez. Başlangıçlar gidişat üzerindeki etkenlerden dolayı önemlidir ancak etkinliği aşan unsurlar karşısında kadersi mahkûmiyetten söz etmek de gerçekçi olmayacaktır.

Kadın ve erkek arasındaki ilişki ve bugünkü tablo bir kaderin sonu değildir. Kaçınılmaz bir son olmadığı gibi değişmez bir yaşam anlayışını da ifade etmez. Kadın ve erkeklerin yaşamları üzerindeki etkenler onların kimliklerini ve kişiliklerini belirler. İşbölümü insanların tüm yaşamını etkiler. Daha ötesi işbölümü insanlık olarak bizim yaşamımızı kökten etkilemiş, değiştirmiştir. Ancak bu böyle olmak zorunda mıydı, başka yol yok muydu sorusu karşısında da yanıtsız değiliz. Kadın ve erkek arasındaki işbölümünün de etkisiyle gelişen kadın-erkek şekillenmeleri bir kaçınılmazlık değildir.

Egemen sistemlerin kadına çok çocuk doğurmasını sürekli telkin etmeleri, bunun için de aileyi koruma endeksli söylemlere sarılmaları kadının çocuk doğurma temelli işbölümünü hakim sistem ekseninde istismar etmeleri gerçeğine dayanır.

On binlerce yıl önceki ana kadın öncülüklü klanlarda kadın ve erkeğin işbölümü kimliklerini ve karakterlerini şekillendirmiştir. Küçük memeli hayvan avcılığı ve toplayıcılık yapan, bunları yaparken çocuğunu kucağında taşıyan ya da çocuğunu yakınından ayırmayan kadın sınırlı mekânda faaliyet gösterir. Ancak beslenme ve çocuğunu koruma ihtiyacı onu çok dikkatli yapar. Bulunduğu sınırlı mekânın derinliğine bakar. Görünmeyeni görmeyi, görünenin ötesine bakmayı esas alır. Kadındaki incelik günlük-güncel değildir, tarihsel kökenleri olan bir kimliğin bir yansımasıdır.

Kadın bunlarla uğraşırken avcı erkek de sınırlı olmayan mekânda av aramaktadır. En basitinden avcılık, kadının hareket ettiği alanlardan daha büyük alanlarda dolaşmayı, görece uzak mesafelere gitmeyi, av konusu olan hayvanı tanımayı, o hayvanın ne zaman nasıl hareket ettiğini bilmeyi, ürktüğünde nereye ve nasıl kaçacağını tahmin edebilmeyi gerektirir. Birçok başlık halinde sıralamalar yapabiliriz, ancak özü, şudur: Avcı erkek, av hayvanının hareket alanını denetim altına alır, bu yolla av hayvanını denetim altına alır, yoksa av yapamaz, aç kalır, ölür, yaralanır, kendisi av olur vs… böyle olmamak için av hayvanının tüm hareket alanını denetim altına alır ve mekanın ana hatlarına bakar. Aradığı küçük bir tohum değildir, yaban domuzu, yabani keçi gibi büyük hayvanlardır. Görünenin en kabasını, öncelikli göze çarpanını, genel hatlarını seçebilmesi bundandır. Erkekteki genelleyicilik ve bununla bağlantılı genel hatlara odaklanma, soyutlama gibi görünen, ayrıntıyı öncellememeyle bağlantılı olan bir işbölümünün yansımasıdır.

Her iki cinsin işbölümü, simbiyotik temelde sürdürülebilir ve bugüne kadar özgür bir temelde getirilebilirdi. Bunun için çok önemli sebepler ve koşullar vardı. Yeryüzünde yeterli besin ve barınak da vardı. Ancak erkeğin giderek kadını av malzemesi ile özdeşleştirmesi, avcı grup içinde bir erkek kafadarlığının oluşturulması, kadına yönelik cinsel arzularının terbiye edilmemiş olması erkek ile kadın arasındaki farklılığı derinleştirerek ayrılığa dönüştürür.

Hem kadın hem de erkek farklı işbölümü temelinde de olsa toplumu oluştururlardı. Ne yazık ki uygarlığın ortaya çıkışından bu yana hem-hem de mantığı işlemez. Çünkü bu mantık kesinsizlik ilkesiyle bağ kurar. Erkek egemenliği temelinde inşa edilen anti komün kastik kulüp ise kendini tanrısallaştırma, kanunlaştırma temelinde var olabilecektir. Erkek zihniyetindeki donma hali hem – hem de mantığını ortadan kaldırarak kesinlikçi, dogmatik bir yapılanmaya doğru evrilir.

Erkek artık kastik katildir. Kadın ise köleleştirilen, ezilen, istismar edilen ve katledilendir. Kadın ve doğurduğu çocuk etrafında (ki kız ve erkek çocukları vardır) oluşturulan yaşamsallık insan türünün yaşamının nasıl mümkün olduğuna ve olacağına dair veriler ihtiva eder. Bu muhtevadan uzaklaşma, anti insan olmadır. Bu anlamıyla kadın gerçeğinden, kadın eksenli klan yaşamından uzaklaşma insanlıktan uzaklaşmadır, anti insan olmadır.

Önderlik bugün erkeğin içinde bulunduğu durumu cinsiyetçilik ve anti insan olma durumu olarak tanımlamaktadır. Egemen erkekliğin cinsiyetçiliğin normalleştirilerek kadına dayatılması anti insan olma durumudur. Bunun kadında karşılık bulması da anti toplum olmayı açığa çıkarır.

Toplumun kadın ve erkek olarak, hatta giderek komün ve anti komün olarak ayrışmadan birbirini tamamlama temelinde yaşamını sürdürmesi mümkün iken bunun olmaması, seçenekler içindeki bir olasılığın doğal akıştan uzak bir yolla ağırlık teşkil etmesindendir. Bir olağanlık değil zorbalıktır. Bir kaderin yerine gelmesi ya da bir planlamanın gerçekleşmesi değil, birlikte edinilene erkeğin el koymasıdır.

Bunda işbölümünün etkisi büyüktür. Buradan yola çıkarak “kadın çocuk doğuran olduğundan kadının avcı olmaması kaçınılmazdır” denebilir. Bu doğrudur, ancak av ile geçimini yapan erkeğin zorbalık yapması, egemenleşmesi ve anti insan olması kaçınılmaz değildir. Av ile geçimini yapan erkeğin av tekniklerini insan üzerinde uygulaması, erkek egemen zihniyet inşasının ilk adımıdır ve erkeğin anti insan olmasına yetmiştir.

İnsan iş yaparken bir şeyleri inşa ettiğini bir şeylere şekil verdiğini düşünür. Ancak yaptığı iş de insanı şekillendirir, inşa eder. Ancak bu şekillendirmenin neye yol açacağı, insanın olasılıklar içinden neyi seçeceğine bağlı olarak etkili olur. Örneğin, av tekniklerini insan üzerinde uygulama, erkek grupları içinde bir çatallaşmaya yol açsaydı ve bu durum merkezi uygarlığı da tümden etkileseydi, erkek bugün anti insan dışında bir tanıma kavuşturulabilirdi.

Burada salt işbölümünü sorumlu kılmadan, işbölümünün ele alınışının kimlikleri oluşturmadaki rolünü görmek gerekir. Bugün bu rolü görmezden gelmek kapitalist sistemin endüstriyalist sistem ağları içinde robotlaştırdığı rutinleşen insan gerçeğini ortadan kaldırmayacaktır.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Manifesto Marx’ı güncelledi

SON HABERLER

Anti insan, anti toplum

Anti insan, anti toplum

Yazar: Bedri Adanır
13 Ekim 2025

Manifesto Marx’ı güncelledi

Manifesto Marx’ı güncelledi

Yazar: Aziz Oruç
13 Ekim 2025

PKK, Serxwebûn ve Mazlum Doğan…

İyi ama ne yapmalı?

Yazar: Heval Elçi
13 Ekim 2025

Muhalefet yol ayrımında

Ulusalcılar nereye yürüyor?

Yazar: Heval Elçi
13 Ekim 2025

ABD: İsrailli esirler 24 saat içinde bırakılacak

ABD: İsrailli esirler 24 saat içinde bırakılacak

Yazar: Heval Elçi
12 Ekim 2025

Şiddet faili Kara tahliye edildi

Şiddet faili Kara tahliye edildi

Yazar: Heval Elçi
12 Ekim 2025

Şêxmeqsûd ve Eşrefiyê’de mazot yasağı nedeniyle elektrik sorunu

Şêxmeqsûd ve Eşrefiyê’de mazot yasağı nedeniyle elektrik sorunu

Yazar: Heval Elçi
12 Ekim 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır